Onur?
Ellerini cebine koyup gülümsemeye çalışarak suratıma baktı.
''Merhaba Çileğim.'' Sesindeki tını eski neşeli halinden eser olmadığını yüzüme vururken yutkundum. Onu burada görmeyi beklemiyordum. Malum kendisi benden kaçmakla meşguldü. Şu an ise tam karşımda durup hiçbir şey olmamış gibi bana merhaba, diyebiliyordu. Ellerimi önümde bağlayıp ona doğru bir adım attım.
''Vay canına! Ayıksın ve benden kaçmıyorsun. Gerçi sen sarhoşken de beni bırakmıştın, değil mi?'' Gözlerini devirdiğinde ellerini cebinden çıkarıp yüzüme baktı.
''Senden kaçmıyorum. Sadece...''
''Sadece hiçbir şey demeden yok oluyorsun. Haklısın bu kaçmak değil.'' Sözlerini bölüp savunmaya geçtiğimde derin bir nefes verdi. Elini saçına götürüp başını çevirdi. Sabırla açıklamasını beklerken bana doğru döndü.
''Sadece gitmem gerekti,'' diye çıkıştı. Başarabildiysem tek kaşım sözlerinden sonra havaya kalkarken ellerimi çözüp başımı salladım.
''Sana acı çektiğimi söylerken aklına bundan daha önemli bir şey geldi ve beni bıraktın öyle mi?'' Sesimi yükseltmemek için çaba gösterirken neredeyse dişlerimin arasından konuştum. Gözleri sertleşirken bana doğru bir adım atıp ellerini kolumda sabitledi.
''Bunun için beni suçlayamazsın. Ben seni uyardım ve sende tercihini yaptın.'' Kaşlarım çatılırken ellerini benden uzaklaştırıp geriye doğru adım attı. Arkama doğru bakış attıktan sonra bakışları yumuşayıp yandan bir gülüşle bana doğru döndü. ''Sanırım o da tercihini yapmış. Artık acı çekiyor musun?'' Arkamı dönüp masaya baktığımda Cankat'ın sert bakışları üstümde gezindi. Sonra o bakışları Onur'a yolladı. Ortada fink atan gerilimi dağıtmak için Onur'a doğru döndüm.
''Umurundaysa evet, artık acı çekmiyorum. Ama o zaman çekiyordum ve sana ihtiyacım vardı. '' Alaya almak için kıvrılan dudağı sözlerimden sonra düz hal alırken konuşmasına fırsat bırakmadan ileriye doğru adım attım. ''Ve şimdi istediğin yere gidebilirsin. Emin ol bu sefer benim umurumda değil.'' Omzumu koluna dokundurup onu arkamda bırakarak hızla yürümeye başladım.
Onur'un gözünde sandığım kadar bir değer taşımadığımı bugün daha iyi anladım. Ben ona sığınırken beni yüz üstü bırakması yeteri kadar zor değilmiş gibi sözleri kulağımı işgal etmekle meşguldü. 'Seni uyardım ve sen tercihini yaptın.' Bu kadar. Tercih yaptım ve onun gözünde değerim kayboldu öyle mi? Sinirim derimden çıkmak için uğraşırken bütün vücudum alev alıyordu.
Ayaklarım kahvesini içmek için masaya doğru uzanan hödüğe doğru yol aldı. Sanırım vücudumu kemiren siniri dışarı salmak için birisini bulmuştum. Zeminde gürültülü ses çıkararaj patrona doğru ilerledim. Ona doğru yaklaştığımda fincanı dudağından uzaklaştırıp gözlerini kısarak bana doğru baktı. Elimi masaya koyup üzerine doğru eğildim.
''Ben buraya Esra yerine geldim. Yani o bugüne kadar ne yapıyorsa benimde onları yapmam gerek. Peki, ben neden sadece bir masaya bakıyorum?'' Bağırarak konuşmam kısılan gözünü açmasına yol açsa da istifini bozmadan fincanı elinden bıraktı. Kolunu masaya koyarak bana doğru döndü.
''Haklısın küçük hanım. Bunun bende farkındayım ama sevgilin değil," dedi imalı sesiyle.
Sevgilim? Ona sevgilimin olmadığını demek istemiştim ama tekrardan kahvesini yudumlarken konuştu. ''Neyse ki paranı o verecek yoksa bu bağırmanın bedelini kovularak ödemiştin.'' Sözleri sert bir şekilde yüzüme çarparken hareketsizce sindirmeye çalıştım.
Seninki fazla zengin galiba... Berna'nın ima ettiği cümle kulağımda sessizce hatırlatma yaptığında ellerimi masadan çekerek diklendim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah İnci
Teen FictionBU KİTABI DAHA ÖNCE BAŞKA BİR PROFİLDE YAYINLAMIŞ VE GEÇEN SENE 5 MİLYONDAN FAZLA OKUNMA OLMASINA RAĞMEN KALDIRMIŞTIM. ŞİMDİ KENDİ ÖZEL PROFİLİMDE SİZLERE SUNUYORUM. İLK YAYIN TARİHİ 2013'TÜR. Herhangi bir kopyalama, çalınma gibi durumlarda gerekli...