Kouhei'nin dediği Çalışma Salonu'na gitmeden önce Tiran Klanı'nın askerlerinin yanına gittik. Karşımıza buzdan uzun bir sur çıktı. Bu surun üstünde de askerler dolaşıyordu. Dolaşan askerlerin en düşüğü 70 seviyeyken en yükseği 160'lara kadar çıkıyordu.
"Kouhei, durum ciddi." diyerek biri yaklaştı yanımıza. Bu kişi diğer askerlerden farklı giyinmişti ve seviyesi 220 idi. Komutanları olmalıydı.
"Ne oldu?" diye sordu Kouhei.
"Greyea klanı elit birliklerini gönderdi. 75-90 arası potansiyele sahipler ve hepsinin seviyesi 200 ile 230 arasında. Bunları tutamayız. Yardım gerek."
"Ben de onun için geldim." deyip bana döndü. "Bu Kumarbaz, Usta Tiran tarafından gönderildi."
"Seviyesi ne?" diye sordu umutla.
"16. Potansiyeli de 10."
Bunun üstüne adam ağzını sonuna kadar açıp beni süzdü. "Bu mu destek?" dedi şaşkınlığını sürdürerek.
"Beğenemedin mi?" dedim gülümseyerek.
Adam başını 2 yana salladı. "Yazık," dedi, ardından Kouhei'ye dönüp beni tamamiyle görmezden geldi. "Kouhei, delileri toplayıp getir, ben Tiran Klanı'na bir destek çağrısı daha göndereceğim. Onlar gelene kadar delileri önden salalım, bari biraz düşmanı oyalasınlar."
Oyalasınlar? Ölsünler diye önden salmaya mı çalışıyor? Şerefsiz!
"Kumarbaz delilere liderlik edilmesi için gönderildi." dedi Kouhei, ardından benim gergin havamı hissedince ayrılması gerektiğini anladı. "Bunun için gitmeliyiz, ilk önce Kumarbaz'ı onlara tanıtmalıyım."
Kouhei kolumdan tutup çekiştirdi. Ancak ben hızla kolumu silkip kurtardım.
Komutanın dedikleri resmen bencillikti. Delilerle birlikte savaşmak yerine kendini kurtarmak için delileri ölüme yolluyordu. "Burasının en yetkilisi sen misin?" diye sordum.
"Evet."
"Adın ne senin?"
Omuz silkip "Serqes." dedi.
"Sonraki karşılaşmamızda bana yalvaracak, ayaklarıma kapanacaksın." dedim. "Yoksa..."
Hızla sözümü kesti. "Yoksa? Yoksa ne yaparsın? Bizi şikayet mi edersin? Lanet delilerle bize mi saldırırsın?"
Güldüm. Oldukça sakindim. Bu sakinliğe nasıl kavuştuğumu ben de anlamamıştım. "Sadece beklerim." deyip uzaklaştım.
Kouhei beni dev bir binaya götürdü. Burası geçtiğim 12 binayla aynı boyutlarda ve aynı tasarımdaydı. İçeri girdiğim anda farklı ırklarda yüz kişi gördüm. Aslan kafalılar, boynuzlular, farklı renkte olanlar, kanadı olanlar... hepsinin farklı özellikleri vardı, dev boyutlu fil-insanlar bile. Yüz kişinin hepsi de gelmişti. Ben birkaç kişi gelmez diye düşünmüştüm, sonuçta herkes deli.
Yolda Kouhei'den yüz kişinin hepsinin hikayesini dinlemiştim, kişiliği hakkında ufak bilgiler de almıştım. İşte o an anlamıştım ne yapmam gerektiğini.
"Kouhei bey, herkes geldi." dedi Drea denen kafa sallayan kırmızı insan.
"Teşekkürler Drea," dedi Drea'ya gülümseyerek, sonra bana döndü. "Konuşma mı yapacaksın?"
"Kapıları kapat." dedim.
"Ne?" diye bir şaşkınlık ifadesi gönderdi.
"Kapıları kapat ve kitle. Kesinlikle kimse dışarı çıkmayacak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hila'nın Kulesi
Fantasy"Hila'nın Kulesine evrenin dört bir yanından varlıklar tırmanır. Bunların arasında her türlü canlı ve evrenin en iyi dahileri de yer alır. Ben ise adı sanı duyulmamış bir gezegendeki basit bir köylüyüm. Hila'nın Kulesine tırmanmak benim neyime öyle...