69

215 14 16
                                    

Çok sevmek, yok olmayı engeller miydi? Çok seven, yok olmayı dahi göze alabilir miydi?

Yazardan...

Uzunca, dikenli yollar vardı insanın ömründe. Dertler derya olur insanın ayaklarının altında, sonunda buza dönüşeceğini bilse dahi hiç korkmadan adım adım ilerlerdi mutlu olmasını istediği sonuna. Her hikaye gerçekten mutlu sonla biter miydi? Hiç mutsuz sonsuz olmaz mıydı hayatta? Binlerce soruyla devam ederdi insan hayatına, kayiplar verirdi kimi zaman; ya duygusunu ya da tüm duygularının sahibi kaybederdi bu yolda... Sonra ? Sonrası malum; ya hayata dört elle sımsıkı sarılır ya da kül olup oradan oraya savrulur insan. Belki bir gün küllerinden yeniden doğar ama o zamana kadar benliğinden çok kayıp verir...

Mavi gözlü, aşkı uğruna her şeyi göze alan bu kadın gözlerini kapatıp dünyanın soğuğuna salmıştı benliğini. Yarasından akan her bir damla kan, Berdan'ın rüyasına ilmek ilmek işlenmişti;

Adam her zaman ki uçurumda sevdiğini bekliyordu, kafasında sargı bezi ve tam göğsünde koca bir delikle. Bekledi, Bekledi ama kimse gelmedi. O an arkadan bir ses geldi adamın kulağına: " Her şey senin içindi Berdan, izin vermedim seni bir kez daha benden almalarına..." bu ses adamın aşık olduğu kadının sesiydi. Hızla arkasına döndü adam ve o an sevdiğinin göğsünün sağ alt kısmında ki kanayan yeri gördü. Dokunmak istedi ama dokunamadi, yaklaşmak istedi sevdiğine ama yaklaşamadı. " Elis, ne olur uzaklasma daha fazla... İzin ver bakayım yarana..." Kadın bir adım daha geri gitti ve yüzüne acı bir gülümseme yerleştirdi. " Hiçbir şey senin suçun değil sevgilim, bunu sakın unutma..." Kadın, bu cümlesinin ardından gökyüzüne doğru ilerledi ve gözlerinin rengi olan o gökyüzü adamın gözü önünde sevdiği kadını içine çekti... " Elis, gökyüzünün seni benden ayırmasına izin verme... Gözlerin olmadan bu dünya benim için sadece geceden ibaret olur. Bana bu dünyada geceyi de sensizliğide yaşatma..."

Berdan, tekrar aynı karanlıkta kaybolurken bir yandan da Elis'i ambulansa Berdan'ın yanına götürüyorlardı. Han, tekerlekli sandalyesini bağıra bağıra oraya sürerken Efsun yere çökmüş ağlıyordu. Vefa ve Demir ise sarılmış ağlıyorlardı.

- Baba... Ikiside ölmek için çok genç. Bizi bırakamazlar. Hem eğer Berdan uyanirsa ve Elis'i bu halde görürse dayanamaz baba, kardeşim bu acıya dayanamaz.

- Demir, oğlum sakin ol bak Allah derdi verir sınar. Bu da bizim sınavımız ve en doğru şekilde geçmeliyiz tamam mı?

Ambulans birden hareketlendi, Ömer kardeşi ve onun sevdiği kadının yan yana can cekismesini daha fazla görmek istemeyerek ağlaya ağlaya başka bir hastaneye gidiyordu.

VİSALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin