okuyucuya not: Bu bölümde diyalogları biraz fazla ve uzun tuttum. Hikaye genişledikçe içine girdiğimiz dünya daha da detaylı bir şekilde ortaya çıkıyor. Bu dünyayı size anlatmak için ilerleyen bölümlerde sadece özel güçleri ve isimlerini anlatan bir ek bölüm yayınlayacağım. Yorumlarınızı ve puanlarınızı eksik etmeyin. sevgiler..
Kayzer odasında oldukça gürültülü bir şekilde volta atıyordu. Ayak sesleri o kadar yüksek geliyordu ki sanki üst katımızda değil de yanımızda tepiniyordu. Bu gün gündüz nöbeti Roza, Leon ve bendeydi. Üst katta gözcü 2 de Roza vardı. Eminim onun yan odası gözcü 2 olduğundan seslere en çok maruz kalan oydu. Gözcü 1 de genelde eğitmenler nöbet tutardı. Onların olmadığı nadir zamanlarda puanı yüksek öğrenciler nöbeti devralırdı. Roza aşağı doğru usulca seslendi:
Elayas sesleri duyuyor musunuz? Leon'la birbirimize baktık.
'' Dalga mı geçiyorsun? Kafamın içinde resmen davul çalıyorlar. Elayas bir baksan olmaz mı?'' şimdi ikisi de dönmüş bana bakıyordu. Kafamı hayır anlamında hızlıca salladım.
'' Yapma ama seni seviyor. Nedenini kendime bir türlü açıklayamıyorum ama seni gerçekten seviyor.'' Roza'ya doğru suratımı buruşturup önümdeki kitaba geri döndüm. Leon şimdi bana doğru eğilmiş fısıltıyla konuşuyordu:
'' Gölge haftalardır yok. Belli ki önemli bir görev için gönderdi. Bu gün müthiş sinirli ve sürekli bir yerleri tekmeliyor. Dostum gerçekten korkuyorum. Dün gece derste kızlar dâhil herkesi yerden yere vurdu.'' Dün gece dersine katılmadığım için şanslı hissettim kendimi. Genelde yakın savunma ve dövüş derslerini Gölge verir ama O burada olmadığı için onun derslerini de Kayzer üstlenmişti. Belki yoruluyordur. Diye düşündüm. Aksi halde serttir, agresiftir ama yine de öğrencilere asla güç uygulamaz. Gölge dururken bizi hırpalamak belki de ona düşmüyordur.
'' Ne sırıtıyorsun sen!'' ikimiz de yerimizden sıçramıştık. Kayzer yukarıdan bizi izliyordu. Yüzündeki yara izi yeterince korkutucu değilmiş gibi bir de böyle davranınca insanın içi çekiliyor.
'' Bir şey düşünüyordum Kayzer'' içimden neden öyle söyledim ki diye pişman olurken yukarıdan gürledi:
'' Demek düşünebiliyorsun! Derhal Gözcü 1'e gel!'' Hemen yerimden sıçradım tam merdivenleri tırmanıyordum ki tekrar bağırdı:
'' Aferin Melez Ghataka! Her zaman silahını arkanda bırak! Böylece senden daha çabuk kurtuluruz!'' Olduğum yerde kalmıştım. Arkamı döndüğümde silahım masanın üzerinde duruyordu. Masaya doğru hızlıca yürürken Gözcü 1'in kapısı hızlıca kapandı. Silahımı kılıfına yerleştirip tekrar merdivenlere koştum. Tırmanıp Gözcü 1'in kapısının önüne geldiğimde derin bir nefes alıp kapıyı tıklattım. Kayzer ''Gir'' demek yerine kapıya bir şey fırlatmayı tercih etti. Sanırım bu içeri gel demek. Ne kadar da nazik bir davet.
İçeri girdiğimde masanın üzerine oturmuştu ve perişan görünüyordu. Kapıyı kapatmak için döndüğümde davetimi bir bıçakla aldığımı fark ettim.
'' Bıçağı dert etme kapıyı geçemezdi.'' Sanırım gülümsüyordu. Bu halinin kaybolmasından korktuğumdan ben de gülümseyerek karşılık verdim.
'' Gölgeye kapıdaki deliği benim açtığımı söylersen tüm kışı çatıda nöbet tutarak geçirirsin!''
'' Gölge sorduğunda üstüne atacağın kişi ben olmayayım ne olur, gerekirse Gölgeye orada açılmış bir delik görmediğime dair yemin bile ederim'' Sert bir kahkaha attı. Günlerdir belki de ilk defa gülüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜM OYUNU SERİSİ 1, 2 Ve 3
FantasyÖlüm Oyunu Kabulleniş ve Ölüm Oyunu Parçalanma Ve sonunda Ölüm Oyunu Uyanış ile 3 kitap bir arada.. Bu hikayenin birden çok başrolü var. Bu hikâyede birden çok kişinin aşkı var. Bu hikâyede intikam peşinde koşan çok kişi var. Hepsinin düşmanı ortak...