39- Sarı Saçlı Kadın

1.8K 218 18
                                    

[Kumarbaz = Aris, verdin mi babana iksiri?]

[Aris = Evet, o iksiri nereden bulduğunu bilmesem de çok teşekkür ederim. Gerçekten teşekkürler.]

[Kumarbaz = Teşekkür etmeyi bırak artık, arkadaşlar arasında olur öyle şeyler.]

[Aris = Tamam, Sen bir plandan bahsetmiştin. Ne yapıyoruz?]

[Kumarbaz = Sen bu zırhları falan nerede yapıyorsun?]

[Aris = 10K 18.şehir'deki demirci bölgesindeyim.]

[Kumarbaz = Nasıl gelebilirim oraya?]

[Aris = Zihninden haritayı açmayı dile; önüne şehrin, ormanın, yani şuan bulunduğun 10.katın haritası çıkacak. Oradan şehirdeki 'Portallar'a git. Portala girdiğin an gideceğin bölgeyi düşün.]

[Kumarbaz = Bunu istediğimiz kata gitmek için de kullanabilir miyiz?]

[Aris = Evet, boss'unu öldürdüğün her kata giriş yapabilirsin.]

[Kumarbaz = Tamam, bir süre sonra oraya geleceğim.]

Aramızda geçen bu konuşmadan sonra dediğini uyguladım.

Önümde dijital bir harita ortaya çıktı. İşaret parmağımla haritayı sürükledim ve katın diğer bölgelerine de baktım. Acaba bir başka şehre gittiğimde canavarlardan bana exp gelecek miydi? Neyse, gidince öğreniriz.

Portal bölgesine gidince yan yana onlarca portalın duvarın dibine dizildiğini gördüm. Simsiyah sütunların ortasında yer alan beyaz parlaklık gözümü alıyordu, yaklaştıkça da bu parlaklık arttı ve gözlerimi kapatmama sebep oldu.

Portala girdim ve zihnimden "10K 18.şehir" diye geçirdim.

Yerimden hiç kıpırdamadan parlaklığın ortasında beklediğim sırada büyük bir patlama ve ışıltı göz kapaklarım kapalıyken bile acıtacak şekilde ortaya çıktı.

Ani patlama dindiğinde hızla kendimi ileri atıp gözlerimi ovuşturdum.

"İlk kez mi portalı kullanıyorsun?" diye bir ses geldi yan tarafımdan. Bir kadın sesiydi bu.

"Çok mu belli oluyor?" dedim hala kapalı gözlerimi ovuştururken.

"Elleme daha fazla gözlerini, daha kötü olur yoksa." deyince ben de uyguladım ve yavaşça gözlerimi açtım. Karşımda benim yaşlarımda uzun sarı saçları olan, siyah gözlü, yuvarlak suratlı, güzel bir kadın bana gülümseyerek bakıyordu; 2 güzel gamze de dudaklarının kenarında parıldıyordu adeta.

"Sana yardım ettiğime göre bana bir hikaye anlatmak zorundasın." dedi kadın gülümseyerek.

Ben de gülümsedim, güzel bir kızın dileğini yerine getirebilirdim, zaten anlatacak bir hikayem vardı. "Bu hikaye dahi bir mucidin hikayesi." dediğimde kolumdan tuttu ve portalların yanında olan basamaklı bir yere götürüp oturttu.

"Güzele benziyor, dinliyorum." dedi.

"Bu dahi kişinin büyük bir zekası varmış, ailesi ona hep 'sen büyük bir dahisin, büyük bir mucit olacaksın, harika buluşların olacak' dermiş. O da bunları dinler ve uygularmış. Diğer zeki arkadaşlarını alır, odasına kapanır, deneyler yaparmış. Tabi o arkadaşları bizim dahi mucidimiz kadar zeki değilmiş, yine de güzel birer arkadaş ve yardımcılarmış. Bir gün bu deneyleri sonuç vermiş ve büyük bir buluşa imza atmış. Bu buluş o kadar iyiymiş ki tarihe adını altın harflerle yazmasını sağlarmış. Ancak bu buluşun çok para ettiğini düşünen insanlar onun peşine düşmüş. Öyleymiş de, buluş satıldığında bir kişinin 10 neslinin de zenginlik içinde yaşamasını sağlayabilirmiş. Dahi peşine düşen insanları atlatsa da ailesi de buluşu almak için onu kandırmaya çalışınca hemen evinden kaçmış. Sadece arkadaşlarını yanına almış. Bir süre kaçtıktan sonra arkadaşları bile bu buluşun sağlayacağı zenginlik karşısında dayanamamış ve onu sırtından bıçaklamışlar." Sanki bir anlığına önümdeki sarı saçlı kadının gülümsemesi siliniyor gibi oldu, lakin hemen kendini topladı. Bu bir saniyeden kısa bir sürede olmuştu, ancak gözümden kaçmamıştı. "Bu dahi mucit, arkadaşları ona ihanet edince daha fazla dayanamamış ve buluşunu da yanında götürerek intihar etmiş. Ancak Tanrı ona bir şans daha vermiş ve hayata döndürmüş, bu yeni hayatında gerzek bir köylüyle tanışmış. Birbirleriyle çok iyi anlaşmışlar, lakin önlerine bir engel çıkmış ve ayrılmak zorunda kalmışlar. Bu durum karşısında dahi adam hiçbir şey yapamazmış, ancak gerzek köylünün yapabileceği bir şey varmış. Çok zormuş bu şey, lakin yapılabilirmiş." dedim ve sustum.

Kadın da bana bakarak "Ee hikayenin sonu nasıl bitiyor?" diye sordu aynı gülümsemeyle.

"Gerzek köylünun ne yapacağına bağlı her şey. Arkadaşını kurtarabilecek mi? Yoksa ölüp gidecek mi?" dediğimde kafasını yukarı çevirip birkaç saniye göğe baktı.

Ardından da bakışlarını bana çevirip "Güzel hikayeydi, bir tane de ben sana anlatmalıyım." dedi ve boğazını temizledi. Bu durum komik gelmiş olacak ki biraz güldü. Ben de ona hafif bir gülüşle karşılık verdim. "Eski zamanlarda bir kurbağa yaşarmış. Hayır, hayır bir kurbağa değil, bir tavşanmış. İsmi de Belle'imiş."

"Güzel isim." dedim. O da bana katıldı.

"Değil mi ama? Neyse, hikayeye dönelim. Bu Belle'in çok sevdiği bir de arkadaşı varmış, hep bu arkadaşıyla gezer, onunla eğlenirmiş. Günlerden bir gün Belle'in arkadaşı bir altın parçası bulmuş. Bu altın parçası o kadar güzel gözükmüş ki Belle'in gözüne, altını çalmış ve kaçmış. Arkadaşı ise arkada yapayalnız kalmış. Tanrı o kadar kızmış ki bu duruma, Belle'i sonsuz hayatla lanetlenmiş. Bu lanet sadece arkadaşının Belle'i affetmesi halinde geçebilirmiş. Belle de pişmanlıkla arkadaşını aramaya başlamış, bulunca da af dileyecekmiş. Ancak çabaları sonuç vermemiş, arkadaşı resmen ortalıktan kaybolmuş. Belle ise sonsuz hayatını arkadaşını aramaya adamış bir şekilde bütün dünyayı gezmeye devam etmiş." diye anlattı sarı saçlı kadın.

"Peki sonunda ne olmuş? Belle arkadaşını bulabilmiş mi?" dedim.

"Bilinmez." dedi, sanki bir şey daha söyleyecekti, ama söyleyemiyordu. Ben de onun güzelliğinde sarhoş olmuş, doğru düzgün düşünemiyordum. Onun taşıdığı şey ateşli ve şehvetli bir kadınsılıktan çok saf güzellikti. Tarif edilemeyen güzellik...

"Hikayeler anlatıldığına göre ben gideyim." deyip ayağa kalktı biraz acelesi varmış gibi.

Ben de ona uydum ve ayağa kalktım. Elini uzattığında biraz sersemlemeyle elimi uzattım ve tokalaştım. "Görüşürüz." dedi ve yürümeye başladı. Yavaş bir dudak hareketiyle "Görüşürüz," diye mırıldandım. Bir süre ne yapacağımı bilemez bir şekilde durduktan sonra Aris'in yanına gideceğimi hatırladım. Ancak bir şeyi unutmuştum.

Hızla arkamı dönüp kadına baktım. Ancak kadın yoktu. Ben kendime gelesiye kadar kadın çoktan uzaklaşmıştı. O kadar afallamıştım ki onun yanında oturduğumda ne ismini sormak aklıma gelmişti, ne de 'değerlendirme'yi kullanmak.

Tekrar haritayı açıp Aris'in bulunduğu bölgeye doğru yürümeye başladım. Ancak aklım hala ismini bile bilmediğim sarı saçlı kadındaydı.

Hila'nın KulesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin