Dershaneden dışarıya adım attığım gibi tenime değen soğuk rüzgâr içimi titretti. Montumun fermuarını boğazıma kadar çekip atkımı içine soktum. Yine o sümüklü halime gelmemek için kalın giymeye ve soğuk darbelerin yıkımına uğramamaya özen gösteriyordum.
Hava, gün geçtikçe kışa hazırlığa devam ediyordu. Girdiğimiz sonbaharın son ayı sanki bize yazın tesirinden çıkın demek için vardı.
Kasım...
Birçok söz yazarının diline dolanan aşk ayı. Neden diye düşündüğüm fakat sonuca varamadığım bir sıfata lâyık görülmüş. Bana göre aşk ayı Eylül'dü.
Cankat'ı gördüğüm anda kalbimin var olduğunu gösteren o saniyelerin içinde olduğumuz aydı. Beni farklı bir evrene sokup dünyada çikolatadan daha değerli birisinin varlığını gösteren aydı. Daha önce aşk hormonunu çikolatadan salgılarken siyah incilerin bana alayla bakıp çikolataya, sen kimsin, bakışı attığı güne sahip o aydı.
Daha sayabileceğim birçok yönden beni değiştiren bir ay dururken Kasım benim için yetersizdi. Bu ayda tek hissettiğim kuru soğuk ve kalın giysilerdi. Hatta birçok yönden yüzümün asılıp sıkılmama neden olan, çok arada kalmış bir aydı.
Benden ağaçları bile kurutan, yapraklarını döküp hüzne boğan bir ayı sevmemi beklemeyin. O filmlerde efekt olarak hoş gözüken, acıtasyonları süsleyen sahnelere anca eşlik ederdi.
Ayaklarım yerle temas ederken ezdiğim yapraklar düşündüklerime kırılmış gibi çıtırdadı. Her şey bu ayın kuru imajına uyar gibi sokak da kahverengiye bürünmüştü. Yeni yanmaya çalışan bozuk sokak lambasından ara ara etrafa saçılan loş ışık bile buna dahildi.
Hava kendini karanlığa tamamen teslim ederken önümde kıkırdayarak konuşan Damla'yla Sena'ya inat şapkamı başımdan geçirip görüş alanımı kapattım. Montun şapkası büyük olduğundan gözlerimin önü kapanıyordu ve bu sayede önümü hiç göremiyordum. Bu yüzden başımı eğip sakarlığımı göstermemek adına taşları izleyerek arkalarından yürümeye devam ettim.
Gözlerim soğuk yüzünden buğulanırken dalgınlıkla yürüdüğümü kolum sert bir şeye çarptığında fark ettim.
"Ah, özür dilerim," dediğimde çarptığım kişiye bakmadan yürümeye devam ettim. Kemiklerimde acı hissederken büyük hasarın bende olduğunu düşünsemde özür dileyecek kadar nezaketliydim. Kim olduğuna bakmamıştım ama en azından aynı nezaketi onun göstermesini beklerdim. İşte her şey kuru derken insanlık içinde geçerli olduğu bir ayda olduğumuzu yeniden örneklemiş oldum.
Benim tersimi düşünür gibi Damla'yla Sena'nın kahkaha attığını duyduğumda ayaklarımı durdurup başımı kaldırdım. Şapkamı çıkarıp önüme baktığımda ikisi de resmen ikiye katlanacak şekilde bana bakarak kahkaha atıyordu. Gözlerim kısılırken kaşlarım istemsiz çatıldı.
Damla nefes almayı başardığında bir elini Sena'nın omuzuna koyup beni gösterdi.
"Gördün değil mi? Daha demin direğe çarptığı için özür diledi." Sözlerinden sonra ikisi daha çok gülmeye başladığında başımı hızla arkaya çevirip baktım.
Kaldırımın kenarında kalan bozuk sokak lambası sanki Damlalar gibi başını eğip bana karşı gülerek eğleniyordu. Yüzüme değen her ışık darbesinde sinirlendiğimi hissettim. Hatta gidip tekmeleme isteğim omuzumdaki el sayesinde engellendi.
"Cankat hala aramadı mı? O yüzden mi bu kadar dalgınsın? " Damla'nın sesini daha yakından duyduğumda ona doğru döndüm. Sonunda ikisi de kahkahalarını kesip bana sakin şekilde bakacak duruma gelebilmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah İnci
Genç KurguBU KİTABI DAHA ÖNCE BAŞKA BİR PROFİLDE YAYINLAMIŞ VE GEÇEN SENE 5 MİLYONDAN FAZLA OKUNMA OLMASINA RAĞMEN KALDIRMIŞTIM. ŞİMDİ KENDİ ÖZEL PROFİLİMDE SİZLERE SUNUYORUM. İLK YAYIN TARİHİ 2013'TÜR. Herhangi bir kopyalama, çalınma gibi durumlarda gerekli...