Karamsarlıktan sararmış gökyüzü ve altın ışıklarını kaybetmiş güneşin altında toprak olacakları endişe içerisinde bekliyordu. Ağaçların iç karartan soluk renkleri ve vahşi hayvanların ürkütücü varlıkları ile bezenmiş toprakların arasında, hiç tüm bunlara zıt bir varlık düşünülebilir miydi?
"Gerçekten oraya gidecek miyiz Hud?" Çevresine bakınan adam endişe dolu bir ifade ile sordu. Sorusunun cevabını beklemeden birkaç kelime daha ardına ekledi. "Oranın yasak bölge olduğunu biliyorsun değil mi? Gidenin bir daha dönemediği, ölümün sıradanlaştığı bir yer."
Gruba önderlik eden adam küçümseyici bir gülümseme oluşturdu. "Bunlar sadece söylenti. Sınır bölgede nasıl bir tehlike ile karşılaşacağız? Bu kadar korkak olmayı bırak da beni takip et. Buralarda darka madeninden biraz elde edebilirsek zengin olacağız."
Soruyu soran adamın gözleri açgözlülük ile parlarken bahsettiği tehlikeyi de unutmuştu. Dudağını istemsizce yaladı ve heyecanlı bir şekilde konuştu. "Bizden başka gruplarda buralarda olabilir. Keşifçiler bu zamanlarda çok yaygınlaştı."
Hud kahkaha atarak yanıtladı. "Daha iyi ya. Onların elde ettikleri de bizim olur. Unutma ki biz keşifçi değiliz." Son cümlesini tamamlarken yüzünde kötücül bir ifade oluşmuştu.
Grup ilerlemeye devam ettikçe etrafları daha da karamsar bir hava vermeye başladı. Yaşamın kaynaklarından olan bitkiler bile ölümün kendisini yansıtıyor gibiydi. İstemsizce herkesin kalbine bir korku düşmüştü. Karanlığın, ölümün korkusu. Kalplerinin korku ile savaş halinde olduğu bu durumda gözlerine ilişen tuhaf manzara kalplerine yeni bir hissi dahil etti; merak.
Merakları baskın gelen grup adım adım ne olduğunu kestiremedikleri şeye yaklaştılar, yaklaştıkça merak ettiler. En sonunda gözlerinin önündeki manzara hayalleri dışına çıkmıştı. "İnsan?"
Siyaha zıt bir tene sahip genç bir erkek kara çimlerin arasında uzanıyordu. Uzun siyah saçları beline uzanırken uzun süredir burada gibi görünüyordu. Kırmızı kıyafetlerinin arasında üç rengi barındıran bedeni ile öylece uzanıyordu. "Çok güzel."
Gruptakiler hayranlıkla genç adama uzun bir süre baktılar. Ne kadar bakarsalar o kadar bakma istekleri artıyordu. Hayatları boyunca böyle birini görmemişlerdi. Teni, yüz yapısı, yüz hatları o kadar harikaydı ki, insana tuhaf bir rahatlık veriyordu. İçlerinden biri daha yakından görmek için adım attığında Hud aceleyle bağırdı. "Bekleyin!"
Yüzünde karmaşık bir ifade vardı. "Burada rahat bir şekilde uzanan bir insan tuhaf. Hem de çok tuhaf."
Yanındaki adamlarına döndü. "Hepiniz burası ile ilgili söylentileri biliyorsunuz. Her ne kadar sınır bölgesi de olsa karanlık orman küçümsenecek bir yer değil. En küçük dikkatsizliğin yaşama mal olduğu tehlike dolu bir yer. Ama bu kişi burada hiçbir tehlike yokmuşçasına uzanıyor?"
"Asıl tehlike bu genç olmasın?"
Hud'un konuşmasından sonra herkes bir süreliğine duraksadı. Hud haklıydı. Artık gence temkinli bir gözle bakıyorlardı. "Hud! Uyanıyor!"
Gruptan birinin bağırması ile herkesin bakışı genç adama döndü. Gencin göz kapakları hafif hafif titremelerle yavaşça açıldı. Siyah rengi irisi ortaya çıktığında herkes birkaç adım geri çekildi.
Genç adam zorlanarak belini doğrulttu. Yüzündeki şaşkın ifade ile çevresine bakındı. Bakışlarını en son grubun olduğu yere çevirdi. "Burası neresi ve siz kimsiniz?"
Herkes nefesini tutmuş beklerken gelen soru ile şaşırdılar. "Bizi boşuna korkutmuşsun Hud. Bu adamın enerjisi bile yok."
Adamlardan biri rahat bir nefes alırken söylendi. Gruptaki herkes artık rahatlamış durumdalardı. "Şuna bak. Senin yüzünden kalbim duruyordu neredeyse."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldızlar Kralı
FantasyYıldızlardan gelen bir çocuğun Armedia kıtasında ortaya çıkmasıyla kader çarkı yeniden oynadı. Tarih tekerrür etti, seçilmişler kaderleri için sınandı. Evren hayatta kalmak için yeni bir çağı başlattı. Bilinmeyen geçmişe sahip kahramanımızın neler y...