İşimi az önce bitirdiğim tuvalin üzerindeki resme bakarken görüşüm bulanıklaştı ve boğazımda bir ağrı hissettim. Apaçık ortada olmasa bile onu çizmiştim. Parmak uçlarımı yeni kurumuş olan boyanın üzerinde gezdirdim. Arkası dönük askere ve kucağında tuttuğu sanki bir örtüymüş gibi yeşil - beyaz bayrağa sarılmış çocuğa baktım.
Elimde olmadan kendime kızdım. Neden sürekli bunu yapıyordum ki? Neden pembeyle boyamaya başladığım bu gökyüzü her seferinde kan kırmızısına dönüşüyordu?
İliklerime kadar yorulduğumu hissediyordum. Beni yoran hiçbir şey yoktu oysa ki. İstediğim her şeye sahiptim. Tek yapamadığım bu dört duvar arasında huzur bulmaktı. Bana istediğim huzuru verebilecek olan kolları ise buradan çok uzaktaydı. Benim zayıf bedenim yerine ağır silahları sarmalıyordu.
Bazen durup özlem diye düşünüyordum. Bütün mutsuzluğumun, halsizliğim nedeni özlem. Ama değildi. Hemen yanımdayken de bu kalbimi zincirlemiş his asla geçmiyordu. Aynı zincirlere sahip olduğunu biliyordum ve ikimizde de bunları çözecek anahtarlar yoktu. Anahtarları ararken birbirimizi bulmuştuk, şimdi her sarıldığımızda demirler birbirine çarpıyordu.
Midem yanmaya başladığında elimi karnıma götürdüm. Reglim yaklaştığı için kahvaltıda ne bulduysam yemiştim ve şimdi de midem bulanıyordu. İçtiğim ilacın ise etkisi olmadığı için kusarsam rahatlayacağımı düşünerek tuvalete gittim. Orada işimi hallederken zil çalmıştı. İki saniyeliğine heyecanlansam da Kim'i çağırdığımı hatırlayınca heyecanım söndü ve Kim deli gibi durmadan zile basarken elimi yüzümü yıkayıp koşarak aşağı indim.
"Öldün sandım." diye isyan etti kollarını etrafıma sararken. Kim'in sarılışlarına her zaman ihtiyacım olduğundan ben de ona karşılık verip yüzümde oluşan gülümsemeyi saklama gereği duymadım.
Onu salona davet edip birer kahve yapmak için mutfağa girdim. Ceketini çıkarıp koltuğa yayıldı ve ayaklarını masanın üzerine uzatıp mutfağa, bana doğru baktı.
"Seninki yok herhalde?"
Onu da görmeyi umut ederek geldiğini biliyordum, Zayn'le iyi anlaşıyorlardı. Bu benim için önemliydi fakat zaten Zayn'in daha önce kimseyle anlaşamadığını görmemiştim. Sadece annemden biraz bile hoşlanmadığını adım kadar iyi biliyordum ama yine de annemin söylenmeleri karşısında sessiz kalmamasına rağmen bugüne kadar bir kere bile saygısızlık yapmamıştı.
"Dün akşam gitti." diye cevap verdim pişen kahveleri salona taşırken.
"Kapıyı geç açınca buradadır diye düşünmüştüm."
Kahvemden bir yudum aldım. "Tuvaletteydim. Midem bulanıyordu."
Gözlerini kısarak bir şeyler ima ediyormuş gibi bana baktı. "Miden mi bulanıyor?"
"Sabah çok yedim."
Kafasını sallayıp kahvesini içmeye devam etti. Sormaya devam edecek, hamile olduğumu düşünüyor.
Doğru tahmin etmiştim. Heyecanla bir şey söylemeden önce her zaman yaptığı gibi derin bir nefes alıp yavru kedi gibi baktı.
"En son ne zaman yakınlaştınız? Yani... Anladın, değil mi?"
Göz devirdim. "Hamile değilim."
"Ne yani? Sevişmiyor musunuz?"
"Sevişen herkes hamile mi kalıyor?"
"En son ne zaman yaptınız? Korundunuz mu?"
Koluna yavaşça vurup sinirlerim bozulduğu için güldüm. "Kim... Sus."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
exile ¬ malik
Fanfiction"Artık vatanım değilsin..." diye mırıldandı üniformalı genç adam sevdiği kadına bakarken. "O zaman ben şimdi neyi koruyacağım?" - soldier zayn au. ©𝘇𝗮𝗶𝗻𝗳𝘁𝗺𝗲 {26072020} [dedicated to @irwinslotus] - #1 in zayn