"Biraz zekiymişsin en azından." dedi yanımdaki adam.
"Saolasın abi. Sayende sıyrıldım."
"Önemli değil. Bundan sonra biraz daha dikkatli ol." dedi adam, sonra da girişe yöneldi.
Hemen arkasından bağırdım. "Abi kaçıncı kattasın?" Sesimde bir parça merak vardı.
"22.kattayım. Belki ilerde karşılaşırız. Görüşmek üzere." dedi ve portaldan girdi.
Şaşırmıştım. Yaşı 25-30 arasındaydı. Ahmet abi 40 yaşındaydı ve bulunduğu kat 10'du. Ama adam Ahmet abiden en az 10 yaş gençti ve 22.kata kadar tırmanabilmişti.
Köylüler ile Burjuva sınıfı arasında bu kadar fark varken soylular hangi seviyedeydi acaba.
Owwwww! Bu beni gaza getirdi. Kulenin en tepesine çıkacağım. Dilek hakkıyla kardeşimi dirilteceğim ve Kulenin tepesinden dağların ardına beraber bakacağız. Bekle Kule ben geliyorum!
Hop. Portala girdim. Bir an gözümü ışık yüzünden açamadım. Çok parlaktı.
Gözümü açtığımda geniş bir odadaydım. Duvarları taştandı. Bir masa dışında hiçbir eşya yoktu. Tam ilerimde de demir bir kapı vardı.
Etrafı süzdüğüm birkaç saniyenin ardından yaşlı bir adamın sesi kafamın içinde yankılandı.
"Ohohoho. Yeni bir çaylak demek. Uzun süredir uyuyordum. Sonunda bana da bir çaylak verildi. Nasılsın evlat? Bundan sonra senin rehberin benim. Adın ne? Sonuçta artık beraberiz.""Adım Karias." dedim. Biraz afallamıştım. Yaşlı adamın sadece sesi geliyordu. Daha vücudunu görememiştim. Neye benziyordu acep?
"Noldu, Ne düşünüyorsun?" diye sordu.
"Dayı senin isim ne?" dedim direkt olarak.
"Ohohoho. Bana Samiel derler. Gerçi beni tanıyan herkes öldü. Sen hangi gezegendensin?"
"Hangi gezegendenim bilmiyorum ama Hila Şehrinde yaşıyorum."
"On binlerce yıllık uykudan sonra ismi duyulmadık bir yerden gelen çaylağın tekini elime vermişler." dedi yaşlı adam. Açıkça benden memnun değildi.
Yüzüne bakarak somurttum. Moralim bozulmuştu. Hele ki bir bilse Hila Şehrindeki en alt düzeydeki kişi olduğumu... kesin o an rehberlikten istifa ederdi.
"Neyse. Hadi gel bir bakalım, nelerin varmış." dedi. Sözlerini bitirdiğinde demir kapı açıldı.
Hevesle koştum ve demir kapıdan geçtim. Bir zindana çıkmıştım. Her taraf meşalelerle aydınlatılmıştı.
"İlerle." dedi. Zaten o konuşmayı bitirmeden önce yürümeye başlamıştım. Kulak kabartınca 'Şap... Şap' diye sesler geldiğini duydum.
Bana doğru yeşil bir şey geliyordu. Her 3 saniyede bir zıplıyordu. Boyutu kafamın 2-3 katı kadar vardı. Yemyeşil bir balçık topuydu resmen. Her 'Şap' sesiyle zıpladığında etrafa balçık saçıyordu.
Bu her zıpladığında azalmaz mı ya? Neyse bunu düşünmenin sırası değil. İlk avım sen olacaksın.
"Bunlara Slime derler. 1.kat bunlarla doludur." dedi Samiel. 'Tamam' babında kafamı salladım.
40 cm'lik balçık zıplaya zıplaya bana yaklaşmıştı. Kılıcımı kavradım.
Yaşlı Samiel tahta kılıcımı görünce "La bunla mı kuleye tırmanacaksın sen?" dedi.
Bence çok normaldi. Demir kılıcı nereden bulacaktım ki? Ben köyde yaşıyorum amca. Bunu bulduğuma şükretmen lazım. Tabi benim saygıdeğer Samiel'ime böyle diyemezdim. "Evet" deyip geçiştirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hila'nın Kulesi
Fantasy"Hila'nın Kulesine evrenin dört bir yanından varlıklar tırmanır. Bunların arasında her türlü canlı ve evrenin en iyi dahileri de yer alır. Ben ise adı sanı duyulmamış bir gezegendeki basit bir köylüyüm. Hila'nın Kulesine tırmanmak benim neyime öyle...