55- Jasper Tiran

1.7K 235 31
                                    

Bunu dediğimde Usta Tiran'ın yüzünde bir gülümseme belirdi. "Takdire şayan." dedi.

Ne diyor lan bu? Öldürüp geçsin de kurtulalım artık. "Dalga mı geçiyorsun lan?!" dedim bağırmadan, ama yüksek sesle.

"Neden dalga geçeyim?" dedi hala gülümserken. Oturduğu yerde biraz daha doğruldu. "Gözlerimin önünde tek oğlumu öldürdünüz. Bu kuleye yeni tırmanan, arkasında hiçbir destek olmayan acemiler için büyük cesaret gerektiren bir iştir, ya da büyük bir aptallık." dedi ve 2 elini kafasının hizasında döndürdü. "Her ne olursa olsun; cesaret, ya da aptallık, ikisi de Fetih İttifakı'nı devirmek için gereken unsurlar."

İyice afallamıştım, diğerlerinin de aynı şekilde olduğundan neredeyse emindim.

"İndirin silahlarınızı, sadece ufak bir testti bu." dedi basit bir şeymiş gibi. Ama bizim için değildi.

"Ne demek testti bu? Oğlunu öldürdük oğlunu!" diye tepkisini gösterdi Melany. Resmen bizi öldürmedi diye adama kızıyordu.

"Düşüncelerin yersiz." dedi sakince gülümseyerek.

Herkes cevap bulmak için bana baktı, olanlardan bir şey anlamamışlardı. Sanki ben anlamışım gibi! "Ne yani," dedim "oğlunu öldürmemiz bir test miydi?"

"Şimdi anlamayabilirsiniz, ancak benim karşımda olan kişiler sadece Fetih İttifakı değil." dedi. Sonra eliyle masanın etrafındaki sandalyeleri gösterdi. "Oturun, her şeyi düzgünce anlatayım."

Diğerleri direkt bana baktı. Artık ne olacaksa olsun, deyip oturdum, diğerleri de bana uydu.

"Sizin kuracağınız antlaşma Tiran Klanı ile değil, benimle." dedi. Daha iyi anlatmak için tekrar yerinde doğruldu. "Klanda bulunun kişilerin büyük çoğunluğu benim yönetimde olmama karşı, her an beni tahttan indirmeye kalkabilirler. Aslında şimdi bile çalışmalarına devam ediyor olmaları muhtemel."

"Bir saniye." diye sözünü kestim. "Nasıl taht'a çıktın o zaman?"

"Çünkü en güçlü bendim." dedi bir hikaye anlatıyormuş gibi. "Babamın, ve onun babasının, benden güçlü bir çocuğu yoktu. Ben de kolaylıkla tahta çıktım. Ama yönetimde kalmak yerine kuleye tırmanmaya devam ettim. Tabi bunu fırsat bekleyen herkes karşı çıkmaya başladı. Tahtta kalan kişi sadece Klanı yönetmekle uğraşmalıymış, başka bir işi olmamalıymış, tahtta oturan kişi her an ölüm tehlikesi atlatan biri olmamalıymış. Bunların sadece saçmalık olduğunun ben de, onlar da farkındaydı, ancak beni tahttan indirmek için bu saçmalıkları süsleyip Tiran Klanı'nın büyüklerini, eğitmenlerini, koruyucularını... Yani yönetimde en ufak sözü geçen herkesi yanlarına çekmeye çalıştılar. Bu sırada ben hala kuleye tırmanmaya devam ettiğimden bunlardan haberim bile olmamıştı. Benim takımım bile kuleye tırmanan serbest, bir klana dahil olmayan tırmanıcılardan oluşmakta, onların da tek amacı kuleye tırmanmak olduğundan taht savaşında hiç koz olarak kullanmadım. Ama işler sizin gelmenizle değişecek."

"Nasıl 'değişecek'"

"Ben daha gücümü bile sergilemedim. Tiran Klanı'ndaki herkes beni ve takımımı sadece 'güçlü' olarak biliyorlar. Sadece Tiran Klanı da değil, 8 Büyük Klan'ın tamamı öyle. Daha hiçbir şeyden haberleri yok. Tabii bu böyle devam edecek, ta ki..."

Sözünü kesip ben devam ettim. "Fetih İttifakı 1000.katın üstündeki 4 klana saldırmaya çalışana kadar."

"Aynen öyle," dedi. Yanakları hafif kızarmış, sesi daha da gürleşmişti. "Ortaya çıktığımız an yeni bir devrin başlangıcı olacak."

"Demek Marco'nun bizim takıma gelmesini isteme sebebin de oydu." dedim. Şimdi her şey daha da anlaşılır hale geliyordu. "Yaptığımız savaş, Tiran Klanı adına değil, bizzat bizim savaşımız olacak. Bu yüzden Marco, ya bizim takımıza girecek..."

"Ya da kendi takımını toplayacak. Ve bu kişiler kesinlikle bir klana dahil olmayan dahilerden oluşacak." diye tamamladı sözümü Aris.

"Aynen öyle." diye doğruladı bizi Usta Tiran.

"Ama oğlunu öldürdük, buna gerek var mıydı?" dedim.

"Burada yaptığımız planların büyüklüğünün farkına varamadınız galiba. Fetih İttifakı ve 4 klana saldırdığımda arkamda sadece kendi takımım ve siz olacaksınız. Tiran Klanı ise bizim savaşımıza katılamayacak kadar güçsüz kalacak ve sadece Fetih İttifakı'nın üyesi olan 4 klanın sahalarını ele geçirmek için savaşacaklar. Sizler benim en büyük destekçilerimsiniz, illaki cesaretinizi test etmem gerekiyordu. Bunu da en iyi bu şekilde yapabilirdik. Hem oğlumun öldüğünden nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz ki?" dedi. İyice kafam karıştı, beynim burnumdan akacak şimdi.

"Nasıl yani..." diyemeden aklıma dank etti. Marco'nun sahip olduğu onlarca tekniğin içinde 'İkiz kopya' adlı bir tanesi vardı. Vücudun tıpatıp bir kopyasının yapıldığı yazılıyordu. Ama o vücudu değerlendirdiğimde kopya olduğu en ufak şekilde belirtilmemişti. Onu yakaladığımda tekniği bir anda kullanıp kopyasını oluşturmuş ve bir gizlenme tekniğiyle kaçmış olabilir miydi? Hayır 4 unsurdan kazandığım görüş yeteneğimle kesinlikle fark ederdim. Tekniği ta en başından kullanmış olmalıydı. 'Değerlendirme'nin ufak bir açığı daha ortaya çıkmıştı: ana vücudu kopya olanından ayıramıyordu. Eğer en baştan 'Gözlem' tekniğini kullanıp ruhumla bütün binayı tarasaydım her şeyi başlangıcında çözebilirdim.

Kapı tekrar açıldı ve içeriye, biraz önce öldürdüğümüz Marco girdi. "Tanıştığımıza memnun oldum, Kumarbaz." dedi direkt bana bakarak. Sonra bakışlarını çekip diğerlerini de süzdü. "Dediklerim için üzgünüm. Daha uygun bir 'cesaret testi' düşünemedik de."

"Sen nasıl ölmezsin?" dedi Aris. Şaşırması gayet doğaldı. Sonuçta onu elleriyle öldürmüştü.

"O sadece benim kopyamdı." dedi hafif saygılı gülümseyerek. "Sahip olduğum 'İkiz Kopya' tekniğini kullanarak bir kopya yarattım ve buraya benden önce gönderdim. Onu birebir zihnimle kontrol ediyordum. Ama Kumarbaz Bey'in bu kadar hızlı olmasını tahmin etmemiştim. Bir an olsun içeri keşke ben girseydim de dövüşebilseydik, demeden de edemedim doğrusu."

"Gel Marco, otur." dedi Usta Tiran yanına bir sandalye daha çekerek.

Marco yürüyerek geldi ve ufak bir selam verip sandalyeye oturdu. Bizim tayfanın çoğu daha ne olduğunu sindirememişti ki sol tarafımdan bir bağırış geldi.

"Ne yabıyoruz lan biz?!" dedi Misfhe insan formundayken. Bu kadar şaşkınlık ona iyi gelmemişti. Misfhe akıllıydı, simya konusunda becerikliydi, ejder formundaki ani savaş isteği de oldukça güçlüydü. Ancak düz adamdı, çetrefilli düşünmezdi. En azından Maverick Klanı'ndan ayrıldığından beri öyleydi. O Klanda hayatta kalmak için zor zamanlar geçirmiş, uzun uzadıya düşünüp planlar yapmıştı. Şimdi düşünme işini bana bırakmıştı, zaten başka türlüsünü de ben istemezdim. Sonuçta onu bana getiren şey plan kuran beyni değil, düz kişiliğiydi.

"Bu kadar stres yapmayın." dedi Usta Tiran, sanki kolaymış gibi. "Daha o günlere çok uzun zaman var. O öldürdüğünüz Veliahtlarla birlikte saldıracaklar. Onlar güçlenirken siz evinizde mi oturacaksınız sanki?"

"Bize diyorsun ki 'Biz kulede devrim yapacağız, 2 büyük güç savaşırken aralarına karışıp alayını öldüreceğiz, ama sakin olun, daha zaman var', öyle mi?" dedim oldukça ciddi bir şekilde.

"Hahahahaha, biraz öyle oldu." deyince iyice sinirlerim bozuldu, ben de gülmeye başladım. Marco zaten hafif hafif sırıtıyordu. Bu planları babasından kim bilir kaç kere duymuştu. Şimdi gerçekleşmesine 1 adım daha yaklaşmak onun da sevinmesi için yeterliydi.

Envanteri açıp sikkeyi elime aldım ve baş parmağımla fırlattım. Döndü ve döndü. Tam kafamın hizasına gelince bir 'Şak' sesiyle tuttum. Avcumu açtığımda elimin üstünde gümüş tarafı parlıyordu. "Gümüş ha? Zaten başkası düşünülemezdi." dedim sikkeyi parmaklarımın arasında döndürmeye başlarken. "Bu yolculuk, tam bir gümüş olacak!"

Hila'nın KulesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin