25. Bölüm ilk çatışma

882 100 39
                                    


Kayzer'i beklerken uzun uzun Kayra ve Gökşin hakkında konuştuk. Onlara hemen güvenmek ve söylediklerine koşulsuz inanmak oynadığımız kumar gibiydi. Yine de beklenmedik bir şekilde elimizde üç madalyon olması büyük bir başarıydı. Frey ve Kayzer'in çalınan madalyonu bulması Aldo'yla görülecek hesabımızın zamanını belirleyecekti.

Elimizdeki haritayla kendimize güvenli bir güzergah belirlemeye çalışıyorduk. Gidebileceğimiz en yakın yere yine Irkutsk'tan trene binmek zorundaydık. Eğer şansımız yaver giderse Krasnoyarsk şehrine gidip Yudel'in bizi oradan almasını sağlayabilirdik. En iyi ihtimalle 17 saatlik bir tren yolculuğu yapmamız gerekecekti.

Elayas'la konuşurken kendimi büyük bir boşluğun içinde donmuş gibi hissetmeye başlamıştım. Bu garip boşluk hissi yüzü allak bullak olmuş Elayas'ı görmemle sona erdi. Sanki yaşamaya kısa bir ara vermişim de kaldığım yerden devam ediyormuşum gibi bir histi.

" Kayzer geldi. Taşın yerini öğrenmişler."

" Eee?"

" Madalyon Aldo'da. Bizden önce davranmış."

Yüzünün asık olmasının sebebini anlamıştım. Yine de geri kalan üç parça bizdeydi. En yakın zamanda Akademiye dönüp plan yapmamız gerekiyordu.

" Geri dönüp her şeyi yoluna koyarız, düşünme bu kadar."

" Başka şeyler de var..."

Titreyen sesi ve kaçırdığı gözleri ruhumu daraltıyordu. Ayağa kalkıp yerdeki çantaları tekmeledi. Bu hâline hiç alışık olmadığımdan artık korkmaya başlamıştım. Suskunluğu bitmek bilmiyordu.

" Elayas ne oluyor? Anlat artık beni meraktan öldürmek mi istiyorsun?"

" Akademi.."

Yutkundum . Kafamda bir sürü felaket senaryosu dönmeye başladı. İstem dışı sesim yükselmişti.

" Konuş artık! Sıkılmaya başlıyorum!"
Derin bir nefes alıp " İfşa olmuş" dedi.
Göz yaşlarım gözlerime hücum etmeye başlamıştı. En sonunda evim diyebileceğim bir yer olmuştu ve Aldo orayı da mı elimden almıştı ?

" Bir sürü kayıp var. Öğrencilerin neredeyse yarısı öldürülmüş."

Sözlerini bitirdiğinde titreyen ellerime hakim olamıyordum. Ellerimi yüzüme kapatıp duyduklarımın aptal bir rüya olmasını diledim. Kulübeyi, mahzeni ve arkadaşlarımı tekrar görmek için sabah yola çıkacaktık. Olması gereken buydu! Bu kadar güvenlik önlemine rağmen ki yerini bizim dahi bilmediğimiz akademi nasıl oluyor da ifşa oluyordu?
TAVİTA!!!! Bizi satan o sürtük olmalıydı. Ah Hazar ne kadar da aptalsın! Nasıl yaptım böyle bir hatayı nasıl!

" Lena kendine gel. "

" Benim yüzümden! Hepsi benim yüzümden!"

" Seninle ne alakası var saçmalama lütfen"

Beni sakinleştirmek için sarılmak istemişti. Tüm gücümle itip yere düşürdüm. Ne elime ne de koluma hakim olamıyordum . Öfke tüm bedenimi ele geçirmiş gördüğüm her şeyi un ufak etmemi söylüyordu. Tekrar ayağa kalkıp bana doğru yaklaşmak istediyse de onu güçlü bir şekilde yamaçtan aşağı savurdum. Rüzgâr sanki benim emrimde neyi istersem yerinden söküyordu. Ağaçlar, kayalar ve gözümün alabildiği her toz tanesi etrafımda hallaç pamuğu gibi savruluyordu. Tek istediğim Tavita'yı bulmak ve cansız bedenini parçalara ayrılana kadar yerden yere vurmaktı .
Ayağımın altında sallanan yer dengemi bozunca duraksadım. Az önce savurduğum her şey büyük bir gürültü ile yerle buluştu. Çıkan toz görüşümü tamamen engellemişti ancak acılan büyük bir yarığın içine sıkışmıştım. Elayas'ın sesi ile kendime geldim.

ÖLÜM OYUNU SERİSİ 1, 2 Ve 3Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin