Filin en büyük dezavantajı fiziksel direncinin düşük olmasıydı. Büyü direnci ise olabilecek en yüksek seviyedeydi. Fiziksel direnci düşük olan dev bir mamutu öldürmek için en uygun silah dev bir kılıçtı, 7 metreden daha büyük bir kılıcı da bulamazdık neticede. Sahip olduğu tekniklere bakarak seviye ve dayanıklılık farkını kapatacak şekilde bir strateji düzenlenebilirdi. Ne yazık ki olasılıklarımız tükenmişti. Tüm düşman askerlerini öldürsek de ufukta gözüken kişi bizim için geliyordu.
"Aptallar Ordusu! Size harcadığım zamanın hepsi boşa mıydı?"
Kime bağırıyordu o? Kendi ordusuna mı?"
"Mamutumun fiziksel direncinin düşük olduğunu bilmiyor musunuz? Onu korumalıydınız! Böylece sizin için savaşı kazanırdı! Böyle acınası bir şekilde gücünü bile gösteremeden ölmezdi! Doğduğunuzda size cehennemi yaşatacağım!"
Yere yığılmış mamuta yaklaştı ve yarılmış kafasını okşadı. "Benim güzel mamutum." dedi nazikçe okşamaya devam ederken. "Sana nasıl kıymışlar böyle. Merak etme, babacık hepsini öldürecek."
Ayağa kalktı ve üstündeki tozu temizledi. Bakışlarını dev kılıçlı delime çevirdi. "Mamutumu sen öldürdün değil mi?" diye sordu. Cevabı bırak, saniye dahi beklemedi. Atıldı ve dev kılıçlı delimi dikey olarak ikiye yardı. Delimin 2 eşit vücut parçası sağa ve sola düştü.
Kılıcını hızla savurup üstündeki kanı temizledi. "Tanıştırayım." dedi duygusuz bir gülümsemeyle. "Ben, Grenea'nın elit diye adlandırdığı bu aptallar ordusunun komutanıyım. Adım Petra." Bir reverans yaptı. "Memnun oldum."
Güldüm. Güç farkını kapatamazdık, ama iş karşı tarafı kızdırmaya geldiğinde benden iyisi yoktu. "Görgü kuralları hakkında," diye başladım söze. "pek bir şey bilmiyorsun sanırım. Yaptığın reverans tamamıyla yanlış ve gülümsemen ise oldukça çirkin. Bakışlarındaki iğrençliği açıkça görebiliyor, yüzünün biçimsizliği karşısında midemin bulanmasına engel olamıyorum. Özür dilemekle birlikte sizden bir ricada bulunmak istiyorum: Lütfen yüzünüzü başka tarafa çevirin."
Aslında o kadar çirkin değildi, yakışıklı bile sayılabilirdi. Ama oyalanması gerekliydi, dikkati dağılmalıydı. Beş siyah nilüfer Petra'nın etrafında patladı. Ancak dikkat dağıtma işe yaramamıştı. Petra tecrübeli bir savaşçıydı, böyle numaraları yemiyordu. Numaralar olmadan da Petra'yı yenmemiz olanaksız. Delilerim arasında sadece 1 kişi onu durdurabilme ihtimaline sahipti. Onu da zorlayamazdım, kendi isteğiyle öne çıkmalıydı. Ne yazık ki o olmadan tek yapabileceğimiz yok olmak.
Petra nilüferimden kaçınıp başka tarafta ortaya çıktı. "Gerçekten işe yarayacağını mı düşünmüştün?" diye sordu Petra. Kelimeleri bittiği an Huewe'nin yanında ortaya çıktı, hemen ardından da Mazza'nın yanında. Mazza'nın kafasını kestiğinde Huewe'nin kafası yere değmemişti bile. Onun ardından da Restises'i katletti. Bir anda 3 kilit rol katledilmişti: Şifacı Huewe, kısıtlayıcı Restises ve en yüksek hasar gücüne sahip okçu Mazza.
Planladığım her strateji daha zihnimdeyken yok oluyor, boşa çıkıyordu. Saf gücü durdurmak imkansızdı. Petra'yı yenmek için gerçek manada hiç yolumuz yoktu.
"Hiçbir şey söylemeyecek misin?" diye sordu yanımda ortaya çıkarak. Sadece 1 şansım vardı. Sahip olduğum tüm nilüfer yapraklarını kaçış rotasına dizmiştim. Bir dizi patlama oldu. Nilüferlerden biri bile denk gelse Petra'nın beyin damarlarına hasar verip bir süreliğine beynin işleyişini bozabilirdi. Ama Petra çok dikkatli ve çok hızlıydı. Yerleştirdiğim nilüferler tüm olası kaçma noktalarındaydı. Ama o bir anda patlayan nilüferlere karşı kaçmamış, yukarı zıplamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hila'nın Kulesi
Fantasy"Hila'nın Kulesine evrenin dört bir yanından varlıklar tırmanır. Bunların arasında her türlü canlı ve evrenin en iyi dahileri de yer alır. Ben ise adı sanı duyulmamış bir gezegendeki basit bir köylüyüm. Hila'nın Kulesine tırmanmak benim neyime öyle...