5-Kaos

1.9K 529 263
                                    


Ülke çapında kaos hakimdi. Hattâ bu kaos hızla dünyaya yayılmaya başlamıştı. Amerika'nın ünlü hapishanelerindeki mahkumlar teker teker çıldırıyordu.

Dün herkes tarafından sessiz sakin bir insan olarak bilinen bir mahkûm, yemek kuyruğunda başka bir mahkûmla tartışma yaşamış, bir anda çıldırıp, etrafına saldırmaya başlamış, ve diğer mahkûmu tuttuğu gibi, içerisinde yeni pişmiş kaynar çorba bulunan büyük yemek kazanlarından birinin içine atmıştı. Mahkûmun vücudunda 2. derece yanıklar oluşmuş ve zavallı adam acilen tedavi altına alınmıştı. Suçlunun hücre arkadaşının verdiği ifadeye göre, adam son derece sakin, sevgi dolu, hırsızlık suçundan hapse girmiş ancak yaptıklarından son derecede pişmanlık ve üzüntü duyan biriydi. Cezasının bitmesine de az kalmıştı. Kimse onun böyle bir şey yapabileceğine inanmazdı. Üstelik ortada hiçbir sebep yokken.

"Yakında buradan kurtulacak bir insan, ortada elle tutulur en ufak bir sebep bile yokken, böyle bir çılgınlığı neden yapsın ki?"

dedi diğer mahkûm. Derin bir nefes aldı ve heyecanla gördüklerini anlatmaya başladı.

"Ortada hiçbir sebep yoktu. Çok basit bir tartışma, bir sıra kavgası. Kahrolası tadı tuzu olmayan berbat yemekler için kahrolası bir sıra kavgası! Bir anda gözü döndü. Sanki kendine değildi. Bambaşka biri gelmişti yerine. Gözleri çok farklı bakıyordu. Boynundaki damarlar kasılıyor, dudakları titriyordu. Onu tanıyamadım..."

diye tamamladı sözlerini.

Bugün İngiltere'de bir hapishanede benzer çılgınlıkta bir olay daha gerçekleşti. Mahkûmlardan biri cinnet geçirip, nereden bulduğunun bilinemediği bir çakmak ve yanıcı bir sıvıyla, önce iki hücre arkadaşını yaktı, ardından

" Öldürmeye karşı inanılmaz bir tutku oluştu içimde. Birilerini ya da kendimi öldürme hayali kurmadan duramıyorum."

diyerek kendi vücudunu ateşe verdi.

Amerika'daki bir başka garip olay ise insanları dehşete düşürdü. CIA tarafından kimliği tespit edilen, ancak şu an için ismi gizlenen, cezasını çekip hapishaneden yeni çıkmış bir kadın Golden Gate köprüsüne çıktı ve pembe battaniyesine sardığı bebeğini Golden Gate Boğazı'nın sularına bıraktı...

Son haftalarda yalnızca Amerika'da ve İngiltere'de değil, dünyanın dört bir yanındaki hapishanelerde de gerçekleşen garip olaylar yetkilileri harekete geçirdi. Federallerden bilim adamlarına, dünyanın dört bir yanından gelen psikologlardan din adamlarına kadar binlerce insan bu garip olaylar üzerinde çalışmaya başladı. Bu kaosu ortadan kaldırmak şart olmuştu artık. Dünya çok karanlık bir noktaya doğru hızla çekiliyordu. İnsanlar kafayı yemiş gibi davranıyordu. Sanki birisi bir düğmeye basmış, geri sayım başlamıştı. Bütün çılgınlıklarıyla garip bir yeni dünya düzeni onlara doğru geliyordu. Kendilerini içinden çıkılmaz bir kayboluşun içinde bulmaları an meselesiydi.

Profesör Sarah Nelson, asistanı Jeff ile birlikte detaylı bir araştırma yapıyor, insanların neden bir anda garip hareketler sergilemeye başladığını öğrenmeye çalışıyordu. Aynı zamanda da bir "sanal gerçeklik" projesi geliştirmeyi kafaya koymuş, dur durak bilmeden çalışıyor, geceleri çok az uyuyor, sürekli kitapları, ansiklopedileri karıştırıyor, Google arama motoruna araştırması ile ilgili olabilecek her kelimeyi yazarak geniş bilgi toplamaya çalışıyordu.

Aklındaki projeleri gerçekleştirdiğinde, dünyada hızla yayılmaya başlayan bu kaosu durduracağına ve dünyayı kaostan kurtaran kahraman olacağına inanıyordu.

Yoğun bir günden sonra kendini oldukça yorgun hisseden Sarah, saatlerdir dimdik oturduğu sandalyesini döndürdü. Sırtını yasladı ve yorgunluktan zonklayan başını geriye doğru bıraktı. Sürekli bilgisayar ekranına, deney raporlarına, ansiklopedilere ve kitaplara bakmaktan yorgun düşmüş zümrüt yeşili gözlerini hızlı hızlı kırpıştırdı. Gözlerini dinlendirmek üzere, gözlerinin üzerindeki deri perdeyi, çok kıymetli iki zümrüt mücevherinin üzerine nazikçe örttü ve gözleri kapalı, başını yumuşak sandalyesine yaslamış, gözlerini dinlendirirken Jeff'e seslendi:

"Jeff, deneylerle ilgili raporları hazırladın mı?"

Jeff sakin bir şekilde yanıtladı:

" Hepsi hazır. Bu dosyada."

dedi ve masanın üzerine uzanıp dosyayı eline aldı. Göz ucuyla şöyle bir baktı. Sonra gözlem raporlarından birini sunmaya başladı.

"29 numaralı denekte bedensel tepkiler açığa çıktı. Dudaklarda kuruma. Kaslar inanılmaz derecede kasılmış durumda. Vücut kendini sıcak havaya şartlamış durumda.

Deneğin organları, fonksiyonlarını dengede tutmaya çalışıyorlar. Vücut sıcaklığı son derece yüksek. Deneğin sağlığını koruma endişesiyle, vücut sıcaklığını dengelemek için gerekli işlemler yapıldı. Ancak deneğin psikolojik olarak tepkileri aynı. 29 numaralı denek sanal gerçeklik ortamına son derece adapte olmuş durumda."

Gerekli notları elindeki altın rengi not defterine aceleyle yazan Sarah, Jeff'e bakarak gülümsedi:

"Teşekkürler, Jeff. Harika iş çıkarıyorsun. Benim için bir asistandan çok daha fazlası olduğunun farkındasındır umarım."

dedi ve göz kırparak laboratuvardan ayrıldı.

Jeff, Sarah'ın arkasından âdeta büyülenmiş gibi bakakaldı. Zihninde dönüp duran düşünceleri bir türlü kafasından atamıyor, insanda hayranlık uyandıran, bir yosun yumuşaklığında, bir deniz derinliğindeki o mükemmel gözleri ömrünün sonuna kadar, durmadan, dinlenmeden, bıkmadan, sıkılmadan izleyebileceğini düşünüyordu.

Onu âdeta bir fırtınaya kapılmışçasına sürükleyip götüren bu düşüncelerden sıyrıldı ve malzemelerini toparlamaya başladı. Biraz dinlenmek onun da hakkıydı.

Laboratuvarın bulunduğu caddeden üç cadde ilerideki büyük apartman dairesine gidecek, önce sıcak bir duş alıp üzerindeki yorgunluğu bir nebze olsun atacak, daha sonra sıcak, sütlü bir kahve yapıp, üzerinde "Mutluluk avuçlarının arasında..." yazan yuvarlak kupasını, derisi kuruyup, sertleşmeye başlamış iri avuçlarıyla kavrayıp pencerenin önüne geçecek ve bir gökdelenin en yüksek katındaki dairesinin büyük penceresinden şehrin eşsiz görüntüsünü hayranlıkla izlerken, gökyüzünü turlayan özgür bir kuş misali şehrin büyüsüne kapılıp gidecekti...

Geri SayımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin