at least i'm trying

2.9K 186 325
                                    

Bir orduya yetecek kadar çok yemek yapmak söyleminin bir gün benim için gerçeğe dönüşeceği aklımın ucundan bile geçmezdi.

Ama hayatta neler olacağını bilemezsiniz. Zayn'le olan evliliğim bana bunu öğretti.

Leo'nun en sevdiği böreği de hazırlayıp tezgahın üzerine bıraktım ve ocağın başına geri döndüm. Patates kızartmalarını kontrol ederken birden arkamda hissettiğim baskıyla neredeyse yüreğim ağzıma gelmişti. Evde tek kalmaya alıştığım için hala kabul edemiyordum.

Boynumu öptü ve derin bir nefes aldı. "Mis gibi kokuyor."

Patates kokusundan nefret ettiğini bildiğimden böreklerden bahsettiğini anlamam zor olmamıştı. Boştaki elimle yanağını okşadım. Bu sırada karnımdaki elleri yavaşça aşağı inip kasıklarıma yerleşerek beni kendine bastırmıştı. Ona karşı duyduğum açlık kendini göstermeye başlarken bacaklarımı birbirine bastırdım ve sakin kalmaya çalıştım. Artık bir şeyler yapması gerekiyordu. Ölecektim.

Ama bir şey yapmamış ve masumca geri çekilmişti. Tezgahın üzerindeki böreğe yöneldiğini gördüğümde tabağa çıkardığım patatesleri bırakıp ona kızdım.

"Dokunma!"

"Çok açım."

"Orada yersin."

"Sıcak sıcak yiyeyim işte-"

"Hayır dedim. Sakın dokunma."

Bana bakarak tepkimi ölçmek adına işaret parmağını yavaşça böreğe doğru yaklaştırmaya başladı. Hızla gidip eline vurdum ve böreği başka tarafa çektim.

"Dokunma diyorum!"

Omuz silkip üzerini değiştireceğini söyledi ve yukarı çıktı. Yemeklerin üzerlerini kapatıp ben de giyinmek için yukarı çıktım. Eğer üzerinde üniformasını görseydim tekrar ağlayabilirdim, neyse ki içeri girdiğimde normal kıyafetleri vardı. Siyah kotu, beyaz tişörtü üzerine de siyah deri ceketini giyip bana göz kırptı ve yemekleri arabaya yerleştirmek için aşağı ineceğini söyledi.

"Sakın yeme!" diye bağırdım arkasından. Duydu ama yiyeceğini biliyordum.

Ondan özenip siyah kot ve beyaz yarım bluz giyinip saçlarıma da hızlıca şekil verdim. Gözüme masadaki bana giderken verdiği zincir kolye takılmıştı. Artık takmak zorunda olmadığım için mutluydum. Tehlikede olmadığı için mutluydum.

Yemekleri duyunca silahları unuttuğunu bildiğimden köşedeki silah dolu çantayı aşağı indirmek için aldım. Çok ağırdı ve iki adım sonra merdivenlerin başında Zayn yetişmeseydi sanırım taşırken belimi kırabilirdim. Çantayı elimden alıp sanki içinde pamuk varmış gibi kolayca arabaya taşıdı.

"Yorgunlardır şimdi," dedim o gaza basarken. "Gelen olur mu?"

"Bizimkiler mi?" Kaşlarını alay ve şaşkınlık karışımı bir duyguyla havaya kaldırdı. "Yemek olduğunu duyunca dünyanın öbür ucuna bile olsa koşarak gider onlar."

Komutanlığa geldiğimizde kapıda duran silahlı askere doğru selam vermek adına elini kaldırdı ve asker de kapıyı açmak için düğmeye bastı. İlk defa gelmiştim ve biraz gergin, biraz da heyecanlıydım. Arabayı düzgün bir yere park edip arka koltuktan tepsileri aldık. Biz içeriye doğru yürümeye yeni başlamışken içeriden iki kişi bu tarafa fırladı.

Biri "Komutanım!" diye bağırarak yanımıza geldi ve börek tepsilerini Zayn'in elinden aldı. Diğeri de bana yaklaşıp "Alayım yenge." dedi ve benim elimdekileri de aldı.

"Diğerleri içeride mi?" diye sordu Zayn benim elimi tutup gitmemiz gereken yere yönlendirirken.

"Evet, komutanım. Biz de bir şeyler hazırladık. Tabi bu tabaklardan gelen kokuların yanında hiçbir şey."

exile ¬ malikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin