10| 'Aşık Adam'

4.6K 136 9
                                    

Melek ve Arhan Oğuz'a karakter belirleyelim mi?

•Arhan Oğuz Güneri - Bölüm 10•

Sabah kardeşimin o pekte güzel olmayan sesiyle gözlerimi araladım. Onun bu sesiyle uyanmayalı epey bir zaman olmuştu. Siren sesi gibi "Abiğ Uyağğn Kahvaltı Vaktiğ" diye çığırıyordu. Komşular kapıya dayanmadan susturmam gerekiyordu.

Annemle babamın bunu nasıl büyüttüğü konusundaki soru işaretlerim ile yatağımdan kalktım. İlk önce şu siren sesi ile komşuları rahatsız eden İzem'i susturdum. Sonrada banyoda yüzüme su döktüm.Yüzümü yıkadıktan sonra odama tekrar geçip hazırlandım.

Kısa bir süre sonra evden ayrılıp kahvaltımızı edebileceğimiz hoş bir mekana geldik.

Dekoru oldukça ilginçti. Rengarenk masalar ve duvar yazıları ile şirin bir kafeyi anımsatsa da tavandan sarkıtılmış her bir kitap sayfası ve sayfalarda ünlü şairlerin şiirleri yer alıyordu.

Klasik bir kahvaltı siparişi verip aile katına çıktık.

"Abi sen hayırdır? Dünden beri yüzünde aptal aşıklar gibi sırıtmalar falan" Annemin kızı olduğu bu yönünden kanıtlanırdı.

"Ne alaka?"

Şüphelenen bir ses tonuyla "Ben bilemem artıkın. İki gündür sen de var bir haller. Bu durumu anneme bildirmeli miyim yoksa?"

"Öyle bir şey ağzından çıkarsa ne yapacağımı iyi biliyorsun" dedim pis pis sırıtarak

"Of tamam! seninle de şakalaşılmıyor iyi be. Ama ben aldım cevabımı haberin olsun"

"Aynen güzelim" kahvaltımız bitince uzun zamandır ertelediğim Diyarbakır gezisini yapmaya karar verdim.

İlk durağımız Surlardı, bir gezi rehberi gibi edindiğim bilgilerin hepsini aktarıyordum. "Çin Seddi'nden sonra dünyanın en uzun suru olarak biliniyor. Tabi bir kısmı gördüğün gibi yıkılmış durumda. Üzerindeki kabartma, motifler, kitabeler ve her medeniyetten bir izin olduğu surlar, bu özelliği bakımından da eşsizdir" duvardaki motifleri yakından incelerken hayran bakışlarla

"Doğrusu hayran kaldım"

"Tabi hayran kalırsın. Kaç medeniyete şahit oldu bu surlar haberin var mı Feris hanım?"

"Kelimelerin bittiği yerdeyim" dedi şaşkınlığını gizlemeyen bir tonda

Surlarda biraz daha gezinip Hasan Paşa Hanı'na geldik. Hava hafiften kararmaya başlamıştı. Ortaya eşsiz bir görünüm sunmuştu Hanı'n ışıklandırmaları.

"Burası da İzem hanım, bu topraklar Şah İsmail idaresinden, Osmanlı Devleti tarafından alındıktan sonra inşa edilmiş"

Feris'im ilk defa buraları görmenin şaşkınlığını yaşıyordu.

Kahvaltıdan beri hiçbir şey yememiştik. Yavuzla sık gelirdik buraya. Yemekleri epey lezzetliydi. Köşedeki kebap salonuna geldik. Bol acılı adana kebap siparişi verdikten sonra bir masaya geçip kurulduk. Kebaplarımızı bir güzel mideye indirdikten sonra son bir kez Han'ı gezdik.

"Abi biz daha önce neden gelmemişiz buralara cidden merak ediyorum. Sen buraya gelmesen buralara gelmek aklımızın ucuna gelmeyecekti belki de" omuzlarımdan tutup kendime çektim. Han'dan çıkarıp son gezeceğimiz yer olan Ulu Cami'ye yürüdük

"Feris'im burası da bizim vatanımızın bir parçası. Televizyonlara çıkan her habere inanmamalıyız bu yüzden. Ben bu zamana kadar ne yalan haberler gördüm Diyarbakır hakkında ama bak İstanbul'umuzdan pek bir farkı yok. İstanbul'a oranla daha az suçlar bile var"

"Haklısın abi televizyonda gördüğümüz boş haberlere inanıp buralara gelmeye korkar olduk. Seni çok özlemiştim ama seni görmeden bir şey olur diye korkuyordum da" omuzlarından tutup kendime çektim. İyi ki vardı.

Ulu Cami'de namaz kılıp duamızı ettik. Tabii siz benim duam ne iyi biliyorsunuz.

Gecenin sonunda yorgun bir halde eve döndük. Salonun açık ışığını görünce tedirgin oldum. İzem'i arabada bırakıp eve doğru yavaş adımlarla ilerledim. Böyle güzel bir günün böyle sonlanması iyi olmamıştı.

Her zaman belimde olan silahımı çıkarıp tetiği çekerek eve adımladım. Operasyondaymış gibi sessiz ve seri adımlarla ilerliyordum.

Kapının önüne gelince bir elimle silahı arkama sakladım bir elimlede kapı deliğini kapattım. Kapıyı da ayağımla tıklattım mecburen.

Bir takım sesler geliyordu ama net değildi. Sadece bir erkek sesi olduğu kalınlıktan anlaşılıyordu. Kapının arkasından tetiği çekme sesi geldi ardından tanıdık gelen "Kim o!" Sesi geldi. Ah tabi ya! Yavuz bugün birkaç eşyasını almak için gelecekti.

"Yavuz benim Oğuz" elimi kapı dürbününden çekip

"Unutmuşum ya bugün geleceğini kardeşim, kusura bakma. "

"Sorun değil devrem. Gelmeden de aradım seni ama ulaşamadım. Neyse ki birimize bir şey olmadı ya önemli olan o. Ee Feris cadısı nerede?" Gülerek

"Arabada bıraktım. Ben gidip onu alayım sen de ne yapıyorsan ona devam et" başıyla onaylayıp içeri geçti

Ben de gidip arabadan Feris İzem'i aldım. Kim bilir ne kadar da korkmuştur.

Arabanın önüne geldiğimde korkudan titreyen bir İzem görmeyi beklerken uyuyan bir İzem görmeyi hiç mi hiç beklemiyordum. Öylesine masum yatıyordu ki cadı halinden eser yoktu. Gülümseyerek onu kucakladım. Ellerimin ikisi de onu taşımakla meşgul olduğundan kapıyı ayağımla kapattım. Ellerimin arasındaki kumandayla da arabayı kilitledim.

Apartmana geldiğimizde kapıyı bu defa Yavuz açtı.

"Abi ne bu hâl?" Hem şaşırmış hem de gülüyordu

"Hiç sorma. Yorgunluktan uyuya kalmış bizim cadı" O da bu tatlı iltifatlarıma gülümseyerek evden ayrılacaktı ki

"Kardeşim istersen bu gece burda kal geç oldu bir kaza bela çıkmasın"

"Duymamış olayım" diyerek omzuma geçirerek kapıyı ardından kapattı.

Bende kucağımda unuttuğum İzem'i yatağına yatırdım. Annemin bir kopyası gibiydi.

KALBİN EKSENİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin