my fears, hopes and dreams

2K 174 204
                                    

¬Why's it gotta feel like I'm walkin' a tightrope?



Daha önce endişelendiğim, korktuğum ya da belki heyecandan ellerimin titrediği anlar kesinlikle olmuştur.

Ama hiç göğsümün ortasında böylesine bir ağırlık hissetmemiştim.

Sanki ciğerlerimin üzerinden yük trenleri geçiyor ve göğüs kafesim küçük bir kuşun kafesine dönüşüp nefes almamı engelliyor, beni sıkıştırıyordu.

Ben izledikçe daha da yavaşlayan saatin saydığı saniyeler geçmek bilmezken neredeyse üç gündür uyumadığımın farkındaydım. Üç gündür acaba o uyuyor mudur diye düşünürken uyumayı unutmuştum.

Geçen hafta benim için kazandığı ayıcığa daha sıkı sarılarak uzanırken karşıdaki komodinimin üzerinde duran saat, en yakın arkadaşım haline gelmişti. Dakika sayıyordum. Daha önce hiç yapmadığım bir şey için dakika saydığım dördüncü gündü.

Akrep ve yelkovan sonunda saatlerdir beklediğim şekle büründüğünde ayıcığı yatağa fırlatıp odamdan fırladım. Merdivenleri koşarak ardımda bırakıp direkt salona daldım. Aptal dizilerinden birini ağzı açık seyreden anneme aldırış etmeden kumandayı kapmış ve haberleri veren kanallardan birini açmıştım. Sinirle bana dönüşü gerçekten umrumda değildi.

"Dizi izliyordum." diye uyardı ilk önce. Cevap değil, tepki bile vermedim. Ekranda geçen altyazıyı okumakla meşguldüm.

Ne olur kötü bir şey görmeyeyim.

"Ne zamandan beri haberleri izlemeye başladın?"

Altyazı halinde geçen özet bittiğinde göğsümdeki yük az da olsa hafiflemişti. Rahat bir nefes aldığıma inanırken kumandayı sertçe anneme geri teslim ettim.

"Bir şeye baktım. Devam edebilirsin."

Dizisini açarken bende şüpheli bir şekilde göz gezdirmişti. "Dört gündür neye bakıyor olabilirsin acaba?"

Omuz silktim. "Haber işte."

"Earth, altyazıda geçen askeriye haberlerini okuyup kapatıyorsun dört gündür. Yeni alanlara merak sardın da benim mi haberim yok? Kaç gün geçti, yemek de yemiyorsun. Garipsin."

Derin bir nefes alıp çenemi büyük yastığa yasladım ve her ne kadar düşünce yapımız tamamen farklı olsa da sohbet çabası içine girdim.

"Asker bir çocuğunun olmasını ister miydin?"

"Ne o? Okulu bırakıp silahlara mı sarılacaksın?"

"Ya hayır," Yastığın kenarıyla oynamaya başladım. "Sordum sadece."

"Bilmem. Daha önce düşünmemiştim."

"Çok endişelenir miydin?"

"Bilmiyorum Earth. Her anne endişelenir herhalde."

"Ya bir askerin onun için endişelenecek bir annesi yoksa?"

Kaşlarını çatarak bana baktıktan sonra televizyonun sesini kısıp doğruldu.

"Neden bunları soruyorsun?"

"Boşver."

Konuşmaktan vazgeçtiğimde uzun süren bir sessizlik oldu, ikimiz de göz teması kurmadan sustuk. Sonra ilk konuşan oydu.

exile ¬ malikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin