20- İç Savaş

7.2K 530 140
                                    

Kutay gittikten sonra, tünediği koltuğun üstünde saatlerce kukumav kuşu gibi oturup düşünmüştü Yasin. Söyledikleri doğru olabilirdi; madalyonun bir yüzü daha var olabilirdi, onu dinlemesi gerekiyor olabilirdi. Ancak korkusu her şeyin üstündeydi; onu dinleyip ona bir kez daha inanmaktan, bir kez daha, bu defa daha büyük bir şiddetle yıkılmaktan deli gibi korkuyordu Yasin. Üç yıl önce de ona kulak vermeden kaçar gibi gitmesinin nedeni buydu, şimdi de. Onu dinlemek istemiyordu çünkü dinlerse inanacağını biliyordu. Ve bir kez daha kırılmaya takati yoktu, direnebildiği yere kadar direnecekti.

Oturduğu yerde güneşin doğuşunu izlerken odasındaki telefonundan yükselen alarm sesiyle düşüncelerinden sıyrılarak kalkıp alarmı susturmak için odasına yöneldi. Giyinip hazırlandıktan sonra mutfağa gidip kendine bir sandviç hazırladı. Kahvaltısını atıştırmalıklarla geçiştirmekten pek hoşlanmasa da bugün uzun uzun kahvaltı keyfi yapacak vaziyette değildi.

Hızlıca hazırladığı sandviçini yine hızlıca mideye indirdi ve son hazırlıklarını da tamamladıktan sonra arabasına atladığı gibi hızlıca antrenmana gitti. Sabırsızdı bugün, hızlı hareket ederse gün de hızla tükenecekmiş gibi aceleciydi tavırları.

Basket sahasına girip de kimsenin gelmediğini görünce akıl edebilmişti saatine bakmayı. Antrenmanın başlangıcına daha on beş dakikadan fazla bir zaman vardı. Kendisi arkadaşlarıyla çalışamayacağı için fark etmiyordu nasılsa ama yine de koca yerde tek başına olmaktan hoşlanmamıştı. Belki arkadaşları veya takımdan herhangi biri burada olsaydı iki lafın belini kırar, çalışmaya başlayana kadar güzel vakit geçirirdi. Ama yalnızdı ve içindeki sabırsız çocuğa kızmaktan kendini alamamıştı.

Yapacak bir şey yok, diyerek üst kattaki spor aletlerinde çalışmak niyetiyle arkasını döndüğünde yapılı bir bedene çarpayazmıştı. Gözlerini yumarak elini refleksle burnuna kapatırken içine dolan kokuyla karşısındakinin kim olduğunu yüzünü görmeden anlamıştı. Ciğerlerini sonuna kadar boşaltsa da bu kokudan kurtulamayacağını biliyordu, bu kokuyu tam otuz altı aydır solumuyordu ciğerleri. Kokusuna bile ayları sayacak kadar hasret kaldığını fark etmek sinirlerini bozmuştu Yasin'in. Sarı saçlarını sinirle karıştırarak gözlerini araladı ve öfkeli olduğunu düşündüğü bir bakışla Kutay'ın yakışıklı yüzüne baktı.

"Arkamdan sinsi sinsi yaklaştığına göre herhâlde niyeti iyice bozdun."

"Ne o, seni öldüreceğimden mi korktun?" Kutay neşesiz bir kahkahayla güldü.

"Ölen bir daha ölseydi..." Cümlesini tamamlamadan öfkeli ifadesini bozmayarak ona bakmaya devam etti.

Kutay şimdi karanlık bir ifadeyle bakışına karşılık veriyordu. Hızlı bir hamleyle, onu sert olmayan bir şekilde geri doğru çekerek arkasında kalan duvara yasladı. Haftalardır Yasin'in biraz da olsa yumuşamasını, varlığına alışmasını bekliyordu ama onu kendi hâline bırakırsa aralarına ördüğü duvara yeni tuğlalar eklemeye devam edeceğini anlamıştı Kutay. Amacı önündeki duvarı yıkmakken o duvarın giderek yükselmesine daha fazla seyirci kalamayacaktı. Derin bir sesle, öfkesini bastırmaya çalışarak ona yaklaşıp konuştu.

"Bir tek sen mi öldün? Bir tek sen mi acı çektin? Bir tek sen mi sevdin Yasin? Sen ne yaşadıysan ben binlerce mislini yaşadım, yaşıyorum! Sen üç yıl önce beni bırakıp gittin ya, benim saatim sen o kapıyı çarpıp çıktığın an durdu! Günlerce sana ulaşmaya çalıştım, kapında sabahladım belki açarsın, belki beni dinlersin diye ama o kapı duvar oldu önümde. Telefonlarıma çıkmadığın her seferde aklımı yitirecek gibi oldum, sesini duyamadıkça canımdan can çekildi benim, biliyor musun bunları?! Bilmiyorsun, çünkü hiçbir zaman seni sevdiğime, seninle aynı acıları çektiğime inanmak istemedin! Belki de beni, sevmemekle itham ederken asıl sevmeyen sensindir ha? Çünkü beni gerçekten sevseydin siktir olup gitmek yerine bana kulak verirdin!"

Yasin, onun bu öfkeli sözlerine hazırlıksız yakalanmıştı. Sabrının sınırlarında olduğunu görebiliyordu ve komik bir biçimde tek düşünebildiği şey burnunun bu yüzleşmeden hasarsız çıkabilmesiydi. Bal rengi gözlerine dolan yaşları fark ettiğindeyse burnu çoktan çıkıp gitmişti düşüncelerinden. Kutay, bulanık görüşüyle sözlerine devam etti.

"Hiçbir şey istemedim senden, sadece bana inanmanı istedim. Sen gittin gideli beni ayakta tutan tek şey bir gün beni anlayacağına olan inancımdı. Diyordum ki, dünyada tek bir kişi bana inanmasa bile Yasin inanır, beni anlar. Beni her şeye rağmen sever. Hiç mi sevmedin beni Yasin, bunca zamandır hiç mi özlemedin?"

Kutay ona giderek yaklaşırken burnuna dolan kokuyu ciğerine çekti. Elleri ondan bağımsız hareket ederek Yasin'in yüzüne ulaştığında kendinde onları indirecek cesareti bulamamıştı. Ona dokunmayı, sıcacık tenini hissetmeyi o kadar özlemişti ki yapabilecek olsa da yapmazdı. Büyük elleriyle beyaz yüzü kavrayıp başparmakları ile dudaklarına dokunurken sanki yeniden can bulmuş gibi hissediyordu kendini Kutay.

Yasin ise dudaklarını, üzerlerinde dolaşan parmaklara bastırmamak için tüm gücünü kullanıyordu. Eğer şimdi özlemine yenilip onu öperse, kollarını bedenine dolayıp onu kendine çekerse, yanaklarına yuvarlanan yaşları silmek için ellerini kaldırırsa canı ileride şimdi yandığından daha çok yanacaktı. Olduğu yerde taş gibi dikilmek için tüm gücünü harcarken ne Kutay'ın sorusuna cevap vermek ne de alnına dayanan alından uzaklaşmak için kuvveti kalmıştı.

"Dayanamıyorum... Sana bu kadar yakınken seni kollarıma alamamaya, kokunu içime doyasıya çekememeye dayanamıyorum artık. Sen inanmıyorsun bana ancak ben seni sevdiğim gibi kimseyi sevmedim bu yaşıma kadar. Kimseyi seni öptüğüm gibi öpmedim, kimseye sana dokunduğum gibi dokunmadım. Ben hayatım boyunca sana yandığım gibi kimseye yanmadım Yasin."

Yüzündeki eller yavaşça beline dolanırken kendi gözlerinin de dolduğunu hissediyordu Yasin. Görmesin diye sıkıca yumdu gözlerini. Kulaklarını kapatmak istiyordu, beynine işlenen her sözde onu korusun diye ördüğü duvarlara birer gedik açılıyordu. İnşa etmek için yıllarını verdiği duvarların ilk darbede delindiğini görmek, onların yıkılmasından daha çok sarsmıştı Yasin'i. Beton diye kumtaşı kullanmıştı sanki, bir darbe daha alırsa direnemeyeceğinin farkındaydı.

Ve Kutay onun bu iç savaşını görüyormuş gibi onu kendine bastırıp dudaklarını dudaklarıyla örterken son cephesinin de düştüğünü yaşlı gözleriyle kabullenmek zorunda kaldı.

---------------

Artık bir yerden başlamak lazımdı yoksa bunların kavuşması 4654849. bölüme kadar gidecek ay. Geçen bölüm bir okuyucum 7 8 bölüm sonra öpüşecekler dedi ama bende o kadar sabır kalmadı artık öpüşmeleri için şak diye öpüştürüverdim iyi etmiş miyim cağnım okuyucum gjldsflslfkdşl. Okuyana tenk yu, oylayana çok tenk yu, yorum yapana daha çok tenk yu. Hoçça ğalın sevimli hayaletlerim. :*

Son Top | bxb |Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin