Usta Tiran otluk bölgenin üstündeki çardakta oturur halini terk edip, hafifçe ayağa kalktı. Yüzünde sinsice bir gülüş vardı. "Sen bilirsin." dedi, sanki hayatımın hatasını yapmışım gibi. Sonra bir anda Usta Tiran çardağın sağ tarafına tonlarca kitap yığdı, öyle ki kitaplar yayıldı ve 'Serabzen' adlı binaya kadar ulaştı. Uzunluğu, kafanı kaldırmadığın sürece tepesini göremeyeceğin kadar fazlaydı.
Etrafta kimse yoktu, herkes Serabzen'e girmiş, sadece karşımda oturan Usta Tiran kalmıştı geriye, o da bana beklentiyle bakıyordu. Ne yapacağımı merak ediyor, belki de bir şeyler sakladığımı düşünüyordu. Haklıydı da, ama farkına varamazdı, sadece sezebilirdi.
Çardaktan atlayıp sağ tarafa giriştim. İlk teknik bir kılıç tekniğiydi, oldukça üst düzey bir teknik olmasının yanı sıra büyü gücüyle hasar veriyordu. Yani 'Kılıç Büyücüsü' olanlara has bir teknikti, ancak işime yaramazdı. Aldım ve çardağa fırlattım. Elime geçen birkaç savunma tekniğini gördüğüm gibi çardağa salladım. 2 elimi kestirdiğim okçuluk tekniklerine uzatıp aldım ve çardağa fırlattım. Olabildiğince hızlı elemeliydim, okçuluk ve kışkırtma gibi öncüllerin kullandığı teknikler en ufak işime yaramazdı. Sadece işime yarama ihtimali olanları değerlendirmeliydim.
Usta Tiran beni izliyordu. Durmadan tutup tutup kitapları çardağa fırlatıyordum. Bu sırada işime yarama ihtimali olanları da değerlendirip işi ufaktan hızlandırmaya çalışıyordum. Tabi ne kadar hızlı yapsam da kitap dağı azalmıyor, Usta Tiran da sıkılmadan beni izliyordu.
Aradan geçen saatler ardından hala yorulmamıştım, ancak 'Değerlendirme'yi haddinden fazla kullanıyordum. 1 günlük çaba sonunda vücudum değil, zihnim yorulmuştu. Usta Tiran da daha fazla izlemeye katlanmamış ve gitmiş, birkaç saatte bir gelip çardağa attığım kitapları toplayıp gitmeye başlamıştı.
1 gün sonunda kitap dağının her yerine girdim ve işime yaramayan her kitabı uzaklaştırdım. Bunu yaparken bütün kitapları etrafa yaymış, hepsini sınıflandırmıştım. Zihnim durmadan çalışıyordu; nerede nasıl bir teknik var, atılabilir mi, işe yarar olma ihtimali kaç? Her şeyi hesaplamıştım. İlk önce zihnimde en çok işime yarayacak olanları belirleyip onları değerlendiriyordum. Çöpe giden bir teknik olursa bunlar benim işime yarama ihtimali en düşük olanlar olmalıydı.
2 gün, 3 gün, derken 5.günde zihnim bitap düştü ve bayıldım kaldım, ancak 2,5 saatin sonunda Rael'in bu kadar uyumamın yeteceğini düşünmüş, küresinden çıkmış ve beni uyandırmıştı.
6.günde zihnimi açık tutmak çok zor olmuştu. Başım durmadan ağrıyor, ama değerlendirmeye devam ediyordum. Bazen bu ağrı o kadar şiddetleniyordu ki birkaç dakika yere yığılıp sadece nefes alıyordum.
7.gün olduğunda, daha en başında, zihnimi açık tutmak bile kendi başına bir iş haline gelmişti. Zorluyor ve zorluyordum, ancak geçen her saniye başıma büyük bir ağrının girmesine sebep oluyor, bu ağrı kendimi saldığım an geçecekmiş gibi geliyordu. Bu hissiyata karşı gelip ayakta dursam da, değerlendirme hızım çok yavaşlamıştı. Açıkça adam gibi düşünemiyor, verdiğim kararlardan şüphe duyuyordum. O ilk başladığım gibi hızlı elemeler değil, dakikalar süren düşünmeler ardından tekniği eleme veya seçme kararı alıyordum.
Birbirinden zor geçen 20 saatin ardından bütün teknikleri elemiş, 13 teknik seçmiştim. Hatta geriye 4 saatim bile vardı, ancak çok yorulmuştum. 13 tekniğin arasından 5 tanesini elemek şu anki ruh halimle yapabileceğim bir şey değildi. Ben de kendimi aşağı saldım ve 13 kitabın arasına yığıldım, birkaç saat uyumamın kimseye zararı olmazdı.
Tabii uyanıp Usta Tiran'a ne kadar uyuduğumu sorduğumda 30 saat kadar uyuduğumu öğrendim, tamı tamına 30 saat.
"Ayırdığın teknikler arasında benim bile kullanımını bilmediğim bazıları var. Aslında tam bilmemek değil, sadece kullanılmayacak kadar işlevsiz geliyor bana." dedi. 13 kitabı önüne dizmiş, bağdaş kurmuş oturuyordu. "Hangilerini seçeceksin?"
Aslında değişik bir şekilde hangilerini seçeceğimi hızla anlamıştım. Belki de uyurken rüyalarımda karar vermiştim hangilerini almak istediğime, kim bilir?
Uzandım ve kitapları tek tek önüme çektim. Bazıları eskimiş ve yıpranmıştı; bazıları kalın, odundan yapılmış kapaklara sahipti; bazıları da deri kaplı zarif tasarımlara.
"Bunlar," dedim önümdeki 8 kitabı alarak. "benim setimi oluşturacak 8 teknik."
"Eğer bir Kılıç Büyücüsüysen," dedi Usta Tiran. "Birinden vazgeçmeli ve 'Küçük Pırıltı' tekniğini almalısın. Düşük hasar verse de çok hızlı, kullandığı mana çok düşük ve bir bekleme süresi yok. Bu teknik, Kılıç Büyücülerine bahşedilen bir nimet, kesinlikle alman gereken bir nimet. Hatta vazgeçmene gerek de yok, 9.teknik olarak sana verebilirim."
Bunları duyunca hemen 'Üfürülen Ateş Topu' aklıma geldi. Onun da mana kullanımı düşüktü ve bekleme süresi yoktu. Hatta verdiği hasar da bir hayli yüksekti.
"Onun yerine geçen bir tekniğim var." dedim. Devamını getiremeden o dile getirdi.
"Üfürülen Ateş Topu, ha? Bir Slime'a tükürüp bir unvan elde etmek... Kimsenin bu unvanla gelen bir tekniği bulamamasına şaşmamak gerek." deyip ayağa kalktı. "Sen kitaplarını okumaya başla. Benim, diğerlerinin eğitimlerinin ne alemde olduğuna bakmam gerek." dedi ve ayrıldı yanımdan.
İlk tekniğin odun kapağını açıp içindeki kelimeleri içimden okumaya başladım. Kitabın ilk sayfasına 3 büyük kelime yazılmıştı, hayır, hayır, yazılmamış, işlenmişti: "Çiçekli Yolun Kabusu"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hila'nın Kulesi
Fantasy"Hila'nın Kulesine evrenin dört bir yanından varlıklar tırmanır. Bunların arasında her türlü canlı ve evrenin en iyi dahileri de yer alır. Ben ise adı sanı duyulmamış bir gezegendeki basit bir köylüyüm. Hila'nın Kulesine tırmanmak benim neyime öyle...