Sabah olup komutanla tanıştığımız yere gittiğimizde buzdan surun tamamiyle parçalandığını veya eridiğini gördüm. Savaş başlamıştı. Hatta Tiran askerleri diğer askerlere üstün geliyordu. Ancak bir anda uzaktan 200 kişilik bir grup geldi. 50'şer kişilik 4 tabur halindelerdi. Bunlar komutanın bahsettiği elit birlik olmalıydı. Sol ve sağda yer alan taburlarda 2'şer kişi vardı ki diğer 196 kişiden daha güçlülerdi. Tabi ben bunların hepsini Kouhei'den öğrendiğimden dizilimimi de buna göre yapmıştım. Bizim en büyük sorunumuz onların komutanlarıydı, o komutan şuan yoktu. Ama eğer gelirse... Olacaklar kesinlikle çok daha farklı hale bürünür.
Tiran askerleri daha bizi görmeden kendilerine doğru gelen 4 taburu gördüler. İşte o an komutanın yüzünü görmeliydiniz, umutsuzluğun şekle bürünmüş hali.
-----------------------------------------
"Komutanım, merkezden mesajımıza cevap geldi."
"Neymiş? Hadi çabuk!"
"Zaten destek gönderdiklerini söylemişler. Deliler ve delilerin lideri Kumarbaz bize yardım edecekmiş. Hatta üstlerden biri bizzat teminat vermiş Kumarbaz için."
"Üstlerden mi? Kim olduğu belirtilmiş mi?"
"Evet, komutanım."
"Söylesene oğlum!"
"Şey... sanırım bir hata olmuş olabilir."
"Lan kimmiş söylesene!"
"Klan lideri Jasper Tiran."
"..."
"Bir mesajı varmış size: Onun yoluna çıkmayın."
------------------------------------------
"Komutanım, onlar geldi." dedi zayıf adam, komutana.
Komutan hızla arkasını dönüp bana baktı, sonra bakışlarını delilerimin üstünde gezdirdi. "Gelin, gelin, yardım edin bize!" diye bağırdı.
Savaş hala devam ediyordu. Tiran askerleri hala üstün olsa da 4 tabur ufukta gözükmüş, yaklaşmaktaydı; ve yaklaştığında da savaş tek taraflı hale bürünecekti.
"Yardım etmemizi mi istiyorsun?" dedim gülerek. "Birkaç gün önce söylediklerinden sonra bu biraz saçma gelmiyor mu kulağa?"
"Sadece yardım et!" dedi komutan, emreder bir tonla.
Gülüşümü kaybetmeden devam ettim. "Arkadaşlarımdan özür dile."
"Yardım et! Lütfen!"
"Bana değil," dedim ellerimi 2 yana açarak. "arkadaşlarıma söyle, savaşmak istiyorlar mıymış."
Ksei denen boynuzlu dev -aynı zamanda o boynuzu karnıma geçirmiş olan kişi- alay edercesine "Nedense hiç savaşasım gelmedi." dedi.
Birkaç saniye öylece yüzümüze baktı. Tek tek süzdü. Tam yalvaracak diye düşünürken "Bir grup deliye yalvaracak değilim." dedi. "Bunlarla kendi başıma da mücadele edebilirim." Hızla koşup savaşın arasına daldı. Bu sırada 4 tabur da savaş alanına varmış ve 3 farklı hattan savaş pozisyonu almışlardı. Sağ hatta 1.tabur yer alıyordu, 1.taburun başında da 2 tane güçlü kişi bulunuyordu. Sol hatta da aynı şekilde 4.tabur bulunuyor, 4.tabura 2 güçlü kişi liderlik ediyordu. Orta hatta 2. ve 3. tabur bulunuyor, ancak bu 2 taburda güçlü liderler bulunmuyordu. Bu farkı sayı üstünlükleriyle rahat bir şekilde kapatmayı, hatta öne geçmeyi planlamış olmalılardı, öyleydi de, orta hat en zorlusuydu.
50'şer kişiden oluşan 4 taburun savaşa girmesiyle askerlerin kırılması aynı zamanda oldu. Yoğun bir güç farkı ortaya çıkıp ortalığı kavurdu. Serqes denen komutan da askerleri geri çekmiyor, aksine saldırmalarını emrediyordu. İleri atıldığından beri de bize bakış bile atmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hila'nın Kulesi
Fantasy"Hila'nın Kulesine evrenin dört bir yanından varlıklar tırmanır. Bunların arasında her türlü canlı ve evrenin en iyi dahileri de yer alır. Ben ise adı sanı duyulmamış bir gezegendeki basit bir köylüyüm. Hila'nın Kulesine tırmanmak benim neyime öyle...