Duygusuz bir şekilde karşımdaki tuvale baktım. Hayır, üzerine bir şeyler çizmeyecektim. Tamamen siyaha boyamıştım ve böyle kalacaktı. En az bu tuval kadar boş hissediyordum çünkü. Hiçbir duygu ya da düşünce barındırmıyordum, kocaman simsiyah bir boşluk vardı kafamın içinde.
Leo'yla apar topar çıkıp gittikleri gecenin üzerinden sekiz gün geçti. O günden beri alabildiğim tek şey göreve çıktıklarını anlatan bir mesaj. Nereye gittiğini, ne yaptığını, nefes alıp almadığını bilmiyorum.
Tehlikede olduğu için elbette endişeleniyordum ama beni yine yalnız bıraktığı için kendimde üzülme hakkı bulamuyordum. Mükemmel bir haftanın ardından yine o bataklığın en dibinde nefes alamazken bulmuştum beni. Düzelip düzelmediğimizi de bilmiyordum, evde değildi ki işte. Bilinmezliğin ortasındaydım.
Savaştan döndüğünde beni elimden tutup hiç olmadığım kadar yükseğe uçurmuştu, tam başımı eğip aşağıdaki manzarayı izlerken acımadan elimi bırakmıştı. Ne diyebilirdim ki ona? Bir hafta daha izin almasını sağlayabilirdim en fazla. Sonra ne olacaktı? İstifa etmesini mi isteyecektim? Annem gibi hissediyordum.
Önümdeki tuvali sertçe yere fırlatıp öfkeyle odadan çıktım. Sırtımı kapıya yaslayıp gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım. İşini yapıyor. Sadece bir hafta beraberdiniz diye sürekli seninle olmayacak. O bir savaşçı. Olması gereken yerde. Burada değil.
Tekrar derin bir nefes aldığım anda çalan telefonumun sesini duydum. Koşar adımlarla merdivenden inip telefonuma ulaştığımda nefes nefese kalmıştım. Ama değmişti, Zayn arıyordu. Telefonu aceleyle açıp kulağıma yerleştirdim.
"Zayn?" derken kendi sesimi tanıyamamıştım. Ben bu kadar güçsüz değildim, bu kadar kırılgan değildim.
Sesimi duyduğunda gülüşe benzer bir nefes kaçtı dudakları arasından. "İyi misin?"
Tanrı bilir neredeydi ve bana iyi olup olmadığımı soruyordu.
"Sen iyi misin? Ne zaman döneceksin?"
"Dönüyoruz. Haber vermek için aradım."
"Neredeydin?"
"Sınır dışı."
Bunu duyduğum an daha çok ağlamak istedim. Dışarıya adım attıkları her seferinde ölüme çok yakın olduklarını biliyordum. Eve geldiğinde ne kadar yorgun olduğundan biliyordum, suratından.
"Ş-Şu an neredesin?"
"İngiltere. Merak etme. Yarın akşam evde olurum. Bir sıkıntı çıkmazsa yani. Bekleme diye aradım, uyu."
"Tamam. Dikkatli ol."
"İyi geceler."
Telefonu kapatıp göğsümün ortasından uçup giden ağır yükün verdiği rahatlıkla elimi yüzümü yıkayıp yatağa geçtim. Kafamı yastığa koyduğumda uyuyabilmek zor gelmişti. Evde olmayışından dolayı alışık olduğum bir histi ama bu sefer daha garip hissediyordum. Tedirgindim ve neden olduğunu kesinlikle bilmiyordum. Nefes almak zor geliyordu.
Sakin olmam gerektiğini kendime hatırlatırken yastığımı düzeltip yana döndüm ve örtüyü iyice üzerime çektim. Gözlerimi kapatmadan önce onun tarafındaki boşluğa bakışım bunu imkansız hale getirmişti. Elimi uzatıp yatağın o kısmına, ardından yastığına dokundum. Görüşüm bulanıklaştı ve yastığımı birkaç damlayla ıslattım. Bazen dayanamıyor gibi hissediyordum, bu da o anlardan biriydi. Sanki bu hayat benim için değildi. Her şey bulanık geliyordu.
Yatakta tek olduğum gerçeğiyle yüzleşmek aynı zamanda evde de tek olduğum gerçeğini suratıma tokat gibi çarparken iliklerime kadar yalnız hissettim. Yalnız kalmaktan asla korkmazdım ama bu sefer birden tedirginliğimin sebebini fark ettim. Korkuyordum.
![](https://img.wattpad.com/cover/234517879-288-k140293.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
exile ¬ malik
Fanfiction"Artık vatanım değilsin..." diye mırıldandı üniformalı genç adam sevdiği kadına bakarken. "O zaman ben şimdi neyi koruyacağım?" - soldier zayn au. ©𝘇𝗮𝗶𝗻𝗳𝘁𝗺𝗲 {26072020} [dedicated to @irwinslotus] - #1 in zayn