Shawn Mendes- There's Nothing Holdin' Me Back
•Melek Erden - Bölüm 12•
Yarın memleketimdeki son günümdü. 1 hafta iyice hasret gidermeme yetmemişti ama olsun bu kadarına da şükür. Bugün doyasıya vakit geçirecektik.
Üstüme beyaz askılı bir büstiyer ve toz pembe belden bağlamalı etek görünümlü pantolonumu giyinmiştim. Esila'ya yeni alınan üstü giydirirken Ceren her zaman olduğu gibi mızmızlanıyordu. Dışarıya çıkmayı pek sevmezdi.
Girişte annem babama kıravatını takarken Mete sıkılmışçasına bizi bekliyordu. Çabucak ben de ayakkabımı giyinipyft Mete'nin yanında yer aldım. Arabaya yerleşebilmiştik nihayet.
Diyarbakırda ilk sene derslerden kalan boş zamanlarımda Çağan Ali ve Yusuf'un vermiş olduğu eğitim sonucu ehliyet almıştım. Ama ehliyetimi aldığım günden beri hiç kullanmamıştım.
Güzel geçen bir yolculuk sonrası şehrin kalabalığından uzaktaki restorana varabilmiştik.
Güzel bir restorandı ne çok sade ne de çok abartılı. Herkes menüye bakarken bir fotoğraflarını çekip "Değerli zamanlar" yazarak sosyal medya hesabımdan paylaştım. Bildirimler gelmeye başlayınca internetimi kapatıp çantama bıraktım.
Yemekler yenmiş sıra tatlılara gelmişti. Koyu bir sohbet içerisindeydik. Geçen hastanede ayak üstü beni istemeye gelen teyzeye varana kadar çoğu şeyi anlattım. Babam hastaneden aranınca gecemizi bitirmiş yorgun argın evimize dönmüştük.
Esila yanıma gelip "Abla seninle yatabilir miyim?" Deyince memnuniyetle kabul ettim. Sabah da erken saatte kalkıp hazırlandım. Öğleden sonra dersim olduğu için erken gitmem gerekiyordu.
Babam beni durağa bırakırken annemin hazırladığı bir tencere dolusu sarmama sıkıca sarılıp bagaja bıraktım. Yolcu koltuğuma geçip otururken kulaklığımı takıp bir süre ara verdiğim uykuma devam ettim.
Diyarbakır'a varmamıza yarım saat kala uyandım. Kübra'ya mesaj atıp beni almaya gelmelerini söyledim. Bir tencere sarma için koşa koşa geleceklerine adım kadar eminim. Nihayet otobüs otogara varınca. Cam kenarında oturduğum ve perdeleri çektiğim için şu an güneş ışınları gözlerimi yerinden çıkaracakmış gibi hissediyorum. Bavulumu almama yardım eden adama teşekkür ederek bir köşede beklemeye başladım. Beş dakika sonra gelen kızların yanında Yusuf ve Emirhan da vardı.
"Oo toprağım bizsiz mi gömmeyi düşünüyordun sarmaları?" Onların nerden haberi olduğunu düşünürken tencerem çoktan Yusuf'un elindeydi.
"Annem onları hepinize gönderdi"
Ege bavulumun tutacak kısmından tutarken ben olduğum yerde bir şok dalgası daha geçiriyordum. Bana hitaben "Ee gitmiyor muyuz?"
"Ha E-evet gidiyoruz"
Valizimi yurda bıraktıktan sonra kampüse geçiş yaptık. İki dersimiz vardı zaten büyük ihtimalle hoca yoklamaları alır az bir ders işleyip ikinci derste de bırakırdı.
Kampüste yemeğimize bir ortak daha çıktı, Çağan Ali. Merve bugün derse gelmediği için bu lütuftan mahrum kalmıştı. Tahmin ettiğim gibi hoca yoklamaları alıp ikinci ders gidebileceğimizi söyledikten sonra bizim aç kurtlar tenceremi almış ama beni sınıfta bırakıp çıkıyordu ki Ege beni tekrar şaşırtarak bana hitaben "Gelmeyecek misin?" Dedi
"Tenceremi aldınız da beni almadınız" diye çemkirdim ben de çantamı toparlarken. Hep birlikte bahçeye indik. Bugün hava oldukça güneşliydi kış aylarında olmamıza rağmen.
Kantinden aldığımız gazeteyi sererken etrafında toplanmıştık bizde. Herkes kendine plastik çatallardan alırken bana çatal kalmamıştı. Kantine almak için gitsem gelene kadar bir tane bile bulamazdım. Ben de mecburen ellerimle yiyecektim ki Ege çatalını uzatıp "Temiz yiyebilirsin. Ellerini kirletme sen" bugün beni fazlasıyla şaşırtıyordu bu çocuk.
Birkaç sarmayı mideme indirdikten sonra çantam titreşmeye başladı. Telefonumu çıkarırken Ege'nin gözleri de yazan ekrandaydı. "Oğuz" yazısını görünce yüz ifadesinin değiştiğine inanamadım bir an. Aramayı yanıtlarken bizimkilere telefonu işaret ederek birazdan geleceğim deyip oradan ayrıldım.
"Alo" dedim sesimi normal tutmaya çalışarak
"Rahatsız etmedim umarım. Geldin mi diye soracaktım" dün ne zaman döneceğimi sormuştu yani o yüzden geldin mi diye soruyor. Hemen de fesat anlamayın aaa.
"Evet birkaç saat oldu geleli. Hayır rahatsız etmedin. Bizimkilerle oturuyorduk"
"Senin adına sevindim, şey diyecektim ya" birkaç saniyelik suskunluktan sonra "Müsaitsen bir ara buluşalım mı?"
"Olur saat 5 gibi boşum. Sana adresi mesaj atsam olur mu"
"Tabi canım nasıl istersen"
"Peki o zaman görüşürüz. Kendine iyi bak"
"Sen de"
Telefonu kapattıktan sonra birkaç saniye boş boş ekrana baktım. İçimde tarifsiz bir heyecan ve kıpırtı baş göstermişti. Bizimkilerin yanına döndüğümde sarmalardan bir dilim bile kalmamıştı. Umarım Berra ve Rengin bana işkence uygulamazdı.
Yusuf bana hitaben "Melek konuşabilir miyiz" o az önce bana ismimle mi hitap etti bana mı öyle geldi? Yok yani önemli bişey yoksa bana asla ismimle hitap etmezdi de.
"Olur tabi"
Beraber yürümeye başladığımıza Emirhan'ın bakışlarının üzerimde olduğunu hissettim. Bizimkilerden az uzakta bahçenin arka tarafındaki oturaklara oturduk.
"Bunu sana söylemeli miyim bilmiyorum" bir süre sessizleştikten sonra "Sanırım Ege sana karşı bir şeyler hissetmeye başlamış. Bunu sen tekrar ümitlen diye söylemiyorum kesinlikle. Bunu bil ve ona göre davran diye söylüyorum" derin bir nefes alıp
"Söylediğin için sağol. Anladım seni. Sanırım böyle bir olasılık söz konusu bile değil. Ben onu unutabilmek için neler yaptım siz şahit oldunuz. Hem benim görüştüğüm biri var galiba"
"Galiba?" Diyerek çapkın gülümsemesini takındı. Benim tanıdığım Yusuf böyle olmalı.
"Ya şey işte hastanede tanıştık. Daha doğrusu ben ona çarptım bildiğin. Ve aynı gün içinde onu kampüs önünde bekleyen polisler arasında gördüm. Derken birkaç kere daha karşılaştık ardından bana ulaştı ve beni unutamadığını söyledi. Ona bir şans vermemi istedi. Antep'e gittiğim gün konuştuk az öncede arayıp buluşalım mı diye sordu"
"Yakışıklı mı?"
"Eline su dökersin"
"Görmem lazım anca o zaman inanırım. Baban seni bana emanet etti abinim senin bugüne bugün. Kalbinin sesini dinle. Sen benim küçük kardeşimsin senin üzülmeni istemem. Onu unutabildiysen bence şans verebilirsin şu çarptığına" bilerek yapıyordu.
"Bilmiyorum beynim allak bullak oldu son birkaç gündür. Ne yapacağımı bilemiyorum"
Güven verici sarılmasıyla "Sen bizim nöbet gülümüzsün bulursun bir hal çaresini" birlikte bizimkilerin yanına döndük. Bahçede oturmaya devam ettik. Ne de olsa Oğuz'la 5'te buluşacaktık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALBİN EKSENİ
ChickLit•2018 wattys son liste adayı Polis #1 Bir hemşire ve bir polisin aşkı ne kadar tuhaf olurdu ki? GERÇEKLERDEN ESİNLENEREK YAZILMIŞTIR!! 18.09.2017