Taslak çoğaldığı için sınır koymuyorum bu bölüme
Ama vote arttıralım sayılar dengesiz
Aynadaki halim midemi bulandıracak kadar kötü.
Saçlarım dağınık, gözaltlarım çökmüş, gözlerimin beyaz kısımları ağlamaktan kızarmış ve genel olarak hasta görünüyorum. Bunların nedeni ise tamamen Zayn.
Gidişinin üzerinden iki buçuk ay geçti. Evlilik yıldönümümüzü acaba hayatta mı diye düşünerek geçirdim. Son görevine çıkmasından sonra sadece iki kez konuşabildik, toplamda bir dakika bile etmeyecek şekilde.
Sadece geri dönmesini istiyordum. Hiçbir şeyin düzelmesini umut da etmiyordum hatta artık. Mutsuz, boktan evliliğimize olduğu gibi devam etmeye razıydım. Çok fazla geliyordu bu şekilde. Her dakika bir habere hazırdım. Ruh halim berbattı.
Bataklığın içindeydim. Sanki Zayn kurtarmak için bir sopa uzatıyor, ben sopayı tuttuğumda ise çekmek yerine beni daha çok dibe itiyordu. Batıyordum.
Kendimle yüzleşmek bu kadar zorken neden mi aynanın karşısındayım? Çünkü makyaj yapıyordum.
Hazırlanmam gerekiyor. Doğum günü partim için.
Neden bu makyajı yaptığım aklıma gelince tekrar gözlerim doldu ama yaptığım göz makyajı çok güzel olduğu için ağlamamaya çalıştım. Matias ve Kim en sevdiğim kafede benim için bir parti hazırladılar. Aslında tam olarak parti de denemez. Kutlamak için orayı seçmiş ve birkaç balon falan asmışlardı işte.
Etrafım insanlarla doluyken çok yalnız hissediyordum. Keşke en azından bugün beraber olsaydık diye düşünmeden edemedim. Günlere anlam yüklemeyi seven biri değildim ama bugün bir daha yaşanamayacaktı işte. Evlilik yıldönümümüzün yaşanamayacağı gibi.
Şimdi gidip o pastayı üflerken nasıl gülümseyeceğimi hesap etmem gerekiyordu. Artık rol bile yapacak gücüm kalmamıştı. Kendini de beni de mahvediyordu, bir de dönünce düzeleceğimizi hayal ediyorduk. Asla yaşanmayacaktı. Çünkü geri dönemeyecekti.
Haberlerde sürekli her şeyin sakinleştiğini falan anlatıyorlardı ama inanmıyordum. Nasıl inanırdım ki? Her şey düzeldiyse geri dönerlerdi. Ve her şey düzelmişken geri dönmeyen biri hayatta olmadığı için dönmüyordur.
Artık Albay'ı arayıp soracak yüzüm de kalmamıştı. İşleri başlarından aşkındı zaten, bir de benimle uğraşamayacaklarını biliyordum.
Makyajım ve saçlarım hazır olduğunda evden çıkmadan önce telefonumu her ihtimale karşı sessize aldım. Bugün haberleri de izlemeyecektim. Doğum günüm yeterince berbat değilmiş gibi üstüne bir de şehit haberi almaya hiç niyetim yoktu. Bugün yok ediyordum kendimi, yarın yas tutardım. Bu bencilliği yapmaya hakkım vardı.
Kafeye vardığımda her şey olduğu gibiydi. Kim, Matt ve birkaç arkadaşımın oturduğu masaya doğru yürürken gülümseyerek beni selamlamışlardı. Ben de gülümsemiştim. Herkes normal hayatına devam ediyordu işte, benim içimde yangınlar vardı bir tek.
İçeceklerimiz gelene kadar herkes sırayla iyi olduğumdan emin olmak için sorular sormuştu. Hepsine gülerek cevap veriyordum, iyi ve mutlu olduğumu düşünmelerini sağlıyordum, Tanrı beni biliyordu ya.
"Zayıflamışsın Earth." diye seslendi neredeyse bir aydır görüşmediğim Sarah.
"Öyle mi?" dedim şaşırmış taklidi yaparken. "Fark etmedim."
"Gitgide gençleşiyorsun balım." diyen John'du.
"Bence de abla. Yirmi dört oldun ama hala on sekiz duruyorsun. Ölümsüzlük iksirini bulduysan bize de söyle yani."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
exile ¬ malik
Fanfiction"Artık vatanım değilsin..." diye mırıldandı üniformalı genç adam sevdiği kadına bakarken. "O zaman ben şimdi neyi koruyacağım?" - soldier zayn au. ©𝘇𝗮𝗶𝗻𝗳𝘁𝗺𝗲 {26072020} [dedicated to @irwinslotus] - #1 in zayn