Hayat denilen tiyatroda öyle sahneler oluyordu ki bazen ağzını açıp avaz avaz susmak istiyordu insan, gözlerini sonuna kadar açıp karanlığa bakıyordu. Öyle anların içinden geçiyordu ki tüm gücüyle o anları geri almak, yaşamamak istiyordu. Öyle anlar oluyordu ki saatler uzadıkça uzuyor, zaman geçmek nedir bilmiyordu. Ve öyle anlar oluyordu ki insan zamanın üstündeki kontrolünü tamamen yitiriyordu.
Son otuz beş saattir, Kutay'ın yere serildiğini gördüğü andan bu yana geçen her bir saniye bir rüya gibi hissettiriyordu Yasin'e. Gözleri ardına kadar açıktı ancak çok ama çok kötü bir rüya görüyordu ve Kutay'ın bal rengi gözleri gözlerine değmediği sürece bu karabasandan sıyrılamayacaktı.
Ancak uçağın tekerleği sertçe yere vurup koltuğunda sıçradığı zaman gördüğü kâbustan sıyrılır gibi oldu. Uçak kapıya yanaştı, tüm yolculardan önce uçaktan inip işlemlerini halletti, gelmek bilmeyen valizini kaptığı gibi doğruca emanete bıraktı ve ilk taksiye atlayıp hastanenin yolunu tuttu.
Ücretini ödeyip taksiden indiğinde hastanenin kapısında öylece kalakaldı Yasin. Beyninin ileri atılmaları için gönderdiği komuta itaat edemiyordu bacakları bir türlü. Sahip olduğu her şey o binanın içinde, bir odada yaşam savaşı veriyordu. Belki de kaybetmişti o savaşı ama Yasin'e söylemiyorlardı.
Son konuşmalarından bu yana içinde büyüyen korku yüzünden Murat'ı da arayamamıştı. Ona böyle bir konuda yalan söylemeyeceğini biliyordu Yasin ancak cesaret edip de bir daha soramamıştı yüreğinin karışıp bir olduğu yüreğin çarpıp çarpmadığını. Uykusuzluktan ve ağlamaktan kan inmiş gözleri taze gözyaşlarıyla yanarken kafasını sallayıp Kutay'ın onu terk ettiği tüm ihtimallerden silkindi ve nihayet bacaklarına söz geçirmeyi başararak hastaneden içeri adımladı.
Doğruca yoğun bakıma gitti ve Murat'ı, yanındaki Mehmet ile oturduğu oturakta uyurken buldu. Mehmet'in başı, Murat'ın omzuna düşerken Murat'ınki de Mehmet'in başına yaslanmıştı. Yorgun görünüyorlardı.
İçinde bulunduğu ruh hâline rağmen ufak bir tebessümle gerildi dudakları. Tüm didişmelerine rağmen Murat da Mehmet de birbirlerini severlerdi. Tatlı bir çekişmeydi aralarındaki, kimseye zararı dokunmuyor, şahit olanları neşelendiriyordu.
Kolundaki saate baktığında sabahın beş buçuğu olmak üzere olduğunu fark etti. Hafifçe arkadaşlarının omuzlarına dokunarak onları uyandırdı.
"Yasin? Ne zaman geldin?" Mehmet gözlerini ovalarken sordu.
"Çok olmadı."
"Arasaydın seni almaya gelirdim." Murat da uykuyla boğuklaşan sesiyle konuştuğunda Yasin, biliyorum, der gibi başını salladı.
"Durumu nasıl, doktorla konuşabildiniz mi?" Tedirgin sesiyle, alacağı yanıttan korkarak sordu. İki arkadaşı hızlıca bakıştığında korkuları büyüdü Yasin'in. Murat bakışlarını ona çevirdiğinde nefesini tutmuştu.
"Önümüzdeki kırk sekiz saati atlatabilirse kurtulur dedi doktor. Karaciğeri zarar görmüş, kalbine yakın yere isabet etmiş kurşun. İç kanama riski varmış, gözlem altında tutuyorlar." Cümlesini sonlandırdığında bakışlarını kaçırıp önüne eğdi ve Yasin devamının geleceğini anladı, çünkü şimdi Mehmet de ondan gözlerini kaçırmıştı. Korka korka sordu Yasin.
"Ve?.."
"Her şeye hazırlıklı olun dediler." Murat başını kaldırmadan, söyleyip de bu ağır yükü omuzlarından atmak ister gibi çabucak konuştuğunda dizlerinin bağının çözüldüğünü hissetti. Hâlâ ayakta durabiliyor olması şaşırtıcıydı ama çok sürmeyeceğini biliyordu. Arkasındaki oturağa yığılır gibi oturduğunda Murat yanına gelip kuvvetlice omzunu sıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Top | bxb |
General Fiction"Bitime bir saniyeden az var beyler. Bu maçı alın, dileyin benden ne dilerseniz." Molanın sona erdiğini belirten ses duyulduğunda tüm gözler onun, onun gözleriyse kendisinin üstündeydi. Sahaya dönmeden önce kulağına en iyi arkadaşının sesi doldu. "S...