Bölüm Şarkısı; LP- Lost On You
•Melek Erden - Bölüm 20•
Camdan süzülen güneş ışınları göğü aydınlatıp, perdeyi arşınlarken gözüme vurarak yatağımda yan dönmeme sebep olmuştu. Yan döndüğüm esnada homurdanmayı eksik etmiyordum da. Gözlerim bir an açılacak gibi olsada gözlerimin önünde gördüğüm karartı ile yatağımdan sıçradım.
Berra siyah saçlarını önüne atmış gözüme sokarcasına dibime kadar ilişmişi. Sabahın bu saatinde veyahut daha gözlerimi henüz aralamamışken neden böyle ruh değişimleri vardı? Kafasına bir tane geçirip kaçan uykumla vedalaşıp üst kattaki yatağımdan atladım. Dolaptan aldığım baskılı turuncu tişörtümü ve yazıya uygun renkte siyah dar pantolonumu alıp lavaboya ilerledim. Neyseki boştu. Banyoda rutin işlerimi halledip çıkmıştım ki Kübra ve Rengin kapı önünde sıra olmuşlardı. Uzun süre mi kalmıştım banyoda acaba?
Kullandığım birkaç makyaj malzemesini kullanıp hazır olmuştum. Annem her zaman bebek gibi cildim olduğunu söyleyip diğer ürünleri kullanmamı yasaklamıştı ki böyle bir şey yapmasa dahi üşengeçliğim sağ olsun el vermiyordu. Saçlarıma dünden şekil verdiğim için şu an öyle bir ihtiyacı yoktu.
Masadaki telefonumu alıp bir bildirim var mı diye kontrol ettim. Ferhat'tan bir cevapsız arama vardı. Arama tuşuna basıp ahizeyi kulağıma yaklaştırdım. Neyse ki çok bekletmeden yanıtlamıştı. Bana Oğuz'dan haberim olup olmadığını sorunca garipsemiştim. Normalde sormazdı onu, en son dün buluştuğumuzu söyleyince bu sabah onu hastanede gördüğünü söyledi ve dün hastaneye yaralı bir polis gelmiş diye duydum deyince. Olduğum yerde mıhlandım. Vücudum yoksunluk krizine girmiş gibi titremeye başlamış, sözcükler dilimin ucunda tıkanıp kalmış gözlerim yaşlarla dolmuştu.
Kaybetme korkusu mu? Yoksa endişe miydi?
Birkaç saniyelik şoktan sonra telefonu Ferhat'ın suratına kapatıp Oğuz'u aradım. İlk çalışta açmayınca yüreğimdeki o korkunun kat sayısı artmıştı. Kalbim tarifsiz bir acıyla dolup taşmıştı. Pes etmeyip ikinci defa aradım. Bu defa uzun süre çalmıştı. Tam kapanmak üzereyken o huzur veren ses kulaklarıma doluşmuştu. Tuttuğum nefesimi rahatlıkla soludum.
Nerede olduğunu sordum alelacele hastanedeyim demişti ki telefonu kapatıp. Yurttan koşar adımlarla çıktım. Otobüs bekleyecek zamanım olmadığından bir taksi çevirip hastaneye gelmiştim. Ferhat'ın onu gördüğü yere baktım ilk önce. Koridorun sonundaki camların kapladığı yerde sırtı bana dönük telefon görüşmesi yaptığını görünce sağ gözümden bir damla yaş düştü. Bu his anlatılmaz yaşanır denecek cinstendi.
Telefon görüşmesi bitince benim olduğum tarafa döndüğünde gözleri şaşkınlıkla açılmıştı. Kocaman büyük adımlarla yanına varıp. Kollarımı boynuna doladım. Ona has yoğun kokusu tüm bedenimi sarıp sarmalayarak esiri etmişti. Bu tapılası kokudan ayrılma düşüncesi ızdırap veriyordu.
O benden ayrılarak yüzümü kapatan perçemleri kenara itip yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Aramızda sadece bir solukluk mesafe vardı. "Güzelim iyiyim ben. Ne bu telaş?" içimi kemiren duygu yine baş kaldırmıştı
"Korktum" diyebildim sadece. Başka ne diyebilirdim ki? Korkmuştum onu kaybetmekten hem de ölesiye korkmuştum. Bu duygu bana yabancıydı alışmamıştım.
Elleri saçlarım arasında gezinirken "Geçti güzelim. Bak iyiyim sapasağlam" gülümsedim doğruydu iyiydi. Hâlâ benimleydi.
Kaşlarımı çatarak "O halde burada ne işin var?" Gözlerinden bir parıltı geçmişti sonra kahkaha atmaya başlamıştı. "Yavuz'u vurmuşum yanlışlıkla onu getirdim"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALBİN EKSENİ
ChickLit•2018 wattys son liste adayı Polis #1 Bir hemşire ve bir polisin aşkı ne kadar tuhaf olurdu ki? GERÇEKLERDEN ESİNLENEREK YAZILMIŞTIR!! 18.09.2017