loved you till my dying day

2.6K 223 254
                                    

+50 vote promo yapalım lütfen zğwösğcmeğwö

Hayatımda daha önce hiç olmayan, çok garip bir şey olmuştu.

Mutluydum.

Zayn'in yolda geçirdiği üç gün boyunca dünyanın sonu gelmiş gibi nefesim kesilene kadar durmaksızın ağlamıştım. Fakat sonra bahsettiği ofis ve ev karışımı gibi olan yere vardıklarını anlatan bir mesaj almıştım. İşte, tam o an ağlayışlarım kesilmişti.

Beni daha mutlu ve iyi yapan şey ise Zayn'in değişen davranışlarıydı. Gerçekten bir şeyleri düzeltmek için çabaladığını çok net görebiliyordum. Vakit bulabildiği her an bana bir şekilde ulaşıyor ve konuşuyorduk. Önceden olsa konuşacak bir şeyler bulabilmek için büyük bir savaş verir ve sonucunda on beş saniye süren aramalarımızı rekor kabul ederdim. Fakat üç gündür liseli aşıklar gibi flört ediyorduk.

Bana her şeyin düzeleceğini çok iyi hissettirmişti. Geri dönmesi için sabırsızlanıyordum. Normal çiftler gibi olmak için sabırsızlanıyordum.

Mutluluğumun verdiği etkiyle çizdiğim pembe - mavi gökyüzüne gururla baktım. Bana hissettirdiği renkler bunlardı.

Elimi yıkadıktan sonra kuruması için onu çizim odamda bıraktım ve salona geçtim. Tam zamanında geçmiştim, telefonum çalmaya başladı ve gecenin bu saatinde arayabilecek tek kişi olduğu için heyecanla telefonu elime aldım. Zayn görüntülü arıyordu. Soluklarımı sakin tutmaya çalışırken aramayı kabul ettim.

Büyük bir salonda tek başına oturuyordu. Eşofmanlarının içinde oldukça rahat görünüyordu. Döner bir sandalyenin üzerindeydi, elinde bir kalem vardı ve telefonu bir yere sabitlemiş, o kalemle oynuyordu.

"Uyandırdım mı?" diye sordu ceketinin kapüşonunu kafasına geçirirken.

"Hayır, resim çiziyordum."

"Fotoğrafını atarsın bittiyse."

Her zaman belli etmese de yaptığım sanata ilgi duyduğunu biliyordum.

"Atarım."

Kalemin ucunu dudaklarına yasladığında bakışlarım istemsizce oraya kaydı fakat aklımdan geçenleri belli etmemek için çabucak gözlerine geri döndüm.

"Ne yapıyorsun?"

"Toplantı yeni bitti. Boş yer bulunca arayayım dedim."

"Toplantıya eşofmanla mı girdin?"

"Üzerimde unutmuşum. İşe bak."

Gülmüştüm fakat bu gülüşlerimin pek uzun sürmeyeceğini bildiğim için "Kaç gün kaldı?" diye sordum. Kurşunların arasına gitmene kaç gün kaldı?

"Bugünü saymazsak iki."

Şu an mutluluğumu mahvedemezdim. Asılan suratımı düzeltmek isteyerek zorla gülümsemeye çalıştım ama gözlerim de dolmuştu. Zayn de bunu anlamış olacak ki kalemi bırakıp telefonu eline aldı ve ayağa kalktı.

"Geçen gün söylemeyi unuttum. Leo kalan limonatayı dağıtmıştı. Burada bok gibi şeyler yiyoruz. Herkes çok beğendi."

Sadece iki şişe limonatanın günlerdir nasıl bitmediğini ya da yüz kırk dört kişiye nasıl yettiğini asla anlayamasam da "İstedikleri zaman tekrar yaparım." dedim gülümseyerek. Umarım aç değillerdir ya da herhangi bir sorun çıkmıyordur.

"Nereye gidiyorsun?" diye sordum. Kadrajdaydı fakat telefonu yamuk tutuyor ve ekrana bakmadan yürüyerek ittirip açtığı kapılardan geçiyordu.

exile ¬ malikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin