"Hey, kimsin lan sen?" diye bağırdı sık ağaçlığın arasından biri.
"Usta Tiran gönderdi beni." diye karşılık verdim.
"O kim lan?!"
"Tiran Klanı'nın Lideri,"
"Tiran Klanı'nın götünü keserim şimdi! Hemen çık git buradan!" diye kükredi.
"Jasper Tiran." diye tamamlayınca sözlerimi birden yumuşadı.
"Bay Jasper'dan mı bahsediyoruz?" dedi ve ağaçların arasından çıkıp kendini gösterdi.
"Evet, evet, Jasper." dedim. Adamın seviyesi 213'tü.
"Bay Tiran biri gelecek, demişti, güçlü biri. Ama sen çok güçsüz gözüküyorsun. Kumarbaz sen misin?"
"Evet."
"Seviyen kaç senin?"
"17"
"Potansiyelin?"
"10"
"Ha? Ciddi misin lan? Vah vah, durum vahim. Kaç yaşındasın sen? Belki başka yeteneklerin yüzünden seçmiştir seni."
"29" dedim. Her sorusunu hızla cevaplıyordum.
"Gel benle," dedi elleriyle 'gel gel' yaparken, sonra da anlatmaya başladı: "Bu köyün yerlileri Tiran Klanı gelmeden önce de burada yaşıyordu. Sonra Tiran Klanı bir proje başlattı. 70 potansiyelin üstündeki 'delileri' toplayıp savaşta ön hattan göndermek. Ancak bu proje patladı. Delileri kontrol etmek zordu, eğitmek ise çok daha zor. Bu delileri de öldürmeyip bu köye gönderdiler, yerli halkı korumaları için. Başına da beni koydular. Yine de emirleri görmezden gelip kafalarına göre takılıyorlar. Neyse ki köylüleri sevdiler de bir zararları dokunmuyor."
"Deli mi?"
"Evet, bildiğin deli hepsi, kafadan çatlak. Düşünme tarzları farklı, savaş tarzları ise basitçe tanımlamak gerekirse delice."
"Peki ben nasıl liderlik edeceğim bunlara?"
"Bay Jasper da bunun için gönderdi ya seni, bir yol bul diye." dedi ve ağaçların arasından çimenlik bir alana atladı. "Köy burası."
Yüzlerce ev ve bahçe vardı. Basit müstakil evlerdi bunlar. Farklı farklı hayvanlar geziyordu buralarda. Geyikler, kirpiler, tavuklar, inekler...
"Bu deliler," diye başladım. "zihinleri düzgün çalışamadığına göre market, envanter gibi kulenin sağladığı avantajları kullanamıyor olmalılar."
Sözümü kesmek istemediğinden araya dalmadı, ancak başını 2 yana sallayıp reddetti sözlerimi. "Deliler dedim sana, ancak sadece diğerlerinden farklılar. Düşünme şekilleri farklı, hareketleri farklı, lakin hala düşünebiliyorlar, hala insanlar. Gerçi hepsi farklı farklı türlerden geliyorlar." Etrafı gösterdi. "İyi izle, hangisi 'deli' anlaman zor değil."
Köylüler belli oluyordu zaten. Hepsi benim ya da yanımdaki adam gibi insandı. Bu delilerin arasında da insan vardı, tabi bu insanlar da hareketlerinden anlaşılıyordu. Kıllı bir cüce ve 2 metre boylarında kırmızı bir insan oturmuş taş kağıt makas oynuyordu, ilk 2 delimiz bunlardı. Bizi görünce ayağa kalkmış ve yanımıza gelmişlerdi. "Oooo, Kouhei, Kouhei, Kouhei," diye üçledi kıllı cüce yanımdaki adama bakıp. "Bu kim, bu kim, bu kim?"
2 metrelik kırmızı insan da geniş ve ürkütücü gülümsemeyle durmadan kafa sallıyordu. Konuşması gayet kibardı. "Kouhei bey, nasılsınız? Umarım bay Sernis'in kusuruna bakmazsınız." dedi ve bana döndü. "Merhaba, adınızı sormam kabalık olmaz umarım."
"Ben Kumarbaz," dedim kafa selamı vererek. Bunu duyunca bir mutlu oldu ki görmeniz gerekliydi. Yüz ifadesinden bile bunu anlayabilirdiniz. Ancak hala kafa sallamaya devam ediyordu. "Sizin komutanınız olmak için geldim." Sernis adlı cücenin seviyesi 168'di, potansiyeli ise 95. Kırmızı insanın seviyesi 173'tü, potansiyeli de 100.
"Komutan? Sen, sen, sen?"
"Evet, Usta Tiran gönderdi beni."
"Usta Tiran, Usta Tiran, Usta Tiran?"
Kırmızı insan hala kafa sallamaya devam ederken söze girdi. "Bay Jasper'dan bahsediyor. Hem Sernis, lütfen misafirimize kabalık yapma."
"Jasper için bile bu gerzek sıfatlı ergene kibar davranmam." Bana döndü birden. "Emrine girmek mi? Rüyanda bile göremezsin. Rüyanda bile, rüyanda bile, rüyanda bile."
Adının Kouhei olduğunu öğrendiğim yanımdaki adam araya girip "Drea," dedi, yüzü kafa sallayan kırmızı insana dönüktü. "lütfen diğer 98 kişiyi de bulup Çalışma Salonu'na getirir misin?"
"Kouhei bey istiyorsa elbette gerçekleştiririm." dedi Drea denen kırmızı insan, ses tonu bile çok nazikti.
"Kumarbaz, gel benimle." dedi Kouhei, ben de takip ettim.
"O kadar da kötü değiller." dedim biraz uzaklaştıktan sonra.
"Sadece birkaç saniye gördün onları." dedi Kouhei. "O Drea var ya, kulenin içinde bir yerde yeni kurulmuş, kendine 'şeytan' diyen bir savaşçı ırkına mensuptu. Bir gezegenden gelmişlerdi ve kulede hayatlarına başlıyordu. Sadece 10 nesil geçmişti klanları kurulalı. Bu sırada 100 potansiyelli Drea doğdu. Ancak çok naifti, merhametliydi, savaşmaktan hoşlanmıyordu. Ancak iş savaşa geldiğinde bir şeytana dönüyordu, gerçek bir şeytana. Daha ilk savaşında, rakibi onu fazla zorladığı için gerçek doğası ortaya çıktı, kendi klanının üyelerinin yarısını öldürdü. Bunun üstüne dışlandı ve klandan atıldı. Onu, diğer 99'u gibi Bay Jasper buldu ve yanına aldı. Kafa sallamasının nedeni de bu gücü baskılamak zaten. Savaş sırasında bile kafa salladığı sürece şeytana dönüşmüyor. O Sernis de cüce klanlarının birinin savaşçılarındandı. İyi savaşsa da asla söz dinlemiyordu. Gene bir savaşta Sernis hiçbir sözü dinlememiş ve rakibi takip etmişti. Geri döndüğünde tüm arkadaşları ve ailesi öldürülmüştü. Bunu gören Sernis çıldırdı. Onu bulduğunda ben de Usta Tiran'ın yanındaydım. Bir ağaca yaslanmış, elinde bir hançerle kendi derisini yüzüyordu. 'Benim hatam, benim hatam' diye fısıldıyordu kendi kendine. Yani anlayacağın bu kişilerin hepsi bay Jasper tarafından kurtarılmış deliler."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hila'nın Kulesi
Fantasy"Hila'nın Kulesine evrenin dört bir yanından varlıklar tırmanır. Bunların arasında her türlü canlı ve evrenin en iyi dahileri de yer alır. Ben ise adı sanı duyulmamış bir gezegendeki basit bir köylüyüm. Hila'nın Kulesine tırmanmak benim neyime öyle...