39| 'Mişa'

1.5K 56 7
                                    

Melek Mosso- Vursalar Ölemem

Melek Erden - Bölüm 39•

Önceden hazırladığımız valizlerimizi arabaya yerleştirirken annemler sanki bir daha geri dönmeyecekmişiz gibiydi. Bu hallerine anlam veremiyorum.

Annemlerle vedalaştıktan sonra Oğuz'un şöförlüğünde yolculuğumuza başladık.

Şükür ki nişan stresini de atmayı başarmıştık. Nişan yapmaya isteksizliğimden ötürü Oğuz da yapmak istememişti. Onca masrafa gerek yoktu.

Düğün tarihini yakın bir zamana aldığımızdan annem ve müstakbel kaynanam her yerde çeyiz alış verişine başlamıştı. Biz tatilden dönmeden önce onlar her şeyi halledeceklerini söylemişlerdi. Düğünün ardından tayin istediğimiz şehire gidecektik. Tek sorun nereye gideceğimizi bilmediğimizdi o da bir kaç güne açıklanacaktı.

"Bir ay sonra resmen Melek Güneri oluyorsun" elimi avuç içine alıp öperken söylemişti bunu "Resmen beraber yaşayacağız. Yaşamak demişken aşkım sen yemek yapmayı biliyorsun değil mi?" Bana tuhaf tuhaf bakıyordu.

"Yemek yapamıyorum biliyorsun"

"Birini tutarız ev temizliğinide yapar olmaz mı? Daha az yorulmuş olursun ve böylelikle bana daha çok vakit ayırabilirsin" fren üzerindeki elinin üzerine elimi bıraktım.

"Güzel bir fikir ama evimizde bir yabancının olmasını istemiyorum. Yemek kursuna giderim olmadı" sesli bir kahkahayla "Seni seviyorum hatun"

Arabaların çok olmadığı yollarda müstakbel kocacımcım bana araba kullanmayı öğretmeyi teklif etti ve ben de seve seve kabul ettim. Diyarbakır'dayken ehliyet aldığımı siz biliyorsunuz ama o bunu bilmiyor. Sırf o göstersin diye bilmiyormuş gibi yapacaktım tabi ki. Ve bu uğurda onu çıldırtacağımdan hiç şüphe etmeyin.

Arabayı durdurup direksiyon koltuğuna çağırdı. Onun inmesini bekledim. Ama inmeyip beni kucağına çekti. Kucağına sığmayacağım anlaşılınca bacaklarının arasına oturtu ve koltuğu hafif geriye iterek bana yer açtı. Ah! Teşekkür mü etmeliyim?

Diyarbakır'da öğreneceğim zaman aklıma geldi. Bana gösterecek hoca öylesine korkmuştu ki sonraki eğitimlere başka hoca göndermişti. Ama azim ile çalışmış ve o ehliyeti almayı başarmıştım. Yusuf ve Çağan'ı da az uğraştırmamıştım.

"Melek'im sen beni dinlemiyor musun?" Oğuz'un bana seslenmesiyle ona dönmüştüm.

"Dinliyorum seni tabi ki" deyip sevimli bir gülüş sergiledim ona.

"Bak bu fren, debriyaj..." ve daha bir çok terimle ilgili bilgi verdi. Terimleri anlatırken o kadar ciddiydi ki daha önce bir işi bu kadar önemsediğini hatırlamıyorum. Ardından bilmediğimi zannedip benden tekrar etmemi istedi. Ben önceden bildiğim için hepsini söyleyebilmiştim tabi ki hayretle bana bakıyordu.

"Sen bu işi erken kaptın. Benim bile bunları öğrenmem uzun sürmüştü" gözlerimi kıstım.

"Ne yani ben bilemez miyim?! Ben bile... lafa bak!" Gözleri hayretle açılırken

"Hatun ben onu mu dedim şimdi? Özür dilerim yanlış anlaşılmaya mahal verdiğim için"

"Ha şöyle!"

"Daha evlenmeden beni hanımcı yaptın ya helal olsun sana güzelim" Yanağıma ufak bir buse kondurdu.

Direksiyondan ellerini çekince tüm hakimiyet bana kalmıştı. Daha önceden öğrendiğim gibi kullanmaya başladım. Oğuz o yanımda diye kullanabildiğini öne sürünce az önce oturduğum koltuğa postaladım onu. Arabayı tekrardan çalıştırıp sürmeye başlayınca şaşırmıştı ve bir süre sonra trafik polisleri durdurtu arabayı.

