Hani bazen filmlerde başkarakter boş bir banka oturur, karşısında deniz varsa denizi, ağaç varsa ağacı izler ve insanlar yanından yöresinden geçerken hiçbirini fark etmeyerek dümdüz önüne bakar; yani hayat akıp gider ama karakterimiz bunu fark etmez.
İşte Yasin de kendini tıpkı o karakterler gibi hissediyordu. Öğlene doğru gözleri açılmış, kahvaltısını ettikten sonra miskin miskin koltuğuna yayılarak ve patlamış mısırı eşliğinde film izleyerek günü geçirmeye karar vermişti ancak tam filmi başlatacağı esnada kapı çalmış, karşısında kızarmış gözleri ve dağılmış ifadesiyle Mehmet'i gördüğü an gün için yaptığı planların suya düştüğünü anlamıştı.
"Yasin ben çok kötüyüm..."
Mehmet, en az görüntüsü kadar berbat çıkan çatallı sesiyle konuştuğunda Yasin kapı önünde şaşkın şaşkın dikilmeyi bırakarak kapıyı ardına kadar açmış ve zavallı çocuğu içeri almıştı. Salona geçtikleri an Yasin'in az önce kalktığı üçlü koltuğa kendini bırakan Mehmet, elleriyle yüzünü kapatmış hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.
Yasin, aklına bin türlü olasılık gelirken yanına çöktü ve küçüğünün omzunu sıkıca tutarak bir eliyle kapattığı yüzünü açtı. Endişeli sesiyle sordu.
"Ne oldu Mehmet?"
Ancak Mehmet cevap vermemiş, açığa çıkan yüzünü hemen Yasin'in omzuna gömmüş ve orada ağlamaya devam etmişti. Yasin düşünmeden kollarını ona doladı ve yaklaşık on beş dakika kadar o şekilde kaldılar, Yasin birkaç kere sormuş ancak cevap alamayınca çocuğun kendine gelmesini beklemeye karar vermişti.
Mehmet ağır hareketlerle omzundan ayrılıp hemen yüzünü kurularken yeniden sordu. "Mehmet, korkutma beni abim. Ne oldu, söyle hadi."
Acı dolu bir çift göz kendisine baktığında Yasin iliklerine kadar incindiğini hissetti.
"Hale beni terk etti..." Puflayarak gülmek kesinlikle o an vermemesi gereken bir tepkiydi ancak gerçekleşen buydu. Mehmet ters ters ona bakarken eliyle ağzını kapatarak hemen kendini topladı ve ciddileşen bakışlarıyla ona döndü.
"Özür dilerim. Ama bu nasıl olur, şu dünyada her çift ayrılır ama Hale ile sen ayrılmazsınız. Mümkün değil böyle bir şey." Gerçekten de böyle düşünüyordu. Mehmet ile Hale'nin aşkı, Yasin'in aşka olan inancını diri tutan yegâne şey olmuştu geçen yıllar boyunca. Şimdi Mehmet'in karşısına geçip, Hale beni terk etti, demesi ona şaka gibi geliyordu. Kanatlı atlar gerçekmiş dese daha inandırıcı gelirdi.
Öte yandan çocuğun dağılmış vaziyeti hiç de şaka yapıyor gibi durmadığını gösteriyordu. Gergince bir elini saçlarının arasından geçirdi ve yeniden söze giren Mehmet'i dinledi.
"Mümkünmüş işte. Terk etti beni. Ben şimdi onsuz ne yapacağım Yasin?"
"İyi de oğlum neden durup dururken böyle bir şey yapsın?" Kaşlarını çatarak merakla sorduğunda Mehmet derin bir nefes alıp ayağa kalktı.
"Uzun hikâye, kendime geleyim de öyle anlatayım. Elimi yüzümü yıkamak istiyorum, zahmet olmazsa sen bana bir çay kahve bir şey yap o arada Allah'ını seversen."
Yasin de kalkıp banyoya doğru yollanan Mehmet'in peşinden şaşkınlıkla mutfağa giderken günün daha ne kadar garipleşebileceğini sorguluyordu.
**
Birkaç saat sonra Yasin, kendini hâlâ olan biten her şeyi dışarıdan izliyormuş gibi hissediyordu. Mehmet, dediği gibi çay kahve bir şey içtikten sonra da Hale'nin neden onu terk ettiğini doğru düzgün anlatmamıştı. Birer saat arayla Murat, Yusuf ve Alper de Yasin'in evine damlamış, acı çeken Mehmet'i birkaç basit sözle teselli ettikten sonra Yasin'i mutfağa sokup kendilerine yemek hazırlatmış ve deyim yerindeyse hayvan gibi yedikten sonra saat ona gelirken evinden ayrılmışlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Top | bxb |
General Fiction"Bitime bir saniyeden az var beyler. Bu maçı alın, dileyin benden ne dilerseniz." Molanın sona erdiğini belirten ses duyulduğunda tüm gözler onun, onun gözleriyse kendisinin üstündeydi. Sahaya dönmeden önce kulağına en iyi arkadaşının sesi doldu. "S...