Bahadır Tatlıöz - Takvim
•Melek Erden - Bölüm 42•
(Düzenledi)
Zaman,akıp giderken hayatımızdan neler götürdüğünü bilmez çoğu zaman. Kalp kırıklıkları, aşk sancılarımızı ve daha
yüzlercesini...Küçücük bir çocuğun en büyük hayal kırıklığı nedir ki? Oyuncak? Araba? diyebilir insan kimi zaman, küçük bir çocuk var aşık olduğum, sevincimi de hüznümüde onunla yaşadığım.
Arkadaşının ölümüne gözleriyle şahit olan bunu kimseye dahi söyleyemeyen küçük masum bir çocuk. 9 yaşında bir çocuğun gözlerindeki ölüm korkusunu gördüm. Üzerine yıllar önce toprak atılmış duyguların tekrar uyanmasına şahit oldum. Ben o gece hafızama asla silinmeyecek görüntüler bırakmışım meğer.
Kucağımda uyuya kalmış masum yüzünde gezindim bir süre. Ne acılar çekmişti öyle sevdiğim adam, küçük yaşta küçücük bedenine büyük acılar sığdırmıştı. Anlatırken o 9 yaşındaki haline geri dönmüş göz yaşları içinde kalmıştı. Ben yıkılmaz duvarları olan sevgilimi ilk defa böyle görmüyordum ama böylesine savunmasız ve aciz haline ilk defa şahit oldum. En kötüsü o an onun yanında olamamak ve şuan da elimden hiçbir şeyin gelmemesi.
Telefonumun melodisini işitince Oğuz'un uyanmaması için aceleyle açtım.
"N'aber bebek?" Neşeli ses tonuyla az da olsa keyfim yerine gelmişti.
"İyidir güzelim sen nasılsın?"
"Yavuz hödüğü ile uğraşıyorum ne olsun? Sen iyi misin bu arada sesin kırık da" bu kızın bu huyuna hayranım kilometrelerin aramıza girdiği mesafede sesimden nasıl olduğumu çıkarabiliyordu.
"Yok ya yeni uyandım ondandır. Belki de yarın döndüğümden de olabilir". Diyerek sahte bir kahkaha ile eşlik ettim ona
"Ya bebeğim çok özledim seni"
"Ben de seni çok çok özledim. En yakın zamanda bize beklerim. Kızlar nasıl? İnanır mısın Diyarbakır'ı bile özledim" telefonun diğer ucundan gelen hışırtının ardından sesi geldi
"Ay telefonu düşürdüm. Oje sürerken telefonla konuşmak ne de zormuş yahu" bu halleri beni hep çileden çıkarırdı sabah derse yetişmemiz lazım Kübra hala oje sürüyor. Makyajı anlarım da oje ile sanat yapmak nedir arkadaş? "Kızlar da çok iyi selamları var sana. Düğün hazırlıkları nasıl her şey tamam mıdır?"
"Bilmiyorum annemlerle dün konuştuk en son bir şey demediler"
"Hayırlısı olsun gülüm. Seni sonra arasam olur mu Yavuz arıyor da sonra başımın etini yemesin kimle konuşuyordum diye ah! Neredeyse unutuyordum. Geçen senle konuşurken açmadım ya telefonlarını, telefonumu dinlemeye almış gerizekalı. O gün ne konuştuysak hepsini biliyor"
"Siz akıllanmayacak bir çiftsiniz. Tutmayayım seni bebek bay!" Diyerek kapattım telefonu
Sahi Oğuz'da böyle bir şey yapar mı? Umarım yapmamıştır. Yapmamıştır bence ya!
"Yine neye kızdın?" Sesin geldiği tarafa bakarken Oğuz'un uyanmış olduğunu beklemiyordum.
"Senin manyak arkadaşın telefonlarımızı dinliyormuş inanabiliyor musun ya!" Diye cırladım kuşağına doğru
"O kadar dedim çaktırma diye tutamamış ötmüş hıyar" şaşkın ve kocaman açılmış gözlerimle "Ne!" Diye bağırdım "Ne yani sen de mi dinliyorsun?!"
Beni yatıştırmak istercesine "Bebeğim sen benim telefonlarımı açmamazlık etmiyorsun ki"
"Ha telefonlarına cevap vermesem yapacaksın yani?" Beni kendine çekerken "Uyu saat geç oldu. Yarın yola çıkacağız dinlenmen lazım"
"Bir şey soracağım. Sen şimdi benim kokum olmadan uyuyamıyorum diyorsun ya hani Gaziantep'e dönünce ne yapacaksın?" Saçlarını serseri bir tavırla karıştırırken "O kısmını düşünmemiştim ya? Nikah kıyıp gitsek olmaz mı?" Kaşlarımı olmaz anlamında kaldırdığımda "Neyse dönünce bir hal çaresini buluruz. Sen şöyle gel de uyuyalım cadı arkadaşın yüzünden uykumdan oldum" Oğuz benim hiçbir zaman büyümeyecek koca bebeğimdi.
Yorucu bir yol serüveninin ardından Gaziantep'e varmıştık. Arabadan inerken her an asfaltla öpüşecekmiş gibi hissediyorum. Yorgunluktan göz kapaklarımı dahi zar zor açıyordum. Enerjisinin nereden geldiğini bilmediğim Arhan Oğuz beni kucaklarken küçük bir çığlık kopmuştu dudaklarım arasından.
"Bebeğim düğün öncesi antrenman yapıyorum. Ve şuan fark ettim kuş kadar hafifsin sen!" Kolunu mıncırırken "48 kiloyum ve sen daha benim kilomu bilmiyorsun!"
"Bebeğim bu cazgır halini ayrı bir sevdiğimi söylemiş miydim? Ayrıca yemek de yemiyorsun dersem çarpılabilirim. Yediğin yemeklere be
ne oluyor sahiden?" Cevabını veremeden kapının önüne geldiğimizde uyuyor numarası yaptım. Yoksa annem uyanık halimle beni kucakladığını görse bu evden gelinlikle değilde kefenle çıkardım Allah korusun.Kapıyı açan kişi her kimse birkaç saniye bakmıştı. Oğuz'un kendini kastığını fark ettim. Kimdi ki bu ya?!
"Hoşgeldiniz" demesiyle bunun engerek Yağmur olduğunu fark etmem uzun sürmedi. Yelloz gözlerim kapalı diye uzun uzun süzmüştürde şimdi müstakbel kocacığımı. Ve şu ayrıntı dikkatimi çekti, Yağmur'un bizim evde ne gibi bir işi var?
Umursamaz tavırla "Hoşbulduk" diyen Oğuz'um alnından öpmek istedim.
"Yapma böyle Oğuz. Biliyorum geçmişte biraz saçmalamış olabilirim ama hatalarımın farkındayım artık" biraz mı? Bence fazlasıyla saçmaladın şekerim "Eskisi gibi olamaz mıyız?" Biri şunu sustursun da içeri geçelim artık!
"Çekilir misin yatağına yatırmalıyım" oh sonunda sustu. Oğuz odama doğru yol alırken yatağıma özenle yatırmıştı. Sanırım o' da gerçekten uyuduğumu zannetmiş. Neyse canım böylesi daha iyi hem numara yaptığımı bilseydi yanımda konuşmayabilirdi. Aman Melek yine delirdin ha! İç sesimle savaşmayı kesip gerçekten uyudum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALBİN EKSENİ
ChickLit•2018 wattys son liste adayı Polis #1 Bir hemşire ve bir polisin aşkı ne kadar tuhaf olurdu ki? GERÇEKLERDEN ESİNLENEREK YAZILMIŞTIR!! 18.09.2017