Yolculuğun sonunda Gökşin ve Kayra'yla beraber uçsuz bucaksız yeşilliğe dalmış bakıyorduk. Olga kocasının arkasından hüzünle oturmuş bizi izliyordu. Etrafı keşfetmek ve zaman geçirmek için dolaşmaya karar verdik. Ne de olsa en az 11 saat buralardaydık . Bulunduğumuz tepenin ardında büyük ve sık ağaçlardan oluşan bir orman vardı. Önümüzde uzanan uçsuz bucaksız çayır ve yanından geçen cılız bir dere çocukluğumun çizgi filmlerinden bir sahnedeymişim gibi hissettirmişti.
Kayra ve Gökşin sayesinde tavşan etiyle güzel bir yemek yedik. Çadırları kurmadan sadece tulumları çıkarıp nöbetleşe gözcülük yaparak dinlenmeye çekilmiştik . Tedirgin olan ruhumuz gözlerimizin kapanmasına izin vermiyordu. Durumu daha da kolaylaştırmak adına Gökşin tatlı bir sohbet başlattı.
“ Akademide kadın eğitmenleriniz var mı? “
“ Elbette. Çok tecrübeli bir de şifacımız var. O da kadın .”
“ Vaay. Gerçekten kırılan kemikleri filan onarabiliyor mu?”
Kayra göz devirerek gülmüştü. Gökşin'in çocuksu merakı ve varlıklar dünyasına uzak olmaları onu sıkıyor gibiydi. Belki de ben öyle hissetmiştim.
“ Ezilen bacağımı kangren olmak üzereyken düzeltti. Hem de bir kaç saat içerisinde.”
Yüzü buruştu, sanki benim yerime acı çekiyor gibiydi. Mesele Kayra'nın da ilgisini çekmişti. Olga sadece dinliyor gibi gözüküyor anlatılanları anlamadığından elindeki kitaba bakıyordu.
“ Ciddi misin? Bacağını kim ezdi? Aldo mu yoksa?”
“ Kendim ezdim. Elayas’ı bir kayanın altından çekmek yerine kayayı kendi üzerime çekmiştim. Sonrası 2 günlük kıvranma ve acılar.”
“ Aşk ne güzel şey! “ söylerken gözleri parlamıştı. Bizi ifadesizce dinleyen Kayra “ Aşk acı veriyor hem de somut olarak. Görmüyor musun?” diyerek konuşmaya dahil oldu.
Umursamazca omuz silken Gökşin “ Yine de çok romantik. Bu çocuklar oldukça ateşli bir aşk yaşıyorlar. Romanlardaki gibi" diye sırıttı.
Kayra dalga geçer gibi kafasını salladı.
“ Biliyorum şahit olmamak elde değil"
Vagondaki olayı kastettiğini anlamıştım. Yüzüm yanmaya başladı. Yanlış anlaşılma olduğunu anlatmak istesem de konuştukça batacağımı bildiğimden içimden Elayas'a saydırmakla yetindim. Neyse ki Gökşin konuyu değiştiren bir soruyla imdadıma yetişmişti.“ O Göçebe yani Kayzer sizin patronunuz filan mı?”
“ O Akademinin kurucularından biri. Diğeri Gölge. Aynı zamanda eğitmenimiz ikisi de. Biliyor musun Gölge’de senin gibi Salini"
“ Gerçekten mi? Kendim gibi bir Saliniyle tanışma şansım olmamıştı. Gerçekten çok mutluyum"
Gölge’yi düşününce mutlu olan tek insan olacağın kesin demek istedim ama kendisinin karar vermesine izin vermeyi tercih ettim.
“ Eminim o da çok mutlu olacak. Yani öyle umuyorum.”
“ Biraz farklı galiba. Hakkında konuşmak seni rahatsız ediyor gibi"
“ Doğru kelime farklıdan çok acayip olmalı aslında. Tanışınca anlayacaksın.”
Gülüştük. Kafasında nasıl bir Gölge canlandırdığını bilmek isterdim. Neyse ki yarın sorumun cevabını alacaktım. Biz gülerken Kayra ciddi bir ses tonuyla “ Kayzer'in suratına ne oldu" diye sordu.
Bildiğim tüm hikayeyi anlattım. Aldo'nun yaptıkları ikisini de germişti. Gölgenin Kayzer için yaptığı fedakarlık ve sonunda ailesinin katledilmesini ilgiyle dinlediler. Kayra uzun zaman sonra gülümseyerek:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜM OYUNU SERİSİ 1, 2 Ve 3
FantasyÖlüm Oyunu Kabulleniş ve Ölüm Oyunu Parçalanma Ve sonunda Ölüm Oyunu Uyanış ile 3 kitap bir arada.. Bu hikayenin birden çok başrolü var. Bu hikâyede birden çok kişinin aşkı var. Bu hikâyede intikam peşinde koşan çok kişi var. Hepsinin düşmanı ortak...