•Melek Erden - Bölüm 22 •Okuduğum kitabı masanın üzerine bırakırken dinlenme molamın gelen hasta yakını ile bitmiş olduğunu fark ettim. Adam tuhaf birine benziyordu. Nasıl diyeyim elbiseleri bakımsız, sakalları uzun ve en önemlisi kibarlıktan epey bir uzaktı. Kesinlikle bunları küçümsediğim için söylemiyorum. Ne bileyim işte diğer hastalardan farklı bir duruşu vardı.
Geldiği yönde ilerlerken serumu biten küçük bir kız çocuğunu gördüm. Çok masumdu. Yardım bekler gibi. Biten serumunu çıkarıp tıbbi atık ibaresi yer alan kutuya atıp tekrar küçük kıza döndüm. Yanındaki beni çağıran adama bakıyordu bu tuhaf ana anlam veremeyip doktorun yazdığı ilaçları kesinlikle kullanması gerektiğini söyleyip gidebileceklerini söyledim.
Baktım beni çağıran olmuyor tekrar dinlenme odasına gittim. Saçlarımı bağladığım tokayı açıp saçlarımı özgürlüğüne kavuşturdum. Sabahtan beri bağlı oldukları için saç diplerim sızlıyordu. Ovuşturup koltuğa uzandım.
Odanın kapısı açılırken kalkacakken gelenin Ferhat olduğunu görünce tekrar yattım. Birbirimizin bu hallerine alışkındık. "Ne oldu hemşire hanım? Bu ne yorgunluk"
"Bilmiyormuş gibi sorma! Hayır doğum iznine ayrılacak günü mü buldu? Resmen iznimin ortasında aranıp hastaneye çağrıldım."
"Sakin ol nöbet gülü" dedi o da bizimkilerin benimle alay ettiği gibi. Ona surat asıp yan döndüm elime telefonumu aldım. Kitap okuma isteği bile bırakmamışlardı ben de! Bildirim panelinde bir tane bile bildirim görmeyince sinir kat sayım arttı "Baksana hemen de sıkıldı ne bir mesaj ne de bir cevapsız var!"
"Allah Oğuz'un yardımcısı olsun. Bu ne çirkeflik kızım? Bu yüzünü hiç görmemiştim. Allah korumuş demek ki" dedi kendiyle konuşuyormuş gibi. Ona en sert bakışımı atınca odayı terk etmek zorunda kaldı. Telefonum aniden titreşince elimden düştü. Eğilip alırken mesajın kimden geldiğini görünce şaşkınlıkla kalakaldım. Ege beni kapıda beklediğini, son bir defa konuşmak istediğini yazmıştı.
Gidecek miydim? Bilmiyorum. Kararsız mıydım? Evet
Oğuz'a onunla konuşmayacağıma dair söz vermiştim. Ellerim arasındaki telefon tekrar titredi. 'Mesajımı gördüğünü biliyorum. Lütfen sadece son bir defa konuşmak istiyorum seninle. Söyleyeceklerim ilgini çekecek buna eminim' yazmıştı.
Ne zamandan beridir orada olduğunu bilmediğim Ferhat "Bence konuş. Biliyorum şimdi gitmezsen için içini yiyecek" Haklıydı. Meraklı tarafım galip gelmişti.
Ne kadar uzak kalmaya meyletsem bir yerlerden karşıma çıkmayı başarıyordu. Ben ne kadar her şeyi rayına oturttuğumu düşünsem beliriveriyordu aklımı çelmek için. Ama o zafer elde edemeyecekti. Koridorlar arasında bir gölge misali süzülürken hastanenin alışkın olmadığım sessizliği beni ürkütmüştü. Bu saatlerde durgun olmazdı.
Kapı kendiliğinden açılırken arka taraftaki ağaçlığa ilerledim. Hastanenin geniş bir bahçesi vardı, arka tarafta yemyeşil ağaçların olduğu. Çardaklardan birine oturmuş sabırsızlıkla benim gelmemi bekleyen Ege'yi gördüm. Önceden olsa onu gördüğüm an kalbim delice atmaya başlayıp damarlarımda dolaşan kan şaha kalkardı.
Beni gördüğü an dudakları yanlara doğru kıvrılmıştı. Gelmeyeceğime o da ihtimal vermemiş olsa gerek ayağa kalkıp beni karşılamaya hazır hale gelmişti ama benim oturma gibi bir niyetim yoktu oysa ki. "Geldin" dedi şaşkınlık mutluluk arasındaki yüz ifadesini sürdürürken
"Çok kalmayacağım" umursamazlıkla konuştuğumda toparlamaya çalışırcasına,
"Oturmaz mısın?" Ayakta kalmayı sürdürürken cevap vermedim. "Peki... anlaşılan gecen yorucu geçmiş" kafasına darbe mi almıştı? O gün söylediklerini ne çabuk unutmuştu.
