59- Serabzen II

1.7K 225 21
                                    

Kılıcı salladıkça elim ağrımaya, hatta acımaya başladı. Bunun olması sadece 5 dakika boyunca parşömende yer alan savuruşları yapmam sonucuydu.

Envanterden Usta Tiran'ın verdiği merhemi sürdüm. Gerçek anlamda hiçbir işe yaramadı, sadece biraz ağrısını kesti. Koskoca klan liderisin, vere vere osuruktan bir merhem mi veriyorsun. Neyse...

Tubalcain'le yaptığım 7 senelik eğitim kılıç teknikleri üzerine değil, 4 unsur üzerineydi. Ama yine de Tubalcain'den aynı anda birkaç saldırı yapmayı öğrenmiş, kılıç tekniklerinde de büyük bir ilerleme kaydetmiştim. Bu ilerlemenin yeterli gelmeyeceğinin ben de farkındaydım. Yavaş yavaş ustalığımın artacağı kanısındaydım, şimdi önümde kendi kılıç yolumu oluşturabilme fırsatı çıkmışken değerlendirmemek olmazdı. Bu eğitim süresince mükemmeliyete ulaşmalıydım!

Ama ilk önce denemem gereken bir şey vardı. Elimdeki ağır kılıcı kavrayıp duvara doğru savurdum. Duvarda ne bir yarık oluştu, ne de bir çizik. O kadar yakına yaklaşınca duvarda çok ama çok küçük çiziklerin olduğunu gördüm. O kadar yaklaşıp dikkatli bakmazsan göremeyeceğin kadar küçük çizikler. Kim bilir bu bina kaç yıldır buradaydı, ancak sadece küçük çizikler oluşturulabilmişti. Bu çiziklerin bazıları kalındı, bazıları ince. Bazıları delikti, bazıları da büyük çaplı göçüklerdi (büyük çaplı, ancak çok ince göçükler). Sadece biri diğerlerinden oldukça farklı, oldukça büyüktü. Bu da derin bir kılıç kesiğiydi. Yine de duvarın çeyreğine bile ulaşmamış olmalıydı. Duvar hem kalın, hem de çok sertti. Kimsenin duvarı aşıp geçememesine şaşmamak gerekirdi.

...

Tık, tık, tık, tık...

Flush!

Kapı sesler eşliğinde açıldı ve ardından Usta Tiran geldi. Bense sırılsıklam olmuş, ellerim de kopmuş derecesine acırken elimde kılıcımla iki büklüm dikiliyordum.

"Bu halin ne?" dedi alaylı bir ses tonuyla. Arkam ona dönüktü, ama yüzüne yerleşen gülümsemenin şeklini tahmin edebiliyordum. 

"Bu kadar ağır bir kılıcı nasıl kullanmamı beklersin?" diye sitem ettim. Kılıcı kullanmak hala çok zordu. Elim su toplamış, her yeri kan olmuştu. Bu kan kuruyamadan yenisi akmış, böylece elim kıpkırmızı hale bürünmüştü.

"Devam et," dedi ben arkamı dönmeden. "seni izlemem gerek."

Derin bir nefes aldım ve verdim. Bir nefes daha çekip kılıcımı önümdeki kalın sütuna savurdum. Parşömendeki ilk hareket çapraz kesiş, 2. hareket yatay kesiş, 3. hareket saplama, 4. hareket saplama ve yukarı kesiş... derken tüm hareketleri yapıp kendimi aşağı saldım.

"Çok fazla hata yapıyorsun, ama bir şekilde hiçbir açık vermemeyi başarıyorsun." deyip kendine yakın olan bir sütuna doğru yürüdü. "Gözünü dört aç."

Kılıcını ortaya çıkarıp kavradı ve parşömende yer alan 210 hamlenin hepsini tek tek yaptı. Her hareket oldukça sadeydi, Tubalcain gibi öngörülmez değil, saf güç içermiyor, yalın bir savuruş dizisiydi. Bakanı cezbetmezdi, ancak biri bana kılıç nasıl kullanılır diye sorsaydı, işte bunu tasvir ederdim. Kılıç Ustası olarak adlandırılan tam olarak buydu.

Tubalcain, beni 3 ay boyunca döverken saldırılarını görememiştim bile. Kalan 7 yıl süresinde saldırmamış, benim saldırılarımı basit savunmalarla karşılamıştı. Gördüğüm birkaç saldırıyı da sadece fark edebilmiş, genel hatlarıyla görebilmiştim. Yani Tubalcain'in kılıç saldırılarını 1 kere bile görememiş, kılıç ustalığının hangi seviyede olduğunu anlayamamıştım. Gerçi 4 unsurdaki ustalığıyla kendi saldırılarını kolayca öngörülmez hale getirebiliyor olmalıydı. 7 yıl sonunda tutturduğum tek darbeyi de bilerek açık bırakmış olması muhtemeldi. Hatta kesindi. O an tam olarak farkına varamamıştım ama Usta Tiran'ın kılıç ustalığı bile bu seviyedeyken Tubalcain gibi saniyeler içinde binlerce savuruş yapabilen birinin kılıç kullanma ustalığı çok daha fazla olmalıydı.

Savuruşlarını bitirdiğinde yüzünde en ufak yorgunluk ifadesi yoktu. Arkasına döndü ve "Sorun var mı?" dedi kılıcını envanterine koyup.

"1 saniyede en fazla kaç savuruş yapabilirsin?" diye sordum.

"27, hayır, hayır, 28 savuruş." dedi gururla.

Kendimi tutamayıp bir kahkaha attım. Tubalcain'den öğrendiğim bir anda yapılan saldırılar silsilesinin ana noktalarını kullanarak, bu seviyede 5 saldırı yapabiliyordum. Usta Tiran'ın seviyesi tamı tamına 2280'di. Benim seviyem 14'tü. Seviye 2280, 28 savuruş yaparken; Seviye 14, 5 savuruş yapabiliyor durumdaydı. Oran ve orantı mı? Saçmalık derecesinde büyük bir fark vardı arada.

Aslında Tubalcain'den öğrendiğim saldırıları hızlı yapmak değil, bir anda yapmaktı. Yani 1 saniyede 5 saldırı değil de, bir anda yapılan 5 saldırı olarak düşünülebilirdi. 1 saldırı süresinde 5 saldırı yapabiliyordum, ardından bir saldırı silsilesi daha gönderip 2.saniyede 5 saldırılık bir silsile daha yapabilirdim.

Tubalcain ve Usta Tiran arasındaki ustalık farkı, gökyüzü ile yeryüzü kadar fazlaydı. Karşılaştırmak bile saçma olurdu. Usta Tiran 28 savuruşla gurur duyarken, Tubalcain binlerce savuruş yapıp saymakla bile uğraşmazdı. Bundan komik bir şey var mıydı?

"Neden gülüyorsun?" diye sordu tek kaşını kaldırırken.

Kendimi zar zor toplayıp cevapladım. "Bir şey yok, yok bir şey, yok, yok, ohhy, gülmeyeceğim daha fazla..."

Sesini biraz daha yükseltip "Neye gülüyorsun bu kadar?" dedi.

Gülmeyi kesip -tabi baya zor oldu- ayağa kalktım. Hayvansı bir ağırlığa sahip olan kılıcı kavrayıp önümdeki sütuna saldırdım. Ancak sadece 3 kere savurabildim. Kılıç ağırdı tabi, 5'ten 3'e düşmesi doğal.

"Gayet iyi." dedi bir anda mod değiştirerek. "Seviye 14'te 3 savuruş yapabilmek takdire şayan."

Yok, yok, gülmeyeceğim, vallaha gülmeyeceğim...

Hila'nın KulesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin