18- Kaderden Kaçamazsın

7.5K 507 23
                                    

Yasin çatık kaşlarıyla Mehmet'in bahsettiği fotoğrafa bakıyordu. Gerçekten de üç yıldır herhangi bir paylaşımı yoktu hesabında, son gönderisinin altında da Rusça 'kaderden kaçamazsın' yazıyordu. Kimleri takip ettiğine tek tek bakmıştı, kendisini takip etmiyordu ama Natali ile hâlâ takipleşiyorlardı. Anna'yı da aramış ancak hesabını bulamamıştı, belki de hesabını kapattığı içindi.

Yasin, Mehmet'in lafıyla üç yıl sonra bunları kurcaladığı için kendine kızarak telefonu elinden yatağa attı. Kutay'ın sevgilisi vardı ya da yoktu, ona neydi ki? Son fotoğrafın kendisine yapılan bir gönderme olduğunun bal gibi bilincindeydi, sanki onu seviyormuş gibi bir de kendisini paylaşımına alet etmişti utanmadan.

Öfkesi yükselirken yatmadan önce sakinleşmek için duş almaya karar vererek banyoya girdi. Sıcak su damlaları uzun vücudunu tepeden tırnağa kat ederek akıp giderken rahatladığını hissetti Yasin. Bir yandan da kafasında arkadaşlarıyla yaptığı sohbet dönüp duruyordu. Kendisi her ne kadar bu duruma sinir olsa da Kutay'ın takıma iyi geldiği doğruydu. Bazen ne kadar çabalasanız da bir şeyleri düzeltmek için yeni insanlar, yeni ortamlar, yeni koşullar gerekebiliyordu.

Yasin elinden geleni yapmıştı ama Kutay'ın ondan daha başarılı olduğu bir gerçekti. Devre arası biteli üç hafta oluyordu ve takımı bu üç haftada oynadığı üç maçı da kazanmıştı. Tüm oyuncuların morali yüksekti, kendilerine güvenleri geri gelmişti. Yasin bunu aktif olarak katılamadığı antrenmanlarda da gözlemlemişti, oynayamadığı maçlarda da. Kutay'ın insanları etkisi altına almak gibi bir meziyeti vardı; hayatında her şey yolundaysa çevresindekileri de neşesiyle neşelendirir, sıkıntıdaysa sıkıntıya sokardı. Bir de şeytan tüyü vardı adamda, herkese kendini sevdirmeyi başarıyordu.

Bunu nasıl yaptığını hiçbir zaman anlayamamıştı Yasin. Rusya'ya gitmeden önceki sezonlarda farklı takımlarda olsalar da rakip olarak karşı karşıya geldikleri zamanlardan beri seviyordu onu. Ne zaman, nasıl âşık olmuştu ona bilmiyordu, bir anda kendini onu severken bulmuştu. Sevgisi oyununa da yansıyordu. Rusya'da, sevgili olmalarından sonra beraber oynarken sahada Kutay da varsa içinden bambaşka bir Yasin çıkıyor, sahada onunla beraber devleşiyordu. O yokken hep eksik kalıyor, sanki kuracağı oyunu Kutay'dan başka kimse kusursuz uygulayamazmış gibi geliyordu. Elbette gerçek bu olmasa da böyle hissetmekten alamıyordu kendini o zamanlar. Yine de parkeye çıkıp üstüne düşeni layıkıyla yerine getiriyordu.

Şimdi üç yıl sonra yeniden aynı takımdaydılar fakat beraber oynayabilmeleri için en az iki hafta daha gerekliydi. Onunla parkeye çıkmayı iple çekiyor falan değildi, mümkün olsa onunla aynı havayı solumamak için nefesini tutardı. Birkaç hafta önceki ani ziyaretinin ardından Kutay'ı sadece antrenmanlarda ve maçlarda görmüştü Yasin. Ona ne kadar kızgın ve kırgın olsa da, gördüğü zaman içinde bir yerlerin kıpır kıpır olmasına engel olamıyordu. Aşkını öfkeyle, nefretle bastırmaya çalışıyor ama bal rengi gözleri, kendi orman rengi gözlerine her değdiğinde kalbinden taşmak için fırsat kollayan sevgisine set çekemiyordu.

Deli gibi istese de onu özlediğini, özleminin günbegün büyüdüğünü inkâr edemiyordu. O burada yokken göz ardı etmek daha kolaydı bu hasreti, sevgisini öfkenin ardına gizlemek daha kolaydı ama şimdi neredeyse her gün onu görürken, varlığını hissederken bunu yapmak gittikçe zorlaşıyordu. Devekuşu değildi, başını kuma sokunca dünyanın yok olmayacağını biliyordu.

Nefret ede ede, kıza kıza seviyordu Kutay'ı ve bu çelişki onu yoruyordu. Ona yaptığı şeyden sonra affetmek istese de kendini bunu yapmaya muktedir göremiyordu. Aptal yerine konmak, üstelik bunu sevdiğiniz insan tarafından yaşamak berbattan da öte bir duyguydu; insanda kapanması çok zor yaralar açıyordu ve Yasin üç yıldır o yarayı başka kollarda geçirdiği tek gecelerle kapatmaya çalışıyordu. Tası tarağı toplayıp Türkiye'ye döndüğünden beri kimseyle derin ilişki kurmuyordu, kimseye güvenemiyordu çünkü. Bu dünyada en çok sevip güvendiği, asla yapmaz dediği insan bile onu aldatmışken karşısına çıkan herkes pekâlâ yapabilirdi bunu. Ama her çocuk gibi o da masalların gerçek olduğuna inanmıştı bir zamanlar; sevmiş, güvenmiş ve asla 'asla' dememesi gerektiğini zor yoldan öğrenmişti.

Kaslarının gevşediği ancak ruhunun daha da gerildiği duşundan sonra belinde havlusuyla mutfağa gidip dolaptan portakal suyunu çıkararak bir bardak koydu kendine. İçe içe odasına gidip yatağından telefonunu aldı ve son mesajlara baktı, üstüne vazife olmayan bir şeyi paylaşarak Murat'ı kızdırdığını biliyordu, özür dilemesi gerekecekti. Kendisine uzun süre kızgın kalamayacağını Murat da biliyordu. Mesaj penceresini açıp harıl harıl yazmaya koyuldu.

Yasin: Çok kızdın mı?

(Görüldü, 23.55)

Murat çevrimiçi.

Murat yazıyor...

Murat: Evet ama çok değil. Biraz daha yol aldıktan sonra söyleyecektim zaten.

Yasin: Özür dilerim vakitsiz öttüğüm için ama konunun Kutay'dan uzaklaşmasına ihtiyacım vardı.

Yasin: Kurban da sen oldun. Üzgünüm.

Murat: Kurbanın kabul olmamış belli ki, başı kesilen horoz sen oldun. Alper yapacağını yapıp konuyu yine Kutay'a getirmiş.

(00.00)

Yasin: Öyle oldu maalesef. Ben kaçtıkça gölge gibi peşimde bu mevzu.

Murat: Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak diye buna diyorlar herhalde.

Yasin: Herhalde. Neyse, tekrar özür dilerim. Yarın antrenmanda görüşürüz.

Murat: Görüşürüz.

(00.02)

Bir süre daha belinde havlusu olduğu hâlde hem portakal suyunu içip hem sosyal medyada gezindi. Erken kalkması gerektiğini hatırlayıp giyinmek için yataktan kalktı ve bir boxer almak için çekmecesine yöneldiği sırada evinin sessizliğini kapıya vuran tokmağın gürültüsü bozdu. Hızlıca çamaşırını alıp giydikten sonra seri adımlarla hâlâ vurulmaya devam eden kapıya gitti ve kapı deliğinden bu saatte hangi densizin geldiğine bakmak için eğildi.

Üst komşusunun eve sarhoş gelip kendi evini Yasin'in eviyle karıştırdığı, bu yüzden gecenin köründe kapısına dayandığı oluyordu bazen. Yasin de yine sarhoş üst komşusunun geldiğini düşünerek delikten baktı ama gördüğü sarhoş, üst komşusu değildi.

Bal rengi gözleri yere bakan kumral saçlı bir baş, kapısına eğilmiş, bir yandan adını sayıklarken bir yandan kapının açılmasını bekliyordu. 

----------
Kutay'ın iç sesi şu an İbrahim Tatlıses'ten 'Sarhoş' söylüyor shhsjshs ay bir an önce kavuşturmak istiyorum ben bunları ama daha zamanı var pü beni mahvetti bu çelişki. :d okuyana tenk yu, oylayana çok tenk yu, yorum yapana daha çok tenk yu. Hoçça ğalın. :*

Son Top | bxb |Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin