Muktedir bir eli direksiyonda geriye dönmüş, yağmur damlalarıyla ıslanan arka camdan sadece bir siluet halinde gözüken Nazan'ın el işaretlerini takip etmeye çalışıyordu. Alnı boncuk boncuk soğuk terle kaplanmıştı. En ufak bir hata yapar da araba yeniden kayarsa ya da çamurun içine saplanırsa ne olacağını düşünmek dahi istemiyordu. Anayoldan ayrıldıklarında ne kadar rahattı halbuki... Bu taraflara gelmeyeli yıllar olmuştu. Yine de daima övündüğü hafızası onu boşa çıkarmamış, kargacık burgacık yolları en ince ayrıntısına kadar hatırlayınca keyfi biraz düzelir gibi olmuştu. Şimdiyse alnından iri bir ter damlası yanağını kaşındırarak inerken suratı eskisinden bile daha fazla asılmıştı. Hangi yolun nereye çıkacağı konusunda sıkıntı yaşamamış olabilirdi ama bu mevsimde hava durumunun çabucak değişebileceğini ne yazık ki unutmuştu...
Lanet olası araba zaten böylesi yollara göre değildi. Bunu bile bile şansını denemişti. Nazan'la tartışmaya başlayana kadar da iyi gidiyordu aslında. Sert dönemeçleri olan bozuk yolda gayet yavaş giderken kızı birden yeniden geri dönme meselesini açmış, o sinirle bir anlığına dikkati dağılmıştı. Buna rağmen iyi kurtardığını düşünmekten alamadı kendini. Yolun kenarına düşmek üzereyken son anda çevirmişti direksiyonu. Şimdi de çamurdan çıkmaya çalışıyorlardı.
Nazan araba yolun nispeten kuru olan kısmına gelip durana kadar işaret vermeye devam etti. Sonra da koşar adım yaklaştı ve kapıya asıldı. Binerken "Neyse..." diyordu. Bir yandan da yan yan babasına bakıyor, hala kızgın olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. "İyi kurtardık değil mi?"
Muktedir ters bir bakış atmak dışında gözlerini yoldan ayırmadı. İlkinde şansı yaver gitmiş olabilirdi ama bu saatten sonra durup dururken en ufak bir risk dahi almak istemiyordu.
Nazan'ı bu işe karıştırdığı için ölesiye pişmandı. Gerçi oğlunun aksine cesur ve gözünü budaktan sakınmayan bir kızı olduğu için gurur duymuyor da değildi. Ne var ki bu atak hali şimdi olduğu gibi bazen ters tepiyor, işleri karıştırıyordu. Tabi bir de her şeyi işine geldiği gibi algılaması da cabasıydı. Daha biraz önce de aynı şeyi yapmış, enine boyuna düşünmeye gerek bile duymadan dönelim diye tutturmuştu.
Bakışlarını yoldan bir saniye bile ayırmamasına rağmen Nazan'ın gergin duruşundan her an konuya geri dönmek için fırsat kolladığını da görebiliyordu. Ancak şu anda bu inatçı keçiye laf anlatacak hali yoktu. Yorgundu, üşümüştü ve ara ara çiseleyen yağmurun sağnağa dönebileceğinden korkmaya başlamıştı. Eğer öyle olursa önünde kıvrılarak uzanan toprak yol anında çamur deryasına dönecek ve saplanıp kalacaklardı. İçinde yolculuk ettikleri bu araç dört tekerinin üzerinde gitmek dışında tamamen enkaz durumdaydı. Bu da yetmezmiş gibi kaloriferi kendini tropik adada zannediyor olmalıydı ki soğuk üfürüyordu.
Nazan ancak beş dakika kadar sabredebildi. Sarsılarak ilerleyen aracın orasından burasından gelen garip gıcırtılar dışında bu küçük alan tamamen sessizdi. Arada bir cılız bir iniltiyle ben buradayım diyen rüzgarın ve ıslanan camı temizlemeye çalışan mecalsiz sileceklerin de sesi olmasa sağır olduğunu düşünmeye başlayacaktı. Canı fena halde sıkkındı. Yoldan neredeyse çıkmadan önce babasıyla konuştukları konuya dönmek için can atıyordu. Şu anda uygun bir zaman olmadığının farkındaydı ama biraz daha üstelerse adamı ikna edeceğinden de adı gibi emindi. Ama önce fazlasıyla gerilen ortamı yumuşatarak başlasa belki de daha iyi olacaktı. Sırf bu nedenle, üstelik arabaya binerken sorduğu soruya karşılık sadece öfkeli bir bakış almasına rağmen yılmadan devam etti.
"Sekiz koca yıl..?" diye mırıldandı masumca. "Müthiş bir hafızan olmalı baba... Bu kadar yıldan sonra hala yolu hatırlayabildiğine göre..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Soğuk Ateş - Neva (Tamamlandı)
General FictionAyrı dünyaların insanlarıydılar. Ama kader farklı düşünüyordu...