"Bunun için mi çağırdın buraya?!"
"Hayır hayır. Sadece..." kafasını yere eğerek "özledim"
"Bizim ne bir geçmişimiz var ne de bir geleceğimiz olacak! Boş yere kendini umutlandırma. Benim hayatımda bir başkası var bunu defalarca gördün, söyledim" gözleri kocaman açılmış sinirden kıpkırmızı kesilmişti
"Biliyorum. Allah belamı versin ki biliyorum. Neden ben değil de o diye geceler bana haram oldu. Seni sevmediğimi sanıyorsun ama bil ki yanılıyorsun o okula ilk adım attığın andan beridir seni mecnun gibi seviyorum. Sırf sana olan aşkımdan sosyal ilişkileri iyi olmayan ben arkadaş grubuna katıldım. Yeni yeni arkadaşlar edindim. Kendine bile hayrı olmayan ben..." duyduklarımı sindirmem zor olmuştu. Ne yani beni mi seviyordu?! Bu dediği gerçekten inanması güçtü.
Tek bir laf etmeden arkamı döndüm. Bu dedikleri saçmalıktan ibaretti! Adımlarımı hızlandırmadan yavaş yavaş atıyordum. Sindirmem gereken şeyler vardı. Parmaklarını koluma dolayıp gitmeme engel olurken "Biliyorum sen de beni seviyorsun o siktiğim gururundan kabul etmiyorsun. O şerefsizin seni mutlu edemeyeceğini ikimiz de biliyoruz" sesi git gide volümünü arttırmış gözleri sanki bir yabancıyı misafir ediyormuş gibi kızarmıştı. Kolumdaki elini itmeye çalışsam da başarılı olamamıştım.
"Seni tanıyamıyorum. Seninle konuşmaya gelmem bile başlı başına aptallıktı!" sözlerimden gram etkilenmemişti. Ben kolumu kurtarmaya çalışırken o elini daha sıklaştırmıştı. Bana başka çözüm yolu bırakmadığından bacak arasına tekme savurup kolumu parmaklarından kurtarmayı başarabilmiştim. Birkaç adım atmıştım ki kafama değen sert cisimle dengemi kaybedip yere kapaklandım. Bilincim bana inat kapanmakta ısrar ediyordu. Gözlerimi puslu karanlığa yumarken zihnimde sadece Oğuz'un endişeli siması vardı.
Cılız ışıkların vurduğu bir odada gözlerimi güçlükle aralamaya çabalıyordum. Üzerimde tonlarca ağırlık varmış gibi bir yorgunluk vardı. Dudaklarım susuzluktan kurumuş, yutkunmakta güçlük çekiyordu. Nerede olduğum hakkında en ufak bir fikrim dahi yoktu. En son olanları hatırlamaya çalıştığımdaysa zihnimin bir köşelerinden beliren anılar korkmamı sağlamıştı.
Ege beni kaçırmıştı!
Zorda olsa yattığım siyah çarşaflı yataktan kalkıp ışıkların vurduğu pencere köşesine adımladım. Ufak bir camdı, parmaklıklar ile örülmüştü. Sanki daha önceden birinin kaçmaması için ayarlanmıştı. Odaya göz gezdirdiğimde odadan da bir yanıt alamadım. Siyah karyola, gece lambası ve bir de komidin vardı. Su içebileceğim bir şişe vardı ama plastiktendi ve bardakla birlikte pek temiz olduğunu söyleyemem.
Üzerime baktığımda hâlâ hastane üniforması ile olduğumu görünce en azından böyle bir şeye yeltenmediği için mutlu olmuştum. Komidinin çekmecelerinde bir umut ayna bulurum diye düşünmüştüm ama aradığımın yerine hastane raporları vardı.
Ege'nin adınaydı. Psikiyatri servisinden akli dengesinin yerinde olmadığına dair bir belgeydi. Sayfanın sonuna doğru gelirken konulan teşhisle şok oldum. Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu vardı.
Ne yani Ege'nin çift kişiliği mi vardı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALBİN EKSENİ
Chick-Lit•2018 wattys son liste adayı Polis #1 Bir hemşire ve bir polisin aşkı ne kadar tuhaf olurdu ki? GERÇEKLERDEN ESİNLENEREK YAZILMIŞTIR!! 18.09.2017