Mektubu bir kez de Elayas okusun istemiştim. Odadan çıktıktan sonra hemen yanına gidip “ Dışarı çıkalım” dedim. Allak bullak olmuş yüzümü görünce ikiletmeden peşimden gelmeye başladı. Kulübeden çıkıp epey yürüdük. Hiç bir şey sormadan arkamdan yürüyordu.
Yaklaşık yarım saat yürümüştük. Kayalara ulaştığımızda birinin üzerine çöktüm. Hemen yanıma oturdu. Konuşmamı bekliyordu. Yüzüne hiç bakmadan kağıdı uzattım. Bir solukta okudu. Bitince yüzüme bakmadan geri uzattı. Başını omuzuma koyup göz yaşlarını serbest bıraktı. Hiç bekletmeden eşlik ettim. Sessizce, hiç konuşmadan sadece ağladık . Kaderimize, kayıplarımıza, belirsiz geleceğimize.. sadece ağladık. Bizi birbirimize mecbur bırakan kadere kızarak ama bir yandan minnettar olarak ağladık..
“ Onu bulmalıyım"
Sessizliği bozan kararlı sözleri olmuştu. Kafasını hiç kaldırmadan konuşmaya devam etti:
“ Onu ne pahasına olursa olsun gidip bulmam lazım.”
Başımı, yasladığım saçlarından ayırdım. Gitmek mi istiyordu? İyi ama nasıl bulacaktı? Peki ben ne yapacaktım? Susmayı tercih ettim. Kendime ihanet ettiğimi, Balkar'ın yerine onu koyduğumu düşünmeye başladım. Balkar daha hayattayken görülerimde sürekli Elayas vardı. Elimi tutmasını, bana yardım etmesini isterken asla Balkar diye seslenmemiştim. Ölmeden önce son görüşmemizde bile onu Elayas zannetmiştim.
Lena ve Elayas çok iyi arkadaş olacaklar..
Annem bunu görmüş ve mektubuna yazmıştı. İyi ama O beni arkadaşı olarak görüyor mu? Sanmıyorum. Peki ben Ona karşı ne hissediyorum? Pişmanlık ve vicdan azabı.
Hayır! Sen pişmanlık ve vicdan azabını Balkar’a ihanet ettiğini düşündüğün için hissediyorsun! Çünkü Elayas'tan hoşlanıyorsun.
“ Daha neler!”
Sesim çok sinirli çıkmıştı. Elayas kafasını kaldırıp yüzüme bakmaya başladı. Söylediklerine cevap verip vermediğimi anlamaya çalışıyordu.
“ Daha iyi bir önerin varsa
dinliyorum “
“ Anlamadım?”
“ Az önce bağırdın ya. Bulmak için gitmem lazım . Daha iyi Bir fikrin var mı diyorum.”
“ Git. Ne yapabilirim ? “
“ Hoşçakal demen yeterli.”
Ayağa kalkıp kulübeye doğru yürümeye başladı . Gerçekten gidiyordu. Oturduğum yerde öylece uzaklaşmasını izledim. Hayatını tehlikeye sokmaya karar vermişti. Bizim beraber çalışmamız lazım!
“ Bekle koca aptal!”
Durmadı. Daha hızlı yürümeye başladı.
“ Elayas sana bekle dedim!”
“ Sus Hazar!”
Ayağa kalkıp Elayas’ı havaya kaldırdım. Hafif şiddetle kendime doğru sürükleyip yere bıraktım. Şimdi önümde duruyordu. Sinirle gözlerini kıstı ve yerden bir toz bulutu yükseldi. Etrafımı saran bulut beni yuvarlayarak kayanın dibine attı. Tekrar gitmek için yeltendiğinde bu sefer ben onu yuvarladım .
“ Hadi bakalım! Hava toprağa karşı!”
“ Kazanamazsın! Kayalıkların yanındayız.”
“ göl çok uzakta değil! Gerekirse suyu buraya getiririm!”
“ Cidden benimle savaşmak mı istiyorsun? Derdin ne Hazar? Git dedin gidiyorum işte. Şimdi niye engel olmaya çalışıyorsun?”
“ Düşüncesiz hareket ediyorsun. Başın belaya girecek. Annen boşuna mı öldü yani? Sen kendini bir anlık öfkeyle öldür diye mi feda etti kendini? “
Son söylediğimi geri almak için her şeyimi verebilirdim. Nasıl bu kadar acımasız konuşabildim ki? Kendimden nefret ediyorum.
Ellerini sıkarken iki ateş topunun yumruklarında belirdiğini gördüm. Bir kaç adım geriye çekilirken arkamdaki kayaya takılmıştım. Yere düşünce iç güdüsel olarak ellerimi yüzüme kapattım. Bir kaç dakika geçmesine rağmen Elayas'tan ses çıkmamıştı.
Kalkıp etrafı aramaya başladım. Elayas çoktan gitmişti. Koşarak kulübeye vardım. İçeri nefes nefese girince nöbetçiler korkuyla ayağa kalktı. Elimle oturmalarını işaret ettim. Biraz nefesimi toparlayınca konuşmaya başladım :
“ Elayas geldi mi? “
“ Kayzer'in yanında. Az önce geldi.”
“ Ne yapıyor Kayzer'in yanında?”
“ Bilmiyoruz, senin gibi nefes nefese içeri girip direk Gözcü 1'e çıktı. Ne oluyor Hazar? Bir şey mi gördünüz?”
“ Sorun yok, her şey yolunda. Biraz tartıştık hepsi bu.”
Tartıştığımızı duyan Lakis, imalı imalı gülmeye başladı. Kafamı sinirle sallayıp Kayzer’in yanına çıktım. Kapıyı çalıp hiç beklemeden içeri daldım. Elayas ayakta hararetle bir şeyler anlatıyordu. Kayzer’in yüzü kireç gibiydi. Kaşlarını çatmış öylece duruyordu. Ben içeri girince ikisi de bana döndü. Elayas delici bir bakış gönderdi. Kafamı yere eğdim. Söylediklerimden utanmıştım.
“ Gel bakalım Lena. Belli ki senin de anlatacakların var.”
“ Ben.. Bölmek istemezdim ama..”
Elayas direk sözümü kesti.
“ Çık o zaman! Ben bitirinceye kadar bekleyebilirsin.”
“ Elayas! Bunca yolu senden özür dilemek için koştum. Lütfen sakin ol.”
“ Sorununuzu baş başa halledin! Beni neden meşgul ediyorsunuz?”
“ Halledilecek bir sorun yok efendim. Az önce de söylediğim gibi babamı bulmaya gideceğim. Bu gece çıkmak istiyorum “
İşte korktuğum olmuştu. Kendi başına gitmeye karar vermişti.
“ Elayas hayır! Delirdin mi? Kayzer lütfen izin verme. “
“ Senin derdin ne? Önce git, sonra gitme! Beni mi deniyorsun?”
Kayzer pinpon maçı seyreder gibi bir ona bakıyordu bir bana. Sonunda oflayarak yanımıza geldi. İkimizin de kolundan tutup kapının önüne çıkardı . Kapıyı kapatırken
“ Kimse bir yere gitmiyor! Siz ikiniz boş bir sınıfta kozlarınızı paylaşıp kararınızı verin! Sonra gelin de Frey'i bulalım!!! “
Kapı arkamızdan hızla kapandı. Elayas’ı kolundan tutup peşimde sürüklemeye başladım. Mahzene indikten sonra boş eğitim sınıflarından birine girdik. Yüzüme bakmıyordu. Gerçekten kızdırmıştım onu. Belki de kırmıştım..
“ Özür dilerim.”
Hâlâ yüzüme bakmıyordu. Yanına biraz daha yaklaşıp omzuna dokunmak istedim. Geri çekildi.
“ Konuşmayacak mısın? Küstük mü yani? Boşuna uğraşma ailemiz ileride çok iyi dost olacağımızı gördü, sen de biliyorsun ”
Ufak bir tebessüm parçası görür gibi olmuştum. Galiba yumuşuyordu.
“ Güldüğünü gördüm. Boşuna sıkma kendini.”
“ Git ne yapabilirim dedin. “
Derin bir iç çekişten sonra yüzüme baktı. Gerçekten umutsuz gözüküyordu.
“ Annemin fedakarlığını önemsemediğimi ima ettin.”
“ Hayır! Ben kaba davrandığımı biliyorum ama asla öyle bir şey ima etmedim. Ben sadece gitmene engel olmak istedim.”
“ Git dedikten sonra?”
Kafam yine önüme eğilmişti. Dokunsa ağlayacaktım. Sorduğu sorunun cevabını da bilmiyordum üstelik. Sadece “ Söyleyecek bir şeyim yok" diyebildim.
“ Tamam.. Ben babamı bulmaya gidiyorum. Sen de ben dönene kadar söyleyecek bir şeyler düşünürsün. Döndüğümde konuşuruz olur mu?”
“ Ben de geliyorum !”
Afallamıştı. Hayretle yüzüme bakıyordu. Ne dediğimi anlamamış gibi kafasını salladı.
“ Doğru duydun. Ben de geliyorum. Bakma öyle ters ters.” Volta atarak konuşmaya devam ettim: “ Birlikte yazmamız gereken bir kader var. Madem ilk görevimiz babanı bulmak önce iz sürelim. İlk ipucunun peşinden hemen gideriz.”
“ Aldo seni arıyor. Ona bu fırsatı veremem. Madem kaderimizin ortak bir yerde kesişmesi gerekiyor önce kendi kaderimi tamamlar sonra da seninle beraber taşın peşine düşerim .
İtiraz etmek için yanına yaklaştığımda zemin yine ayaklarımın altından kaydı. Göl kenarında bir görüye çekilmiştim. Suyla çalışırken Elayas koşarak yanıma geldi. Onu görünce koşarak boynuna sarıldım .
“ Sen var ya! Sen pisliğin tekisin!”
“ Geldim işte. Beni bu kadar özleyeceğini bilseydim daha önce giderdim"
“ Özlemedim! Hem de hiç!”
“ Ben de seni.”
Tekrar sarılıp kulağıma “ Beni öpersen bir daha gitmem” dedi.
Gülümseyip “ Rüyanda görürsün” dedim.
“ Her zaman gördüğümü biliyorsun” diyerek beni öptü ve ben de karşılık verdim.
Ona mı kızsam yoksa sevgisine karşılık veren kalbime mi kızsam bilemiyordum . Elayas'a tokat attığım gün benden sakladığı görü buydu. Şimdi taşlar yerine oturuyordu. Üzerimizin toz içinde olması ve Gölge'nin sınıfında oluşumuz bana o zaman dersten çıktığımızı düşündürmüştü. Birazdan görü bitecek ve ben Elayas'a tokat atacaktım. Tekrar sınıfa döndüğümde Elayas gözlerini yumarak tokat atmamı bekliyordu.
Ne garip. Yaşanacak olan olayları önceden görebilmek ve isteklerimiz doğrultusunda yön verebilmek. O da biliyordu, görmüştü. Tokat atıp ondan nefret ettiğimi haykıracaktım. O ise bunun yakın zamanda gerçekleşeceğini haykıracaktı.
Geleceği değiştirecek güce sahibim. Gördüklerimi yönlendirebilecek kudretteyim. Ama duygularım hep aynı kalacak.. Hazar Balkar’ın yası bitti.. Artık kalbindeki mührü kaldırabilirsin..
“ Aç gözlerini, o tokadı daha önce attım zaten. “
Gözlerini yavaşça açtı, beklediğinin aksine gayet sakin duruyordum .
“ Benden nefret ettiğini söylemeyecek misin? Bu asla gerçekleşmeyecek diye bağırmayacak mısın?”
Büyük ciddiyetle, hayır anlamında kafamı salladım. Yüzündeki şaşkınlığı anılarımda sonsuza kadar saklayacağım. Her gülmek istediğimde özenle çıkarıp kahkaha atacağım. Karşımda kocaman bir beden ve yüzünde 3 yaşında bir çocuk vardı sanki.
“ Bundan kaçmanın anlamı yok. Gerçekleşeceğini ikimizde biliyoruz. “
“ Hazar?” Adım mırıldanır gibi döküldü dudaklarından . Yüzündeki kocaman gülümseme yaşını biraz daha büyütse de şu an en fazla 6 yaşında mutlu bir çocuk görüyordum.
“ Efendim"
Bir şey söylemeden sıkıca sarıldı. Bir yanım azap çekse de diğer yanım sonsuz bir huzurun içindeydi.
1 Hafta Sonra
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜM OYUNU SERİSİ 1, 2 Ve 3
FantasyÖlüm Oyunu Kabulleniş ve Ölüm Oyunu Parçalanma Ve sonunda Ölüm Oyunu Uyanış ile 3 kitap bir arada.. Bu hikayenin birden çok başrolü var. Bu hikâyede birden çok kişinin aşkı var. Bu hikâyede intikam peşinde koşan çok kişi var. Hepsinin düşmanı ortak...