1| 'Çarpışma'

15K 302 77
                                    

Ali Ulutürk - Ağzımın Tadı

Lütfen başladığınız tarihi yazmayı unutmayın!!

Melek Erden - Bölüm 1•

Ben Melek Erden, 17 yaşındayken üniversite kazandığım şehirde hem okuyor hem de çalışıyorum. Her ikisini bir arada yürütmek benim için yorucu olsa da katlanmak zorundayım. Ne de olsa üniversitemin son senesindeyim artık. Koskoca 2 yıl çarçabuk geçti gitti.

Gözlerimi rahatsız eden güneş ışığıyla yatağımda tepindim. Ah! size nerede yaşadığımdan bahsetmemiştim. Özel bir yurtta kalıyorum. Bir de ev işleriyle uğraşamazdım öyle değil mi? Yorgun argın nöbetten çıkıyordum ondan sonra birkaç saatlik uyku ile saatlerce ders görmenin ardından ev temizliği! Ev temizliği ve benim adımın aynı cümlede geçmesi bile komikti. Şu zamana kadar oldum olası ev işlerini sevmemişimdir.

Homurdanarak sert yatağımdan ayrıldım. Evdekiler kadar rahat değiller ne yazık ki. Kızları uyandırmamaya özen göstererek sessizce yatağımdan indim ve banyonun yolunu tuttum. Banyodaki işlerim bitince elbiselerimi üzerime geçirip yurttan aceleyle  ayrıldım.

Formalarımı elbette ki yurtta giymiyordum. Hijyen açısından bu çok önemli. Hastanedeki bakterileri taşımanın bir lüzumu yoktu. Hastanenin girişinde Selami abiyle konuşan Elif'e selam verip giyinme odasında yöneldim. Elifle okuldan tanışıyorduk. O da benim gibi sağlık lisesi çıkışlıydı.

Acildeki yerimi aldığımda geçen gönderdiğim tonton nineyi gördüm. O da beni bekliyor olmalı ki soluğu yanımda alıp "Hemşire kızım tansiyonum çıktı herhal. Bir baktırsan" birkaç defa Ferhat tansiyonunu ölçmek istesede ısrarla sadece bana ölçtüreceğini söylüyordu.

Gülerek "Gel teyze bir bakalım" ona yardımcı olarak sedyelerin birine oturttum.  Ardından kolunu açtım. Manşonu bağladığımda bir an olsun gözünü üzerimden ayırmadığını fark ettim. Bulgularının  normal düzeyde olduğunu söyleyip uğurladım kendilerini.

Saatler ilerlerken hasta sayısıda bir o kadar artıyordu. Anlaşılan bugün de yorucu bir gündü.

Sabah olunca nöbetimi Ferhat'a devrettikten sonra çıkıyordum ki gözlerimin kararmasıyla birine çarptığımı fark ettim. Daha kendime gelemeden belimde bir el hissettim. Gözlerimi araladığımdaysa neredeyse bir dudak mesafesi kadar yakınımda olan bir adam gördüm.

Dengemi sağladığımda yerimde dikilip beni tutan kişiye dikkatlice bakma fırsatım oldu. Okyanus gibi masmavi gözleri, biçimli simsiyah kaşlar, dudakları kirazı andıran ve boyu benden bir o kadar uzun birini görmeyi beklemiyordum. Evet evet 1.67 boyum var beni tutan kişi ise 1.80 vardır. Beni tutmak için baya bir eğilmiş anlaşılan.

Bu adamı ilk defa görüyorum. Hem hastane forması da yok üzerinde hasta yakını falan mı acaba aman bana ne ya ne diye düşünüyorsam. Kafama geçirdiğim şaplak canımı acıtmıştı. Pek yakışıklıymış maşallah. Hiç hasta gibi durmuyordu da oysa.

Tanımadığım ultra yakışıklı adama teşekkür edip bir şey demesine müsaade etmeden acilden çıktım. Son gördüğüm şey ise yüzünde ukala bir sırıtışla beni izlemesiydi. Yine sabah sabah kendimi rezil etmeyi başarmıştım.

Yurda geldiğimde yemekhanenin kapısı kapalıydı. Bu demek oluyordu ki yemek saatini kaçırmıştım. Odaya çıktığımda kızları göremeyince rahatladım. Neden mi? Daha iyi uyuyabilirdim.

İki saatlik bir uykunun ardından uyanıp hemen kampüse gelmiştim. Sabah ki dersleri kaçırdığımdan öğlen ki derslere gidiyordum. Benim gibi geç kalmış bir adet çapkın Yusuf'u görmemle keyfim yerine geldi. Sınıftaki en yakın arkadaşlarımdan biriydi.

"Oo gecelerin adamı Yusuf  bey yine mi geç kaldınız?" Sırıtarak ona bakıyordum. Ona takılmak çok eğlenceliydi.

Üzgün yüz ifadesini takınıp "Sorma be uyuya kalmışım! Erdem Hoca derse alır mı dersin?" her gece eğlence mekanlarında geziniyordu. Gece sonunda da babasından yediği azarlarla derin bir uyku çekerdi.

Elimi omzuna koyarak "Hm almayabilir ve almamakta haklı da saat kaç olmuş sen hala oyalanıyorsun" Erdem Hoca bölümümüzün en zorlayan hocasıydı. Sırf bu yüzden uyanıp gelmiştim!

Hızlı adımlarla beraber dersliğe girdik. Hoca Yusuf'u ısrarla almayacağını söyleyince. Yusuf'un attığı masum bakışlarla her zaman olduğu gibi 'Bu son' demişti. Hoca Yusuf'u derse almazsa başının etini yiyeceğini tahmin etmiş olmalı az çok.

Son dersimiz olan EKG dersine de girdikten sonra toparlanıp kendimizi okulun bahçesine attık.

Kapının önündeki polisleri görmemizle şaşırdık desem yalan olur. Her gün eğitim fakültesinde olay olduğundan polisler genellikle bu saatlerde burada oluyordu. Kapının önünden geçerken gördüğüm kişi ile yukarıdan aşağılara doğru bir soğukluk hissettim. Bu sabah gördüğüm adamdı! O da benim onu gördüğümü görmüş olmalı ki göz kırpıp başıyla selam verdi. Ben ne mi yaptım tabiki de sert bakışlarla oradan ayrıldım. Akıllı biri de beni bulmazdı ki!

İç sesim her zaman olduğu gibi susmamıştı. Demek polisti oysa ki öyle bir tipte yoktu adamda. Ben de hasta sanmıştım ya. O boy boşuna uzun değilmiş.

Oda arkadaşım ve aynı zamanda liseden beri arkadaşım olan Kübra ima ve heyecanla "O yakışıklı şey sana mı selam verdi bana mı öyle geldi?"

Umursamamazlık ile "Sana öyle gelmiştir"

Koluma girip "He he o dediğinden. Bir de polis hım benden onay sana. Yakışıklıydı da kız ne ara buldun? Helal sana!"

Onu iteleyip kaşlarımı çatmaya çalışarak "Kübraa" eğer Kübra'ya ciddi bir şekilde açıklama yapmış olsaydım dilinden günlerce kurtulamazdım.

Oflayarak "Tamam be! Evde kal sen anca. Sorsana erkek kardeşi var mı diye"

İmayla "Abisi vardır alır mısın?"

"Sana da şaka yapılmıyor Melek ha" demiş  ve beni sıkboğaz etmeyi bırakmıştı.

Yurda vardığımızda soğuk duşun ardından akşam yemeğine kadar uyudum. Akşama doğru bizimkilerle buluşacaktık.

KALBİN EKSENİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin