26- Üç Bin Dolarlık Üzüm

6.2K 458 35
                                    

Bir hafta daha mazinin derinliklerine karışırken zamanın nabzını tutmakta zorlandığını hissediyordu Yasin. Bu bir hafta içinde Kutay'ı her gördüğünde birbirine düşen aklıyla kalbinin arasına girmeye çalışmaktan, vicdanının ve mantığının giderek yükselen seslerinin kulaklarını tırmalamasından bitap düşmüştü. Tek bir öpücükle yaşadığı sarsıntıyı etrafına yansıtmamak için harcadığı çaba da cabasıydı, yorgunluğuna yorgunluk ekleniyordu günbegün.

Bu yüzden parkeye dönmeden önceki son antrenman gününde bu yorgunluğa daha fazla dayanamayacağını fark etmiş ve o öğlen antrenmandan çıkarken yakaladığı Kutay'ı istemeye istemeye evine davet ederken bulmuştu kendini. Mademki içindeki kargaşaya son vermenin yolu Kutay'a kulak vermekten geçiyordu, bunu kendine rağmen, kendisi için yapacaktı.

"Ne anlatacaksan dinleyeceğim. Akşam bana gel." Kutay'ın onu yanıtlamasına fırsat vermeden arkasını döndüğü gibi süratle çıkmıştı binadan.

Kutay ise olduğu yerde taş kesilmişti. Yasin'in eninde sonunda onu dinlemeyi kabul edeceğini biliyordu ancak bir haftada sınıra dayanmasını o da beklemiyordu. Bir öpücüğünün onu yola getireceğini bilse haftalarca beklemek yerine gelir gelmez sarılırdı o güzel dudaklara. Hemen cebinden telefonunu çıkardı ve yanıtsız kalmayacağını bildiği hâlde sabırsızca karşı tarafın açmasını bekledi. Beklentisi gerçekleştiğinde de karşı hattaki kişiye söz hakkı tanımadan söze girdi.

"Natali, ilk uçağa atlayıp buraya gel. Zamanı geldi."

Karşı hattan Natali'nin tiz sesiyle bağırarak konuştuğu aksanlı İngilizcesi duyuldu. "Gerçekten mi?! İkna edebildin mi sonunda?!"

Kutay, telefonunu kulağından bir iki santim uzaklaştırarak suratını ekşitti. Bu kızın her şeyini seviyordu da bir türlü şu tiz sesine alışamamıştı kulakları. Ekşiyen suratına rağmen gülümseyerek konuştu. "Biraz zor oldu ama evet. Her şeyin kopyaları duruyor değil mi sende?"

"Evet, oynanmış olanlarla orijinal dosyaları bana kopyalayıp asıllarını sana bırakmaya karar vermekle akıllıca davranmışız, senden sonra iki kez hırsız girdi evime."

"Hah! Asla vazgeçmeyecek ama boşuna uğraşıyor. Neyse sen ilk uçağa atlayıp gel haydi, gece uzun olacak."

"Hemen hazırlanıyorum. Havaalanından almaya gel beni, uçuş bilgilerimi atarım."

"Merak etme, o iş bende. Öpüyorum."

"Ben de, görüşürüz!"

Neşeli bir şekilde ıslık çalarak binadan çıktı ve arabasına atlayıp iki hafta önce ev sahibiyle anlaşarak satın aldığı deniz manzaralı evine sürdü arabasını. Ruhundaki mutluluk hareketlerine yansımıştı. Neşeyle radyoyu açtı ve çalan şarkıya karga gibi sesine rağmen keyifle eşlik etti, bir yandan da elleriyle direksiyona hafifçe vurarak ritim tutuyordu.

Sonunda beklediği gün gelip çatmıştı. Nihayet üç yıldır içinde tuttuğu her şeyi sevdiği adamın önüne serebilecekti. Kendisini affedip affetmeyeceğinden emin değildi ama affedeceğine dair umudu vardı içinde. Çok yaralamıştı onu, biliyordu. Onun yerinde kendisi olsaydı kendisini affeder miydi, net bir cevabı yoktu bu soruya fakat Yasin'in herkesi içine alabilecek kadar büyük kalbine ve merhametine sığınmaktan başka bir çaresi de yoktu.

Yaptığı şey için deli gibi pişmandı, hiçbir bahane onu aklamazdı belki ama o zamanlar başka seçeneği olmadığını düşündüğü için yapmıştı ne yaptıysa. Yasin, canı bedeninden çekilmişçesine iki gün bilinçsiz bir biçimde o hastane odasında bembeyaz kesilmiş yatarken gözleri kör, kulakları sağır olmuştu her şeye. Onu kaybetme korkusu yirmi beş yıl boyunca hiçbir şeyden, hiç kimseden korkmamış yüreğine, ruhuna öyle derin bir biçimde işlemişti ki başka ne yapacağını bilemez hâlde teslim olmuştu onu zehirli yapraklarıyla saran sarmaşığa. İlk kez böylesine yoğun bir korkuyla sınanıyordu çünkü. Ne aptaldı, şimdi düşününce görüyordu.

Son Top | bxb |Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin