6. BÖLÜM: Ölüm Akademisi Ve Elayas'ın Hikayesi

2.3K 155 96
                                    


Annem her gece bana masal anlatırdı. Onu dinlerken gözlerimi yumar anlattığı masalın içinde bulurdum kendimi. Sesi öyle güzeldi ki dinlerken ruhum dinlenirdi.

'' Bu gece ne anlatacaksın bana anne?''

'' Yine uykun kaçmış Elayas. Belli ki sana uzun bir masal gerekiyor.''

'' Yaşasın! Hadi başla ama bu sefer çok güzel bir kız olsun içinde. Bir de onu çok seven prensi olsun. Prens onu kötülerden kurtarsın olur mu?'' yumuşacık elleriyle saçlarımı okşamaya başladı. Koyu kahverengi gözleri şefkatle yüzümde geziniyordu.

'' Peki tatlım. Ama kötü olan ya prensin kendisiyse? Prens sevdiği kızı kendinden koruyabilir mi dersin?'' Biraz hayal kırıklığına uğramıştım. Ama merak ta ediyordum.

'' O zaman, Prens kahraman olamaz ki anne.''

'' Belki de en büyük kahraman içindeki kötüyü, kini ve nefreti yenebilendir Elayas. Belki de sevdiği prensesi kendi kötülüğünden koruyabilendir asıl Kahraman.'' Şimdi iyiden iyiye merak ediyordum. Başlaması için yastığıma iyice yerleştim ve gözlerimi yumdum. Annem saçlarımı okşayarak başladı masalı anlatmaya.

'' Bir zamanlar Şehriyar adında çok kudretli bir Sultan varmış. Sultanın içi karanlıklarla doluymuş. Herkes ondan korkar ve aynı zamanda nefret edermiş. En büyük zalimliklerinden birisi ise genç ve güzel kızlarla evlenip düğün gecesinde onları öldürmekmiş. Bir gün baş vezirinin kızı Şehrazat'ı görmüş. Hemen düğün hazırlıklarının başlamasını emretmiş. Baş vezir içi kan ağlayarak gelin etmiş kızını bu zalim hükümdara. Ama Şehrazat güzel olduğu kadar akıllıymış da. Başına geleceğini bildiğinden gece Sultana bir masal anlatmaya başlamış. Ancak en heyecanlı yerinde kesmiş masalı. ''Ertesi gece devamını anlatırım Sultanım'' diyerek uykuya dalmış. Sultan merakından öldürmemiş Şehrazat'ı. Derken bu olay böyle 1001 gece sürmüş. Sonunda Sultan Şehrazat'ı tanıdıkça âşık olmuş ve içindeki iyilik tohumları filizlenmeye başlamış. 1001 gecenin sonunda Şehrazat'ı öldürmekten vaz geçip sonsuza kadar mutlu yaşarlar. ''

'' Elayas? Tatlım uyudun mu? Demek uyudun, tatlı rüyalar benim güzel oğlum..''

Anneme dair hatırladığım en net anım bu Kayzer. En mutlusu, en aklımdan çıkmayanı. Bazen rüyalarımda onu yine bana bu masalı anlatırken görüyorum. Bu masalı hiç unutmuyorum çünkü içimdeki karanlıkla savaşmayı hatırlatıyor.

'' Sen kötü biri değilsin Elayas.''

Karşımda tüm heybetiyle dikilmiş sabırla beni dinliyordu. Güneş bir ara bulutların arasından çıkınca yüzü iyice aydınlandı. Ara ara ak düşmüş sarı saçları, pırıl pırıl parlayan ela gözleri ile dikiliyordu karşımda. Sert ve kemikli suratı yanağındaki derin yara iziyle epey korkutucu görünüyordu. Oldukça disiplinli bir öğretmendi. Bazen oldukça acımasız olabiliyordu ancak içinde merhametli bir yanı da vardı. Bazı zamanlar babacan yaklaşımları olduğunda o yanını görüp biraz nefes alırdık. Ama geri kalan tüm zamanlarda aldığımız savaş eğitimi gereği oldukça katı oluyordu. İşte şimdi o babacan zamanlarından biriydi.

'' Ben bir katilim Kayzer. İki kişiyi öldürdüm.''

'' Daha fazlası da olacak Evlat. Büyük bir savaşın içindeyiz. Hepimizin elinde kan var. Ama onlar! Onlar boğazlarına kadar kana batmış vaziyetteler. Hepsi de masumların kanı!''

Öyle sinirliydi ki gözlerinden ateşler saçıyordu. Ağaçların arkasından birisi göründü. Sesin geldiği yöne doğru döndük. İkimizin de eli refleks gereği belindeki silaha gitti. Gelen Gölge'ydi. Ellerimizi silahtan çekip önümüzdeki kayalara oturduk. Gölge de en az Kayzer kadar heybetli ve güçlüydü. O'nun gülümsediğini hiç görmemiştik. Katı, sinirli ve uzman bir eski asker. Tıpkı Kayzer gibi özel bir timde görev yapmış. Ölüm oyununda oyuncu olduğu dönem tüm ailesini kaybetmiş. Kayzer'in saygı duyduğu ve yüklenmediği tek kişiydi. Akademinin kurucusu ikisiydi zaten. Yanında birini daha getirmişti. Yaklaşık sekiz aydır akademide olmama rağmen onu hiç görmemiştim.

ÖLÜM OYUNU SERİSİ 1, 2 Ve 3Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin