37

2.2K 100 2
                                    

Furkan gittikten sonra dolabıma bıraktığı kazağı kontrol ettim. Acaba giysem mi, giymesem mi? Eğer giyersem benimle dalga geçer miydi? İstediği kadar dalga geçsin. Ben de elbet bir kusurunu bulurum. Hasta oldum onun yüzünden. Kazağı bunu telafi etsin hadi.
Bunu düşünürken bir hapşırık daha patlattım. Nezle olmuş olmalıyım. Yavaş yavaş burnum da dolmaya başladı. Daha kötüsü olmadan kazağı giyindim.

Saçlarımı kurutup at kuyruğu yaptım. Gözlüklerimi takmadım. Gözlük demişken, altı ayda bir doktoruma görülmeliydim. Altı ayın dolmasına bir ay kaldı. Gözlükten kurtulmak istiyorsam düzenli olarak bu kontrollere gitmem gerekir. Ve ben yine her zamanki gibi gideceğim.

Alt kata mutfağa inince Furkan'ın televizyon izlediğini gördüm. Elinde de meyve suyu vardı. Normalde her şeyini benden beklerdi. Sanki gerçekten karısıymışım gibi.Alkış yapa yapa yanına gittim. "Vay vay vay. Bizim tembel teneke, çöp teneke, kendine meyve suyu hazırlamış. Tebrikler." dedim.
Gözlerini yan yan çevirerek "Allah Allah" dercesine bana baktı.

"Bir şey yok. Sadece tebrik ediyorum. Böyle yeteneklerin olduğunu bilmiyordum (!)." dedim kollarımı birleştirerek.

"Yeteneğine sıçtırtma. Git kahvaltı hazırla gelin!" Bunu söylerken elini "kış kış" niyetine sallamıştı. Bana gelin dedi, emir kipi kullandı.

"Benim bildiğim 'gelin' lafını kaynanalar kullanıyor. Kendine kaynana demek istiyorsan çok haklısın. Yan gelip yatmak senin görevin."

Elimi tutarak beni hızlıca koltuğa oturttu. Ne olduğunu anlamadan kendimi Furkan'ın yanında buldum.
"Bak, sende şu an yan yatıyorsun. Bir de bana diyorsun Safiye. Kalkıp kahvaltı hazırlar mısın(?)"

"Beni sen çektin salak. Yoksa zaten çalışkanım ben." diyip kalktım.

Meyve suyundan bir yudum aldı. Cevap vermedi. Bir eli karnındaydı. Yanından ayrılarak kahvaltı hazırlamaya gittim. Masaya harikulade bir kahvaltı hazırladım. Çok güzel hazırlamışım, maşallah bana. Kendimi överken Furkan çıka geldi. Gözleri yerinden çıkarcasına açıldı. Hemen elini uzatıp bir zeytin aldı.

"Ya ne yapıyorsun sen?" diye çıkmıştım.

"Ne oldu?" anlamında kafasını salladı.

"Kahvaltıdaki düzenimi bozuyorsun, yeme," deyiverdim.

"Safiye kahvaltı yenmek için hazırlanır. Bozulacak tabi." dedi ve sandalyesini çekip oturdu. Ne kadar acıkmış olduğu gözlerinden belli oluyordu. Bu yüzden karışmadım ona. Bende karşısındaki masaya geçip yemeye başladım. Börek yemek istedim ama Furkan'ın boş boğazlığından yiyemedim. Çünkü hepsini yemişti hayvan. Nasıl bir midesi var anlayamıyorum? Bu kadar çok yemek yiyor ama nedense formunu korumayı başarabiliyor. Ben bu kadar çok yesem kıyafetlerimi beş on beden fazla almam gerekir herhalde.

Yemek faslı geçince Furkan nankörlük edip teşekkür etmedi. Öküz gibi yiyip dikert televizyonun başına geçti. Sofrayı toparladım ve mutfağı dizayn ettim. Bunları yaparken aklıma bakkalın borcu geldi. Yaklaşık yüz- yüz yirmi lira borcumuz vardı. Konuşmama yeminimi bozduğuma göre gidip ona borçtan bahsedebilirim. Bakkalcıya söz verdim, parasını herhalde vereceğim değil mi? Ellerimi temizleyerek salona geçtim. Furkan uzanıyordu. Elini de karnına koymuş ufaktan ufaktan inliyordu. Yutkundum. Madem karnının ağrısı bu kadar ciddiyse neden doktora gitmiyoruz? Yada gitmiyor? Henüz öğlen olduğu için  hastaneye gidecek kadar vakti, vaktimiz de var.
Yavaş adımlarla başında dikiliverdim.

"Furkan, bakkalla borcun, borcumuz var. Artık ödesen, ödesek iyi olur," dedim. Gözünü açıp bana bakmadı bile. Hala içten içe inliyordu. Birden teninin kıpkırmızı olmaya başladığını fark ettim. Refleks olarak elimi hemen alnına koydum. Soba gibi yanıyordu. Elimi teninde hızlı hızlı gezdirerek kontrol ettim. Yüksek derecede ateşi vardı. Kafasını tutarak onu dik oturttum. Gözleri yarı kapalıydı. Üstündekileri çıkartarak soydum onu. Aptal, altına atlet giymezse hem üşütür hem de bana anlık sürpriz yaşatarak vücudunu sergiler.
Bir iki yumuşak tokat atarak gözlerini açmaya çalıştım. Bir yandan da bağırarak uyandırmaya çalışıyordum.

KORKAK | TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin