55- Hastalıkta, Sağlıkta

3.4K 247 18
                                    

Dört günü yoğun bakımda olmak üzere hastanede geçirdikleri iki buçuk haftanın ardından, doktor nihayet Kutay'ın taburcu olabileceğini söylediğinde Yasin'in içinden eline mendili alıp halay çekmek gelmişti. Birçok insan gibi o da hastaneleri sevmiyordu, çünkü sevdiklerini hep bu şifa dağıtması gereken mekânda yitirmişti. Ancak bu defa şansı yaver gitmiş ve sevdiklerinden birinin daha cenazesini almadan çıkmıştı o binadan.

Eve döneli beş gün oluyordu, ilk seferinde onu alıp evine getiren Kutay iken bu defa Yasin onu alıp evine getirmişti. Komik bir biçimde ilişkilerindeki beraber yaşama safhasını ikisinden biri ölümden dönünce hayata geçiriyorlardı, ancak bu defa Yasin de Kutay da üçüncü bir seferde bu kadar şanslı olamayabileceklerinin farkındaydı. Kedi değillerdi, dokuz tane canları yoktu.

"Hadi ama Kutay, diğerlerini yemek istemiyorsun madem, bari şu çorbayı bitir."

Yasin elindeki kaşığı üfleyerek Kutay'ın ağzına götürürken konuştu. Hastanede olduğu gibi taburcu olduktan sonra da Kutay'ın iştahsızlığı sürüyordu ve Yasin ona iki tabak yemeği zor yediriyordu. Bu durum onu üzüyordu, doktora vaziyeti anlattığında iştahsızlığının normal olduğunu ve birkaç gün sonra geçeceğini söylemişti ancak Yasin nedense Kutay'ın sonsuza kadar böyle az yiyeceği gibi bir fikre kapılmaya başlamıştı. 

"Canım almıyor Yasin, yemek yemek değil banyo yapmak istiyorum ben artık. Neredeyse bir aydır adam gibi banyo yapamıyorum, kendimden tiksindim iyice. Hiçbir şeyi yardımsız yapamıyorum, sana zahmet veriyorum, mahcup oluyorum artık." Kutay başını kaşıktan çevirirken kaşlarını çatarak yanıtladı.

"Bugün banyo yaptıracağım sana, söz veriyorum. Ama önce hiç olmazsa şu çorbayı ye, lütfen Kutay. Zaten az yiyorsun, endişeleniyorum artık. Beni üzmek hoşuna mı gidiyor ya?" 

Yasin, banyo yapamıyorum, dediği andan sonra kurduğu cümleleri duymazdan gelerek önceden ona yemek yedirmek için numarasını yaptığı üzgün ifadeyi bu defa gerçekten takındığında Kutay'ın bakışları yumuşamış ve elini kaldırıp yanağını okşamıştı. Hüznünü dağıtmak için alaycı bir şekilde tebessüm ederek konuştu.

"Evet, bayılıyorum seni üzmeye. O güzel gözlerinin ağlamaktan kan çanağına döndüğünü gördüğüm an zil takıp oynayasım geliyor hatta."

Kutay'ın aksine Yasin gülümsemiyordu. "Dalga geçme Kutay. Hayatımın en kötü iki gününü yaşadım ben, sana bir şey olacak diye aklım çıktı. Gözlerini açmadığın her an ömrümden bin ömür gitti benim, ne kadar korktuğumu biliyor musun? Seni kaybetmekten öyle korktum ki o anların değil dalgasını geçmek, onları hatırlamak bile istemiyorum. Sen yaşa diye her şeyi yaparım ben Kutay. O yüzden ne yapıyorsan yap ama bir daha böyle korkutma beni." Sözlerini bitirdikten sonra elindeki kâseyi sehpanın üzerindeki tepsiye koydu ve yanağını okşayan eli, sanki bırakırsa kuş olup uçacakmış gibi iki eliyle birden tutup avuç içini uzunca öptü.

Nemli bakışlarını kaldırdığında Kutay'ın da üzgün gözlerle ona baktığını gördü. Kutay, Yasin'in kaşındaki yara izini okşadıktan sonra söze girdi. "Şimdi anladın mı sen kaza geçirdiğinde neler hissettiğimi? Ben de aynen böyle korktum, az önce ne dediysen harfi harfine hepsini yaşadım. Sen nefes almaya devam et diye yapmamam gereken bir şey yaptım. Sana böyle bir korkuyu yaşattığım için çok üzgünüm, beni bu şekilde anlamanı asla istemezdim. Özür dilerim bir tanem."

"Özür dilemesi gereken sen değilsin, Anna. Fakat onunla hesabımız öteki tarafa kaldı." Yanağındaki ele bir öpücük daha bıraktıktan sonra yeniden tepsiye uzandı. "Ne olursun, hatırım için ye şu çorbayı, zorla kendini. Hadi sevgilim, uçak geliyor." Gülerek kaşığı havada döndürüp Kutay'ın dudaklarına götürdü. Neyse ki bu defa Kutay itiraz etmemiş ve ağzını açıp çorbayı yemişti.

"Beş yaşıma geri döndüm şu an, sanki karşımda annem var. Annem de böyle yedirirdi." Gülerek orman gözlü sevgilisine bakarken konuştu.

"Eh, birkaç hafta önce bana her şeyin olduğumu söylemiştin. Annen olmam da buna dâhil herhâlde. Aksini iddia edeceksen etme, söz ağızdan bir kere çıkar." Kutay'ın ağzına bir kaşık daha verirken bilmiş bir tavırla yanıtladı.

Kutay, âşık gözlerle ona bakarak verdiği her lokmayı itirazsız kabul etti ve yemeğini bitirdi.

*

"Uf, çok sıcak!" Kutay panikle söylediğinde Yasin duş başlığını hemen ondan uzaklaştırıp suyun sıcaklığını kontrol etti.

"Yoo, normal aslında. Herhâlde cildin hassas, yine de biraz daha ılıtayım." Yasin suyu biraz soğuturken Kutay'ın karnındaki ameliyat yarasına baktı. Her gün dikkatle yaptığı pansumanlar sayesinde yarası iltihaplanmamıştı, üç gün sonra dikişleri alınacaktı.

"İyi mi şimdi?" Duş başlığını sırtına tutarken bakışlarını yarasından gözlerine çıkararak sordu. Kutay da onun gibi yarasına bakıyordu.

"Evet, daha iyi. Kendim de yıkanırdım aslında, zahmet oluyor sana da böyle. İki metrelik adamı yıkamak zor olsa gerek." Mahcup bir ifadeyle Yasin'e bakarak konuştu.

"Ben senin altı üstü sevgilin değilim, hayat arkadaşınım Kutay, farkındasın değil mi? Bu iyi günde, kötü günde; hastalıkta, sağlıkta olayı sadece hetero çiftler için geçerli bir olay değil. Benim bir şikâyetim yok, zorunda olduğum için de yapmıyorum bunu ayrıca. Seni sevdiğim için yapıyorum." Yasin gözlerini devirerek sitem etti.

"Ben sen yorulma diye demiştim ama..." Kutay başını öne eğerek yanıtladı onu.

"Böyle konuşarak yoruyorsun asıl. Kaldır başını, bana bak." Kutay emrini yerine getirerek ona baktığında kararlı bir sesle sürdürdü konuşmasını.

"Az evvel yemek yerken dediklerini duymamış gibi davrandım, yine öyle yapacağım ve bunları da bir daha söylemeyeceğim, o yüzden aç kulaklarını beni iyi dinle. Benim için yorgunluk nedeni değilsin, yük hiç değilsin. Kötürüm olsan bile gıkımı çıkarmadan bakarım sana, çünkü sana çok âşığım. Anlıyor musun Kutay? Kaç haftadır düzelmeyen iştahının, isteksiz hareketlerinin tek nedeninin ameliyat geçirmen olmadığının farkında değil miyim sence? İçten içe bana yük olduğunu düşünüp kendine eziyet ediyorsun."

Duş başlığını üşümemesi için sürekli vücudunda gezdirirken devam etti. "Yapma Kutay. Benim yerimde olduğunu düşün, aynı durumda ben olsam sen bana bakmayacak mıydın? Bakacaktın, baktın da nitekim. Kazadan sonra kendimi o kadar kısa sürede topladıysam senin bakımın sayesinde. Şimdi ben sana bakarken neden rahatsız oluyorsun?"

"Rahatsız olmuyorum, sadece dediğim gibi yorulmanı istemiyorum. Kocaman adamım neticede, yardımsız hareket edemiyor olmak biraz koyuyor hâliyle. Ve tabii ki sana bakardım, o zaman da bundan gocunmamıştım, gelecekte de gocunmam." Kutay da aynı kararlılıkla ona bakarak yanıtladı.

Yasin, henüz ıslatmadığı başına uzanarak parmaklarını Kutay'ın kumrallarında gezdirdi ve şakağına kısa bir öpücük kondurup gülümseyerek çekildi. "Ee, daha ne o zaman? Ben de gocunmuyorum ki sevgilim, nasıl ki ben senin her şeyinsem sen de benim her şeyimsin. Senin iyi olman için ne gerekiyorsa seve seve yaparım ben. Hadi bana yardımcı ol, kaldır bakalım kollarını."

Eteklerindeki taşları döktükten sonra rahatlamışlar, banyo faslının kalanını neşe içinde geçirmişlerdi. Sevdiğinin cansız bedenini yıkamaktansa, onunla bir ömür boyu böyle ilgilenmeyi yeğlerdi Yasin.

Kutay yanında olduğu, nefes almaya ve bal rengi güzel gözleriyle ona bakmaya devam ettiği sürece geri kalan her şey önemsiz birer teferruattan ibaretti.

----------------
Vay bee vay beeee bu sizdeki nasıl bir birbirine adanmışlıktır gencolar yav, bir ben bulamadım şöyle kendini bana adayacak ve kendimi adayabileceğim birini. Herhâlde benimki bana gelirken yolda kayboldu. :( neyse bu ponçik aile saadeti bölümünden sonra kendi yalnızlığıma ağlamaya gidiyorum ben, hoçça ğalın. :'(

Son Top | bxb |Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin