Kırmızı rengin ortaya çıkışı kısa süreliğineydi Kırmızı renk ortadan kaybolunca dört renk Ersa'nın irisine gömüldüler. Ersa'nın göz rengi ise eski siyah rengine kavuştu.
Ersa etrafına baktığında az önceki tenha arazi, ağaçlar ile süslenmişti. Önünde yer altına giden bir delik gördü. Deliğin içinde ise merdivenin varlığı ucundan görülebiliyordu. Ersa ortamın ani değişimi ile şok oldu.
İllüzyon gördüğünden şüphelenmeye başladı. Belki de tenha arazi bir illüzyondu da biblo alnına dokunduğunda illüzyon Ersa için ortadan kalktı. Düzeneği kuran kişiye bir kez daha hayran kalırken yavaş adımlarla yeraltına açılan merdivenlerden indi. Bu işin sonunu görmek istiyordu.
Merdivenin yanındaki duvarlar eski ve antik görünen taşlardan yapılmış gibiydi. Çizimler ile süslenmiş duvarlar insanın güzelliğini övmesine sebep oluyordu. Canavarların, bitkilerin, simya uygulamalarının çeşitli çizimleri duvardaydı. Hatta içlerinde Ersa'nın ne olduğunu anlamadığı çizimler bile vardı.
Merdivenlerden indiğinde yerin altında karşısına üç adet geçit çıktı. Mekan labirent gibi bir yerdi. Ersa gözleriyle kısa bir süre üç geçidi tek tek taradı. Bir fark göremiyordu.
"Hangisi doğru yol?"
Doğru yolun hangisi olduğunu bulamadığı için sadece içgüdülerine güvenerek sağdaki geçide girdi. Geçitte ilerlerken arada güçlü canavarlar çıkıyordu. Ne çok güçlü ne de zayıftılar. Şaşırtıcı bir şekilde tamamen Ersa'nın denk olabileceği güçteydiler. Ersa canavarları öldürdüğünde her biri hiçliğe dönüştü.
Ersa gördüğü canavarların illüzyon olduğunu tahmin etti. İllüzyon olsalarda illüzyon çok ileri bir seviyedeydi ve bu da Ersa'nın zarar görebileceği anlamına geliyordu.
Geçidin sonunda geniş çember bir alana ulaştı. Alanın ortasında dört adet heykel duruyordu. Boyları onlarca metreydi ve her biri ihtişamlı bir görünüme sahipti. Ersa heykellere yaklaştı ve tek tek inceledi.
Bir heykel kılıcını korkusuzca tutmuşken diğeri yayını kavramış bir noktaya nişan almıştı. Başka bir tanesi elindeki kalkanıyla hiç kimse savunmasını aşamaz havasındaydı. Şaşırtıcı olanı son heykeldi. Heykelin elinde hiçbir silah yoktu.
Ama gözlerinde biblolarda bulunan renkler parlıyordu. İhtişamlı ve cesur duruşuyla sadece heykel olmasına rağmen Ersa'ya baskı hissi veriyordu. Heykellerin önlerindeki büyük taş tabletler dikkatini çekti.
Yazıtlarda bulunan yazıları daha önce görmediğinden emindi ama nedense sorunsuzca anlıyordu. Elinde kılıç tutan adamın taş tabletini okudu.
Kılıcın yolu, benim yolumdur. Hayat, yetişim yoludur. Yetişim ise tanrıya ulaşma yoludur. Ben, Kara Kılıç, kılıç yolunun sonuna gideceğime yemin ederim.
Yazıyı okumayı bitirince hayretle heykele baktı. Bu kadar büyük bir yemin onu şaşırtmıştı. Kendi adını bile Kara Kılıç olarak adlandırmış bir çılgındı. Yazıtı okumayı bitirince yayı germiş olan heykele döndü. Heykel, güzel bir kadının heykeliydi.
Okçuluk yolunda küçüklüğümden beri ilerliyorum. Yolu bulma amacıyla çıktığım yolculuk sonsuz bir akıntı gibiydi. Sürüklenip gidiyor yolun sonu ise görülmüyordu. Ama yine de ben, Yayların Annesi Alea, bu yolda sonuna kadar ilerleyeceğime yemin ediyorum.
Kalkan benim vücuduma işlenmiş bir yoldu. Tanıştığımda ilerlemem gerektiğini anladığım yol. Toprak benim anam, kalkan benim savunmamdı. Ben, Beyaz Kalkan bu yolda sonuna kadar ilerleyeceğime yemin ediyorum.
Ersa en son silahı olmayan ama aralarında lider gibi görülen adama geldi. Cesur ve yakışıklı bir yüzü vardı.
Hayata geldiğimde sonu gelmez yolculuğum başlamıştı. Her zaman içimde tükenmeyen isteği dindirmek adına yol da kendimi geliştirdim. Fark ettiğim şey bu hayatta, yetenek kadar önemli belki de daha önemli bir şey vardı; kişinin şansı.
Ben, Sonsuz Yol'un lideri; Kadim İmparator, şansımın iyiliğinden minnettarım ve şansın adına seni kutluyorum arkadaşım. Bizlerin sana olan testinde başarılar diliyorum. Hayat her zaman risk ve bu riskteki fırsatlarla doludur.
Ersa'nın şaşkın yüzü bir süre tablette takıldı. Arkadaşım dediği kişinin kendisi olduğunu düşünüyordu ama test ile neyi kast ettiğini anlamamıştı. O sırada tuhaf bir duygunun vücuduna yayıldığını hissetti.
Hissiyle aynı anda ortam değişti. Gözlerinin önündeki görüntü boş bir alanın görüntüsüydü. Bembeyaz alana şaşkınlıkla bakarken işittiği güçlü bir ses ile irkildi.
"Hoşgeldin, evlat. Görünüşe göre şanslı kişi sensin."
Ersa, sesin sahibine dönünce gözleri renkli olan adam olduğunu fark etti. Kendisini Kadim İmparator olarak tanıtmıştı.
"Kadim İmparator!?"
Adam samimi bir kahkaha attı.
"Evet ama bu benim ruh parçam. Asıl vücudum farklı bir yerde."
Ersa, adamın ruh parçası olduğuna takılmamıştı ama adamın hala yaşadığı kısım zihninde yankılandı. Bu kişilerin öldüğünü düşünmüştü.
"Teste girmeye hazır mısın?"
Ersa adamın neyden bahsettiğini anlamadı.
"Ne testi?"
"Bilmen gerekli değil. Bu noktaya kadar geldiysen kaderin olduğunu düşün."
"..."
Ersa adamın cevabın karşısında ne diyeceğini bilemedi. Kadim İmparator, bir anda ortadan kayboldu ve Ersa yeniden çevresinin değiştiğini fark etti. Bu sefer yabani bir ormandaydı. Uzun ve gelişmiş ağaçlar görüş alanını kapatıyordu. Ağaçların arasında tek tük canavarları seçebiliyordu.
Kadim İmparatorun sesi kulaklarında yankılandı.
"Test başladı. İki bin canavar öldürmeden buradan çıkamazsın."
Ersa, gözleri genişlerken çevresinde olan canavarlara baktı. Hepsi temel evre altıncı seviyenin üstündeydi. "Hey! Dalga mı geçiyorsun?"
"Test başladı!"
Ersa Kadim İmparator'dan cevap alamayacağını anladı. Kadim İmparator kendi bildiğini yapacak ve cevap vermeyecekti. Ormanı tekrar incelerken ifadesi ciddileşti. Kadim İmparator'un sesi kesilene kadar canavarlar onu fark etmemişti. Şimdi ise canavarların bakışları ona çevrilmişti. Kılıcını çıkarmadı bile. Bu durumda yapabileceği tek şey kaçmaktı.
Hepsiyle bir arada savaşırsa sonunun ölüm olağı barizdi. Ormanda saklanabileceği yerleri taradı. Birkaç mağara gözüne ilişti. Aklındaki en iyi seçenek buydu. En yüksek hızıyla canavarları atlattı. Daha sonra gizlenerek bir mağaraya girdi. Canavarları atlatma süreci yorucu geçmişti. Ağırlık kıyafetinin değerini düşürseydi çok daha kolay olurdu.
"Kadim İmparator beni buraya göndererek neyi amaçlıyor?"
Yeterince içecek ve yiyecek getirmemişti. Sonuçta bunları taşıyacak yeterli alanı yoktu. İhtiyaç duyacağını da düşünmemişti. Çantasında bir miktar kuru et ve su vardı. Bir süre bunlarla yetinecekti.
Ormanın koşullarına ayak uydurmak zorundaydı. Çantasında bulunan en son hazırladığı zehri çıkardı ve oklarının ucuna uyguladı. Ormanın varlığını kullanarak kendi varlığını sakladı ve canavar avına çıktı. Tek başına dolaşan temel evre dokuzuncu seviye canavara zehirli bir ok fırlattı. Ok, canavarın ani refleksine rağmen omuz kısımlarına saplansa da öldürmek için yeterli olmamıştı. Her şeye rağmen temel evre dokuzuncu seviye bir canavardı!
Kılıcıyla canavarı birkaç hamlede öldürdü. Ersa'nın tahmininin aksine canavar yok olmamış toprakta yığılı kalmıştı. Ersa rahat bir nefes aldı. Canavar etini yemek istemese de fazla bir seçeneği yoktu. En azından aç kalmayacaktı.
Aynı zamanda böyle bir yere nasıl gönderildiği sorusu da aklını karıştırdı. Ayrıca başka bir sorunun cevabını da çok merak ediyordu; Kadim İmparatorun seviyesi neydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldızlar Kralı
FantasyYıldızlardan gelen bir çocuğun Armedia kıtasında ortaya çıkmasıyla kader çarkı yeniden oynadı. Tarih tekerrür etti, seçilmişler kaderleri için sınandı. Evren hayatta kalmak için yeni bir çağı başlattı. Bilinmeyen geçmişe sahip kahramanımızın neler y...