"Demir."
"Ha..." Neredeyse gözünü bile kırpmadan karısını izleyen genç adam irkilerek döndü.
Semanur anlayışlı gözlerle oğluna bakıyordu. "Neva'ya biraz zaman ver dediğimi biliyorum ama artık yanına gitsen iyi olur."
Demir yüreği boğazında çarparak sordu. "Şimdi mi?"
"Yirmi dakikadan fazla oldu."
"O kadar oldu mu?" diye telaşla saatine baktı genç adam. Sonra da hareketinin anlamsızlığını fark ederek tekrar dışarıya çevirdi bakışlarını. Yeniden annesine döndüğünde onayını isteyen küçük bir çocuk gibi tereddütlü görünüyordu. "Sence doğru zaman mı?"
"Bu kadar durduğun kabahat." diye söylendi hırçın bir ses geriden. Demir hızla döndü. Senem elinde meyve püresi ile tepeleme dolu bir kaşıkla kaşları çatılmış vaziyette oturuyordu. Hemen yanında Emir'i kucaklayan Kemal vardı. Koltuğun arkasında dikilen babası ellerini göğsünde birleştirmişti. Aynı pozisyonda duran Semih'le yan yanaydı.
"Tamı tamına yirmi iki dakika." dedi diğer taraftan Ethem. Bir yandan da elindeki çay fincanıyla hayretten ağzı bir karış açılan Demir'i selamlıyordu. "O pencere camına yapıştığın sırada geldim de."
"Siz? Nerden..?"
Senem kaşları daha da çatılarak hırsla söylendi. "Ahiret sorularını sonraya bırak Demir. Şimdi git de karının moralini düzelt." İki saniye dik dik bakıp Emir'e döndü. Aynı babası gibi ağzı açık kalan ufaklığa otuz iki dişi ile birlikte gülerken biraz önceki halinden tamamen farklı görünüyordu. "A de bakalım. Uçak geliyor..."
Demir yardım dilenen bakışlarını annesine çevirdi ancak buharları üstünde tüten bir bardak burnunun ucunda belirince irkildi. "Çay götür." Hayretle döndüğünde çatık kaşlı Aliye ile yüz yüze geldi. Yaşlı kadın bardağı biraz daha yaklaştırırken sır verir gibi fısıldadı. "Fazladan bir tane şeker koydum. Güç versin diye..."
"Sa.. Sağol..." diye kekeledi Demir ve hemen bardağı almak için uzandı. İki adım gitmişti ki dönüp elindekini Aliye'ye geri verdi. Arkasından da hızla askısını çıkardı. Bardakla askı o kadar çabuk yer değiştirmişti ki kimse ağzını açıp bir şey diyecek fırsatı bulamamıştı. Genç adam birkaç adım attıktan sonra nihayet Semanur hayretle "Oğlum." diyebildi. "Kolun daha..."
"Kısa bir süreliğine." dedi Demir dönmeden. "Böylesi daha rahat."
"Ama..."
"Sorun yok. Çayı dökmeden götüreyim de... Hem acımıyor zaten." Sadece biraz sızlıyordu o kadar. Çayı bahane etmişti ama acı gerçek ne yazık ki bambaşkaydı. Karısı kaçmaya çalışırsa askılı koluyla kovalamanın zor olacağını söyleyemezdi değil mi?
Buharları üstünde tüten bardak ve buram buram endişe kokan Demir, Neva'ya olan mesafeyi yarıladığında biraz önce genç adamın kök saldığı yere gelmişti Senem . "Neva'dan daha iyi görünmüyor. Sence başarabilecek mi?"
"Bakalım." diye mırıldandı Semanur bakışlarını oğlundan ayırmadan.
&&&
Demir elindeki bardağı masanın üstüne koyarken bakışlarını derin düşüncelere dalmış olan karısından bir saniye olsun ayırmamıştı. Neva bilerek tıngırdattığı çay tabağının sesini bile duyamayacak derecede kendi dünyasında olmalıydı ki dönüp bakmadı bile.
Karşısındaki boş sandalyeyi kasten sürüyerek yakınına getirip oturduğunda da kıpırdamadı genç kadın. Bekleyebilirdi... Böyle hiçbir şey söylemeden, sadece kuş cıvıltılarını ve arada bir okşayan rüzgarla hışırdayan yaprakların sesini dinleyerek sonsuza kadar oturabilirdi. Kaçmak derken neden bahsettiğini öğrenmeden de yaşayabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Soğuk Ateş - Neva (Tamamlandı)
Ficção GeralAyrı dünyaların insanlarıydılar. Ama kader farklı düşünüyordu...