"Ben halderim güzelim" bu herhalde ehliyetim yok diye ceza kesecekler zannetmişti. Cüzdanımdan ehliyetimi çıkarıp uzatınca memurlara benim tüm yaptığım numaralar suya düştü. Memurlar sorgulama işlemini yaptıktan sonra tekrar ehliyetimi verince arabayı çalıştırdım. Oğuz gözlerini pörtletmiş bana bakıyordu

"Az önce sen bana troll mü yaptın?"

"En hasından!" Senden tiksiniyorum bakışları eşliğinde yolumuza devam ettik. İlk molamızı Adana'da verdik. Çukurova'ya daha önce birkaç kez gelmiştim. Güzel yerdi. Geceyi otelde geçirdik. Sabah olunca da Çukurova'yı gezdik.

Beraber bir kafeye oturduk geniş bir bahçesi vardı. Menüde midemizi doyuracak bir yemek olmadığından oradan kalktık. Cadde boyunca yürüdük ve sonunda kebapçıda karar kıldık. Oğuz'un bu konuda nasıl iştahlı olduğunu bilmeyen yoktur. Beş büyükle anca doyabilmişti.

Gün batımına doğru baraj gölüne gittik. Güneş'in batışını izledik beraber. Gün batımında da gün doğumunda da yanımda hep o vardı. İlk zamanlarımızda hastanede nöbete kaldığım bir günde de gün doğumunu izlemiştik.

Güneş ufuktan yavaş yavaş kaybolurken ki görüntüsü muazzamdı. Tıpkı şu an yanımda bana aşkla bakan adam gibi. Sabah erkenden yola çıkacağımızdan dün gece kaldığımız otele geçtik. Otele vardığımıza düne nazaran bugün daha az yorulmuştum. Arabayla yolculuk etmek gezmekten daha yorucu geliyordu bana.

Dün gece de geç saatlerde otele gelmemiz ve genç bir çift olmamız sebebiyle resepsiyon bize gelin odasını vermişti bildiğiniz. Evlenmeden balayı yaşayan bir çift olduk böylelikle. Soğuk bir duş aldıktan sonra Oğuz'un yanına kıvrıldım. "Ah! bu başımı döndüren enfes koku"

"Uyu! sabah erken kalkmalıyız"

"Yanımda böylesine güzel bir afet yatarken basıl uyuyayım?" Başımı gömdüğüm yastıktan kaldırıp ona ölümcül gelen bakışımı attığımda beni kendine çekmiş ve başımı boynuna yaslamıştı.

"Şimdi uyuyabiliriz" fısıltıyla karışık her gün onunla mutlu bir güne uyanmayı diledim. Sabah erkenden kahvaltımızı edip çıktık yola. Aç açına çıksak olmazdı. Saatler akıp giderken direksiyon başına bir ben bir Oğuz geçiyordu. Sırayla gözlerimizi dinlendiriyorduk.

Eğilip ayakkabılarımı çıkardığımda Oğuz'un garipseyen bakışlarının mağduru olmuştum. Ayakkabılarımı çıkarma işlemini tamamladıktan sonra dizlerimi koltuk üzerinde kendime çekip yan döndüm.

"Manzaran güzel mi?"

Memnuniyetle "Harika!" Diye şakıdım. Kirpiklerinin her bir santimini. Gülerkenki mükemmelliğini her şeyi kazımak istiyordum hafızama.

"Bak güzelim, sen böyle oturunca dikkatimi dağıtıyorsun"

"Nasıl dağıtıyorum mesela?" Dedim şımarıkça.

Derin bir soluğu içine çekti ve ardından üzerime eğilmeye başladı. "Başımı döndürüyorsun yaptığın her hareketinle"

"Önüne dönmezsen kaza yapacağız müstakbel kocacım" mavileri yine aşığı olduğum koyu renge büründü. "Beni hasta ediyorsun kadın" onu yormamak adına biraz öne doğru iteklediğimde kendimi, karşıdan gelen otobüsün kornasıyla vücudumdaki tüm kanın çekildiğini hissettim. Oğuz'un usta sürücülüğü bizi kurtarmıştı. Direksiyonu sağa kırıp ikimizide kurtarmıştı.

KALBİN EKSENİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin