O kadar çok ağlamıştım ki Onur'a göstermediğim yanımı azda olsa açığa çıkardım. Gitmesini beklemek hata olacağından kendimi koy vermem zor olmadı. Bu sefer yamuk ağacıma daha derin sığındım. Onur bile fazla sessizdi. Bunu bekler gibi. Belki de düşünmek için o da çok yoğundu. Sonucunda bu ağacın tek yükü ben değildim. Benden önce bile sığınan kişi oydu. Belki de benden daha çok derdi vardı. En azından başında benim gibi bir belası varken daha ne büyük bir derdi olabilir ki?
Cansu'yla olan bakışmalarını bile ikisine sormamak için bugün fazlasıyla Cankat'la boğuştum. En güvendiğim kişi beni yalnız okyanusta bırakmamış gibi bugün birde gizliden sanki ayağıma daha çok asıldı. Nefesimi tüketmemi sağladı. Son bir çabam için fırsattı belki de bugün. Ağlarken o kadar düşünme fırsatım oldu ki korkumu bastırırken kendime şans tanımak için bir söz daha verdim. Tutmaya ne kadar uzak olsam da vermenin anlamsızlığına rağmen hem de.
Evin önüne geldiğimizde onu yanağından öptükten sonra yine bir şey demeden yollayacakken kolumdan tutup ona dönmemi sağladı.
"Üstüne yine ne döktün? Umarım sıcak bir şey değildir." Gözleri imalı şekilde baktığında sıcak olduğunu bilerek sorduğu için yorgun şekilde gülümsedim.
"Merak etme, canım daha fazla acıyamaz." Gözleri yanık olduğunu düşünerek kısıldığında hızlı şekilde arabadan çıktım. "Kendine dikkat et. Konuşmak için yine seni bulacağım boklum. Bu sefer ki senin için olacak." Eğilip ona imalı şekilde baktığımda kafası karıştığı belliyken bir şey demesine müsaade etmeden kapıyı kapattım.
Binadan içeriye girmek için acele etmeden yürüdüğümde saatlerce dışarıda kalmanın cezasını yakın zamanda çekeceğimi düşündüm. Bir boğaz ağrısı, mide bulantısı, burun akıntısı... Hastalıklı halime gerçek etkiler birleşince tam teçhizatlı bir hasta olacağıma eminim. Ruhum tamamen parçalanmış, bedenim yorgun, organlarım ise onlara fazla mesai yaptırdığımdan beni protesto etmek için duracaktı. Böyle günlere fazlasıyla yakın olduğumu hissediyorum. Hislerimde ne kadar kuvvetli olduğumu daha ne kadar iyi algılayabileceğimi öğrenmemi sağlayan böyle bir günde dediklerim geleceğine de gerçekten yakın olduğuna inancım sonsuz.
Bina görevlisi elinde çöp poşetleriyle kapıyı açınca otomatiğe basmadan gülümseyip içeriye girdim. Yeniden maskeme, merhaba, deme zamanı. Gülümse Nehir. Gözlerimin şiştiğine emin olsam da asansörün kapısını açtığım gibi aynasından kendime baktım. Annemin sabah gitmeden önce söylediği sözler beynimde yankılanınca verdiğim sözü bir kez daha kendime hatırlattım. Bu işin faturasını onlardan çıkarmayacağım. Yaşadıklarım benim acım ve içimde öyle kalacak. Bunu tek paylaşacak kişi Cankat.
Onu görmemle içimden ettiğim sözlerin bir anlamının olmadığını idrak etmem bir olmuştu ama hala kendimi öyle kandırdığıma ne demeliyim bilmiyorum. Bu kadar çaresiz olmak... Ne demiştin Nehir? Artık plan kurmanın bir anlamı yok. Anı yaşayacağım. Her ne kadar benden bunu isteyen bu acılarımın sebebi olan kişi Cankat olsa da onun istediği olacak. Birçok şey gibi.
Tuşa basmadığım için asansörün ışıkları sönünce anca kendime gelip beşinci kata bastım. Her şey de o kadar anımız var ki. Oturduğum katla bile aklımı delip geçecek sözleri kafamın içinde gezinmek için yer aradı.
Asansörden çıktığım gibi bizim kapıya elimi kaldırıp vuracakken kapıyı açıp beni karşılayan kişi Mete'ydi. Ona gözlerimi kısarak baktığımda peşinden gelen anneme de aynı bakışı yolladım.
"Kızım nasılsın?" Annem bir telaş yüzümü tararken gülümsemeye çalışarak nefes verdim.
"Nehir abla altına işemiş." Mete bir anda işaret parmağını uzatıp annemin bacağıma bakmasını sağladığında gerçekten gülümsedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah İnci
Teen FictionBU KİTABI DAHA ÖNCE BAŞKA BİR PROFİLDE YAYINLAMIŞ VE GEÇEN SENE 5 MİLYONDAN FAZLA OKUNMA OLMASINA RAĞMEN KALDIRMIŞTIM. ŞİMDİ KENDİ ÖZEL PROFİLİMDE SİZLERE SUNUYORUM. İLK YAYIN TARİHİ 2013'TÜR. Herhangi bir kopyalama, çalınma gibi durumlarda gerekli...