•Melek Erden - Bölüm 18•Yurda geldiğimde bir hayli telaşlıydım. Ne Yusuf'un hali haldi ne de Berra'nın. Her ikisi de arkadaşımdı ve üzülmelerini istemem. Ayakkabılarımı özensizce çıkarıp dolaba tıktıktan sonra koşar adımlarla bizim kata çıktım. Nefes nefese odaya geldiğimde neyle karşılaşacağımı tam olarak kestiremiyordum. Neyse ki korktuğum gibi bir durum yoktu. Kendi hallerinde görünüyorlardı. Berra yatağında kıvrılmış uyukluyordu. Çantamı bir kenara atıp Rengin' e sordum. Berra'nın başucundaydı. Oradan uzaklaşıp koridora çıktığımızda anlatmaya başladı.
"Berra'nın telefonu çalınca masadan kalktığında hatırlarsan Yusuf'ta lavaboya gitmişti. Meğersem bunu dinliyormuş. Hani bunların ayrılmasına sebep olan çocuk varya şu an adını hatırlayamadım, Berra da onunla konuşuyormuş telefonda. Yusuf'ta onunla halen konuşmasına sinir olup Benden ayrıldıktan hemen sonra ona mı koştun gibisinden konuşmalar yapınca bizimkinde de kayışlar kopmuş sonrasıda bildiğin gibi. Yol boyunca ona saydırmayı ve ağlamayı sürdürdü neyse ki uykuya daldı" derin bir iç çekerek Berra'ya baktım.
Berra da Yısuf da birbirini deliler gibi seviyordu lakin itiraf edemiyorlardı. Kıskançlık girmişti araya bir kere. Yusuf'u bilirsiniz çapkınlığıyla meşhurdur. İlişkiye ilk başladıklarında hepimizin aklında tek bir soru vardı Berra'yı aldatır mıydı? Ama Yusuf hepimizi şaşırtara sevgili oldukları dönemde bir kere olsun aldatmamıştı. Ve hatta bir kıza yan gözle dahi bakmamıştı. Aralarına kıskançlık karışınca araları açılmış ve Berra'nın onu aldattığını düşünerek ayrılmıştı. Lakin Yusuf'un bilmediği çok şey vardı ama bunun farkında değildi. Defalarca Berra'ya Yusufla konuşayım mı demiştim ama kabul etmemişti kendi hatasını görmesini istemişti.
Berra'nın uyanmasını beklerken bedenimi yorgunlukla yatağa bıraktım. Ve şu birkaç haftada değişen hayatımı gözden geçirdim. Oğuz'la tanıştığımdan beri hayatımda ufak bir değişim başlamıştı bunun farkındayım.
Misal önceden geceleri Ege'yi düşünerek dönüp dururken şimdiyse rahatça uyuyabiliyorum. Onun yüzüne bakmaya utanırken şimdiyse Yusuf ve Çağan Ali'den ayırt etmez hale geldim. Ben sevgiyi Oğuz'la öğrenmiştim.
Diğer bir konu; Oğuz.
Ona doğru çekiliyorum. Onu ilk gördüğümde ona karşı zerre bir şey hissetmezken şu an da sanki kalbimin odacıkları ona aitmiş gibi hissediyorum. Belki de buydu sevmek. Gözümün önüne gülen yüzü beliriveriyor ve bana 'papatyam' diye seslenişi. Onu sevmeye başlamıştım. O bu savaştan zaferle ayrılırken ben ilk defa bu kadar güzel bir mağlubiyet yaşıyordum.
Hem kendi aşkına inandırmıştı beni hem de kendine aşık etmeyi başarmıştı. Bu adamda şeytan tüyü olmalı. Anneme onu anlattığımda ilerde benimde onu seveceğimi söylemişti. Pek inanmamıştım o zaman bu dediğine ama annem her şeyde haklı olduğu gibi bunda da haklı çıkmıştı. Sanırım kulağını çınlattığımı hisseden annem beni arıyordu, hem de görüntülü! Üstümü başımı düzeltirken aramayı yanıtlandırdım.
"Kuzum?!" Ekranda beliren yılların solduramadığı ve özlemiyle yanıp tutuştuğum annem belirdi.
"Annem" beni görünce yüz ifadesi sanki rahata ermiş gibiydi.
"Nasılsın nur yüzlü Melek'im" annem bana çoğu zaman böyle hitap ederdi.
"İyiyim annem çok sağol sen nasılsın?"
"Ne olsun be kuzum geçinip gidiyoruz. Uzun zaman oldu bizi ihmal ettin merak edince aradım. Müsaitsindir umarım?" Ben de ihmal ettiğimin farkındayım ama kendime itiraf edemiyorum.
"Müsaidim annem bugün nöbetim yoktu çok şükür. Yurttayım. Kızların selamı var sana" çünkü arkadan Rengin söylememi istemişti.
"Benim yerime öp kızlarımı" böyle deyince kaşlarımı büzüştürmeye çalıştım. Bakın sadece çalıştım!
"Beni böyle sevmedin annem!"
"Senin yerin ayrı nur yüzlüm. Ne var ne yok? Gittin oraya hiç ses seda yok" Oğuz olayının detaylarını istiyordu anlaşılan. Şimşek hızıyla anneme Oğuz'la aramızda geçenleri anlatmayı unuttuğum gelince yüzüm kızardı. Ben anneme kızlara anlattığım gibi nasıl anlatacaktım ki?
Detaylarına girmeden denediğimizi söyledim. Oğuz'a onu sevdiğimi itiraf etmeden kimseye söyleyemezdim. Bunu bilmeyi ilk o hak ediyordu. Bu zamana kadar çok çabalamıştı. Annemle uzun uzun hasret gidermiştik. Esila'm da bize katılmıştı. Tabi Ceren ergeni hiç sormamıştı beni. Yakışıklım Mete'yle de konuşmuştum. Babam hastanede nöbete kaldığından onunla konuşamamıştım.
Babam kalp cerrahı 3 yıl öncesine kadar Muğla'da çalışıyordu. Memleketimizi özleyince geride bıraktığımız evimize geri dönmüştük. Annem emekliye ayrılmasını istiyordu lakin babama söz geçirmek ne mümkün Ben daha 50 yaşıma girmedim. Ne emekliliği hanım diyerek anneme çemkiriyordu. Annemde söylene söylene uzaklaşıyordu olay mahalinden. Annem de aslında kalp cerrahisi. Babamın yanına stajyerlik yapıyormuş. Mezun olur olmaz gönlünü kaptırdığı babamla evlenince işi bırakmak zorunda kalmış. Babam biz küçükken çalışmak isterse eve yardımcı tutabileceğini söylüyordu ama annem Ben çocuklarımı tanımadığım birine emanet etmem diyerek kabul etmemişti tabi. Şehir şehir gezdiğimiz için de babaannemlere bırakamıyordu.
Yatağımdan indim. Çok sıkılmıştım diyordum ki odanın kapısı yerinden çıkacakmış gibi açıldı. Kübrayı gözleri kan çanağına dönmüş bir halde görünce korkuyla ayaklandım. Kafeden ayrıldığımızda Sefa ile buluşacağını söylemişti.
"Güzelim ne oldu? Sen Sefayla beraber değil miydin? Neden bu haldesin?" Çantası ve pançosunu bir kenara atıp
"Bitti! Beni artık sevmediğini söyledi! Ben ona değil daha iyilerine layıkmışım! Beni karşılıklı sevebilecek birini sevmeliymişim!" Hemen yanına gidip destek olurcasına sarıldım. Çoğu zaman kavga edip ayrılıyorlardı. Ama sanırım bu defa ki bambaşkaydı. Çünkü ilk defa sevmediğini söylemiş. Seslere uyanan Berra tekrar ağlama nöbetlerine başlamıştı. Rengin olaya el atarak
"Hadi kızlar ne bu haliniz? Erkekler için ağlamaya değer mi? Bu geceyi özgür kızlar gecesi ilan ediyorum! O herifler için bir tane bile göz yaşı dökülmeyecek bu gece! Dökeni yakarım!" sanırım feminist yanı tutmuştu yine.
"Ben karşıdaki markete gidiyorum geldiğimde bu matemli havanın dağılmış olmasını umarak geleceğim"
Rengin'in dediklerine uyarak kızları zorlayarak yataklarından kaldırmıştım. Odadan adeta sürükleyerek çıkarırken Rengin'in yan odaları da koridora çıkardığını duyabiliyordum.
Bir saat olmadan yurdun kapısı yine normal olmayacak şekilde açılmıştı. Ellerindeki poşetleri taşımada güçlük çeken Rengin belirivermişti. Kapıyı totosuyla kapatıp poşetleri yere bırakırken diğer kızlara gelip almalarını söylemeyi de ihmal etmemişti. Sürüne sürüne gelip merdivenlere yığıldı. Bacağına vurup "Ne bu haller? alt tarafı iki metre uzaktaki markete gittin. İki üç poşet taşıdın" bana ölümcül bakışlar atarken ayaklanıp elbiselerini daha rahat olabilecekleri ile değiştirmek için odaya döndü.
Kübra ve Berra'nın ağlamaları nihayet dinmişti.
Rengin nerden bulduğunu bilmediğimiz hoparlöre telefonunu bağlayıp mezdeke açmıştı. Bizim odada kimse ona katılmayınca zorla kaldırmıştı. Saatlerce deliler gibi oynamıştık. İyicene kurtlarımızı dökmüştük. Ha yarın Yusuf'la konuşacaktım Berra'nın haberi olmadan. Yeter bu kadar birbirlerini üzdükleri.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALBİN EKSENİ
ChickLit•2018 wattys son liste adayı Polis #1 Bir hemşire ve bir polisin aşkı ne kadar tuhaf olurdu ki? GERÇEKLERDEN ESİNLENEREK YAZILMIŞTIR!! 18.09.2017