13- Gâvurun Dölü

8.2K 564 99
                                    

Takvimden bir yaprak daha eksilip günlerden pazartesi olduğunda Yasin'in ilk işi banka hesaplarını kontrol etmek olmuştu. Özge dediğini yaparak abisine parasını geri yollamıştı ki hesabında gördüğü meblağ onu en az iki ay daha rahatça idare ederdi. Oturduğu ev ailesinden kaldığı için kira gibi bir derdinin olmamasına şu son sekiz aydır yatıp kalkıp dua ediyordu, sırf bu yüzden bile cennetlikti rahmetli annesiyle babası zira oturduğu muhitte kiralar dört bin liradan başlıyordu.

Yataktan kalkıp kahvaltısını ettikten ve duşunu aldıktan sonra, sıradaki iş olarak markete gidip tüm borçlarını kapattı. Yüzündeki gülücükler Kazım Bey'e de bulaşmıştı. Yıllardır aynı yerdeki marketiyle, mahallenin zincirlere direnen sayılı esnafından biriydi. Yasin liseyi bitirdiğinde taşınmışlardı bu mahalleye, üniversite için başka bir şehre gidip kariyerine devam ederken ve yurt dışındayken Kazım Bey ile fazla muhabbet kuramamıştı ama üç yıl önce döndüğünden beri oldukça güzel bir iletişimleri vardı. Çoğu zaman babası gibi davranırdı ona. Bazen yalnız hissetse de burada Özge'den başka bir kardeşi, rahmetli ailesinden başka bir ailesi, babasından başka bir babası olduğunu düşünmek iyi geliyordu Yasin'e.

İyice yüklendiği kredi kartlarını da biraz rahatlattıktan sonra yeniden uygulamaya girip hesapta kalan paraya baktı. Hâlâ bir sonraki aya yetecek kadar vardı. Ben bu kıza bu kadar parayı nasıl yolluyormuşum, diye düşünmekten kendini alamadı. Farkında değildi ama aslında gideri çoktu. Maaşlarının ne zaman tekrar ödeneceği kazandıkları maçlara bağlıydı ve Yasin'in artık kaybetmeye tahammülü yoktu. Bir an önce toparlanmaları gerekiyordu.

Telefonu çaldığında düşüncelerinden sıyrılarak arayanın kim olduğuna baktı. Hüseyin abiydi arayan, yüzünde çarpık bir ifadeyle aramayı yanıtladı.

"Buyur Hüseyin abi?"

"Koçum beni aramışsın da dönemedim, kusura bakma."

"Estağfurullah abi, nasılsın görüşmeyeli?"

"İç güveyinden hallice işte, sende ne var ne yok?"

"Al benden de o kadar abi."

Kısa bir sessizlikten sonra Hüseyin devam etti.

"Haberler için mi aramıştın sen beni?"

"Evet, malum bugünlerde herkesin konuştuğu konu Kutay Karakoç olunca..."

"Artık bilmeyen yok, izaha gerek yok haliyle. Ama benden duymuş olma, Kerim Bey'in tüm umudu bu çocukta. Takımı toplarsa Yasin ile Kutay toplar diyormuş etrafındakilere."

Yasin'in kaşları çatılmıştı.

"Niye ihale benim üzerime yıkılıyor? Takımdaki diğer oyuncuların eli armut mu topluyormuş? Tökezledik diye devrilmedik ya, bizim de gayet kaliteli oyuncularımız var. Tek Kutay ile olacak iş miymiş bu? Takım oyunu basketbol denen şey. Allah Allah ya."

Karşı taraftan gelen kahkaha ile iyice çatılmıştı kaşları ama yine de pürdikkat dinledi.

"Seni bu yüzden çok seviyorum işte. Koç seni boşuna kaptan yapmadı evlat. Herkes sana çok güveniyor, elinden geleni yapmaya devam et sen aslanım. Gerisi Allah ne derse o."

"Eyvallah Hüseyin abi. Bir de şey soracağım sana ama..."

"Söyle koçum?"

"Abi maaşlar ne zaman yatar bir bilgin var mı?"

"O mesele... Yine benden duymuş olma, Kutay'ın transfer bedeline ayrılan para ile bu ay iki aylık ödemeniz yapılacak. Sonraki ödemeler ile normal maaşlarınız artık kazanılan maçlara bağlı."

Yasin'in çenesi şaşkınlıktan yeri öpecekti neredeyse.

"Nasıl yani? Kutay için bedel ödenmedi mi?"

"Ödendi, ödendi ama oldukça cüzi bir miktar. Kutay rest çekmiş öbür kulübe. Verdikleri teklifi kabul etmezseniz sözleşmemi tek taraflı fesheder giderim demiş. Kutay'ı da biliyorsun yeri hemen doldurulabilecek bir oyuncu değil, takımının yıldızıydı. Adamlar da kabul etmişler nasıl olmuşsa. Öyleydi böyleydi derken verdiğimiz teklifin de altında bir bedelle transfer ettik onu."

"Eee Kutay'ın bizden alacağı para ne olacak peki?"

"Kutay sezon sonuna kadar sadece kazanılan maç başına yatan primleri alacak, garanti ücret talep etmedi. Tabii sözleşmesinde var böyle bir ücret ama kendisi Kerim Bey ile bizzat konuşup reddetmiş. Bak bunları sakın başkalarına anlatma, başımız yanar."

"Ayıp ediyorsun abi, bu zamana kadar bana verdiğin hangi sırrı başkalarından duydun?"

"Duymadım Allah için şimdi. Gücendirdimse kusura bakma oğlum, yaş kırk beşi geçti artık bundan sonra kusur işlemek bize, affetmek size."

"Estağfurullah abi. Teşekkür ederim güvenip paylaştığın için."

Bir süre daha havadan sudan muhabbet ettikten sonra vedalaşarak telefonu kapattılar. Murat'ı almaya giderken öğrendiklerini hazmetmeye çalışıyordu Yasin. Demek çıkarlarını her şeyin üzerinde tutan Kutay bu defa tabiri caizse kuru ekmeğe talim etmeye razı olmuştu. Gerçi banka hesabındaki para onu beş yıl idare ederdi ya, neyse.

Yine de aklına yatmayan bir şeyler vardı. Ruslar Kutay'ı transfer edene kadar resmen göbekleri çatlamıştı, bu kadar basit bir biçimde gitmesine izin vermeleri normal değildi. Evet, Kutay yeri zor doldurulabilecek bir oyuncuydu ama alternatifsiz de değildi. Burnuna kötü kokular gelirken arabasını Murat'ın evinin önüne çekip dörtlüleri yakarak arkadaşını beklemeye başladı. Kutay'ın olduğu yerde mutlaka bir çapanoğlu vardır, diye düşündüğü esnada Murat'ın kapıda belirmesiyle düşüncelerini bir kenara bırakarak arabasını harekete hazırladı.

Caddeye çıkarken yüzündeki düşünceli ifadeyi silememiş olacaktı ki Murat başını ona çevirip sordu.

"Hayırdır?"

"Bir şey yok ya."

"Kutay mı? Yine rahatsız mı etti seni?"

"Bekliyordum aslında ama barda karşılaştığımız geceden beri ne karşıma çıktı ne de arayıp mesaj attı. Herhalde gerçekten idrak etti onu etrafımda istemediğimi."

"Arayıp sormasa kaç yazar, her antrenmanda her maçta yanımızda olacak gâvurun dölü."

"Hatırlatmana gerek yoktu."

"Neyi, gâvurun dölü olduğunu mu?"

İkisinden de güçlü kahkahalar yükselirken direksiyonu daha sıkı kavradı Yasin.

"Oğlum adam Bulgar göçmeni diye gâvur mu oldu şimdi? Hatırlarsan ben de göçmenim. Onlar da bizim insanımız, ayrımcılık yapma."

"Ben kimseyi ayırmıyorum ki kardeşim, tabii ki bizim insanımız, bizim canımız. Ben Kutay'a kılım sadece."

"Neyse, sen yine de milletin yanında deme. Mehmet'ten homofobik damgası yedin, bir de ırkçı damgası yeme."

"Ne kıymetli Mehmet'in varmış lan, Kutay'ı bırakıp Mehmet'e mi yürüsen acaba?"

Ne söylediğini Yasin'in donuk bir ifadeyle ona baktığını gördükten sonra idrak eden Murat, telaşla özür dilemeye kaptırdı kendini.

"Öyle demek istemedim-"

"Hetero sevmiyorum demek isterdim ama Kutay'dan sonra sanırım istisna yapmam gerekecek. Özür dilemene gerek yok, kime âşık olacağımızı seçemiyoruz sonuçta."

Antrenman yapacakları spor salonuna giden yolun kalanı garip bir sessizlik içinde tükenmişti. Yasin'in aklında Kutay ile yaşadıkları, Murat'ın aklında ise tutamadığı diline ettiği sessiz küfürler vardı.

Salondan içeri girdiklerinde herkesi çalışırken buldular. Kapanan kapının sesiyle gözler onlara dönerken kalabalığın arasından Kutay'ın sesi yankılandı.

"İşte eşim de geldi!"  

-------

pezevenk ya mkflkjdlss okuduğunuz için teşekkürler. :*

Son Top | bxb |Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin