43- Aile

5.6K 320 19
                                    

Sıra sıra servi ağaçlarının dizili olduğu parke taş döşeli yolda elinde bir buket çiçekle yürürken içindeki özlemin gözlerine vurduğunu biliyordu Yasin. Hava henüz kararmamıştı ancak güneş, ertesi sabah tekrar doğana dek çekileceği köşesine doğru ufak adımlarla yol almaya başlamıştı bile. Adımlarını hızlandırırken derin fakat titrek bir nefes aldı, dudaklarında buruk bir tebessüm belirmişti. Annesiyle babasına o kadar çok anlatacağı vardı ki nereden başlasa kestiremiyordu.

Hedefine ulaştığında kabrin yan tarafında bulunan ufak bidona az ötedeki çeşmeden su doldurdu ve seri bir biçimde mermeri tozdan arındırdı. İşi bittiğinde ellerini açıp onlar için dua etti ve mermerin kenarına oturup mezar taşında yazan tarihleri okudu.

Annesi daha kırk beşinde kanserden öldüğünde Yasin henüz yirmi iki yaşındaydı. Üniversite için başka bir kente gittiği ve bir yandan da kariyerini ilerlettiği için son zamanlarına kadar yanında olamamıştı annesinin. Tek tesellisi babasının varlığıydı ancak annesinin peşinden bir ay sonra babası da kalp krizi nedeniyle vefat ettiğinde sudan çıkmış balık gibi bir başına kalakalmıştı. Özge liseye başladığından beri yurt dışındaydı ve sadece ailesinin cenazeleri için dönebilmiş, fazla kalamadan geri dönmek zorunda kalmıştı. Birkaç akrabası vardı, hepsi farklı şehirlerdeydi ve vazifelerini yaptıktan sonra herkes evine yurduna geri dönmüştü. Yanında Murat ile Burcu olmasa o günleri nasıl atlatırdı bilmiyordu Yasin.

Gözlerinden akan damlaları başparmağı ile sildikten sonra kesik bir nefes aldı ve anne babasına içini dökmeye başladı.

"Merhaba anne, merhaba baba. Uzun zaman oldu sizi ziyarete gelmeyeli. Sizi çok özledim, siz de beni ve Özge'yi özlüyor musunuz gittiğiniz yerde?" Mezar taşında yazan isimleri okşadıktan sonra devam etti.

"Biliyor musunuz, Özge hamile. Küçük kızınız evlendi, yuvasını kurdu, şimdi de bebeğini kucağına almayı bekliyor. Yeğenimin cinsiyeti belli oldu ama Özge'deki katır inadını biliyorsunuz, ne yaptıysam da söylemiyor. Çok merak ediyorsan gelir kendi gözlerinle görürsün kız mı yoksa oğlan dayısı mı olduğunu, dedi. Beni ayağına getirtmek için yapmıyorsa ben de bir şey bilmiyorum." Burukça gülümseyerek bakışlarını yavaş yavaş turuncuya boyanan göğe çevirdi ve yeniden söze girdi.

"Gerçi biliyorum, o da beni özlediğinden, yanında olmamı istediğinden öyle diyor. Ben de onu çok özledim. Uzakta olsam da onun için elimden gelen her şeyi yaptım anne, gitmeden önce söylediğin gibi. Kaçırdığım bazı şeyler oldu ama telafi edeceğim. Mesela o Fırat'ın kulaklarını çekeceğim, kız kardeşimi elimden aldı." Orman rengi gözlerini burukça gülümseyerek anne babasının adının yazdığı tarafa çevirdi bu kez.

"Anne, baba, Özge kendi düzenini oturttu artık. Ben de oturtacağım, hayatta olsaydınız muhtemelen onaylamayacağınız biriyle... Annemin kaşlarının çatıldığını görür gibiyim. Hayır anne, Burcu değil. Ve hayır baba, lisedeyken takıldığım hippi Nalan da değil. Merak ediyorsunuz değil mi kim olduğunu?"

Sanki bir cevap alabilecekmiş gibi kabrin üstünde büyüyen rengârenk çiçekleri okşadı ve artık tutmaya zahmet etmediği gözyaşlarının arasında devam etti. "O da benim gibi bir erkek. Adı Kutay... Aynı yaştayız, aynı takımdayız, ikimiz de siyahı seviyoruz. Ama Kutay sabahları kahvaltıda çay içiyor, meyve suyu içen benim aksime. Ah tabii ya, önce size nasıl tanıştığımızı, nasıl birbirimize âşık olup sevgili olduğumuzu anlatmam lazım. Çok şey yaşadık birlikte..."

Ancak güneş son ışıklarını fanilerin üzerine yansıtırken bitirmişti olan bitenleri anlatmayı. "İşte böyle. Şimdi ona bir şans daha verdim ama umarım yanlış bir karar vermemişimdir. Sen hep derdin ya anne, ikinci şans sadece hak edene verilir, diye... Umarım yanılmamışımdır hak ettiği konusunda." Gözüne ilişen kuru dal parçasını annesinin mezarının üstünden alıp sonra çöpe atmak üzere cebine koydu.

Son Top | bxb |Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin