''Daha ne kadar beklemem gerekiyor? Yarım saattir buradayım da.''
Bar tezgahının arkasındaki lafta barmene sızlanırken hödük yanımdaki sandalyeyi çekip oturdu.
''Bir sorun mu var?'' Bu soruyu bana sorsada barmene bakıyordu. Çocuğun bakışları işlerin yolunda olmadığını belli edince gülerek patrona döndüm.
''Ne sorun olabilir ki? Her şey olması gerektiği gibi.'' Yapmacıklıkta ustaca uyguladığım otuz iki dişi sunduğumda aynı karşılığı bana vermesi bir oldu. Kısa sürede iki insan anca bu kadar anlaşabilirdi. Nefesimi verirken barmene göz attım. Çocuğun sonunda son buzlu kolayı da tepsiye koyduğunu görünce tepsiyi önüme çekip ayağa kalktım.
''Müşteriyi bekletmeyeyim izninizle.'' Yine aynı gülüşümle birlikte yanından geçerken arkamdan ''Tabii ki bekletme," diye uyarıda bulunmayı ihmal etmedi.
Şeytan diyor tepsiyi geçir kafasına rahatla. Ama içecekleri beklediğim boşa giden zamanıma üzülürdüm. Şansıma stokta kola kalmayınca çocuk arkadan getirmeye gitmişti. Ve buda benim gecikmemi sağladı. O değil de bu kadar siparişi bile geç götürüyorum kesin bizimkiler dalga konusu yapacaklardı. Bir aksilik olmasa zaten şaşardım.
Kafe'nin dışarısına çıkarken masalara göz atıp ileriye doğru hareketlendim. Kaan beni fark ettiğinde diğerlerine bir şey söylemesiyle hepsi bana doğru döndü. Cankat hariç hepsi. Böyle bakmalarının sebebi bekletmem olamazdı değil mi? Sanki her şeye hazır bir şekilde suratıma bakıyorlardı ki bu huzursuzlanma mı sağladı. İçimden sakarlığımı da gösterip iyice rezil olmayayım diye dua ederken ilerdeki masaya baktım. Bir dakika Özgür neredeydi? Masa bomboştu ve elimde onların siparişi vardı. Kaşlarım istemsiz çatılırken bizimkilerin yanına yanaştım.
''Bunlar nerede? Yoksa Özgür bana oyun mu oynadı?'' Yeni aklıma gelen soruyu sorduğumda yüzlerinde değişik bir rahatlama sezdim. Özgür pisliği kesin beni kovdurmak için siparişi elimde patlatarak intikam almıştı. Çaresizce onların masasına bakarken Doruk yanıma geldi.
''Senin yolunu gözlemek zor güzelim. Biz bile zor dayandık.'' Dalgasını geçerken hepsi gülmeye başladı.
''Elimde tepsi ve içi dolu dört bardak var. Hangisini önce kafana dökmemi istersin?'' Sevimli ama yapmacık olmayan gülüşümü sunarken düşünür gibi yaptı. Yerine geri geri giderken konuşmaya çalıştı.
''Şey, ben en iyisi fizana kadar gidip su alıyım.'' Elimde tepsi olmasına rağmen düşünmeden kahkaha attım. Sanırım bunun Özgür'ün de ortadan kaybolmasıyla oluşan ortamdaki huzurla birlikte çıkarmıştım. Doruk'un sözlerine ve hareketlerine herkes gülmesine rağmen benim gülüşüm durup bana bakmalarını sağladı. Gülmeyi anında kesip suratlarına kızararak baktığımda bir anda aynı kahkahayı onlar attı. Gözüm Cankat'a kaydığında sigarasını dudağından çekerken gülümsemekle yetinmişti. Onu öyle görmek bile her tarafımda sinyaller çakmaya yetti. Onur'un elini sıkmasına sinirlenmiştim ama işte bir gülüşü her şeyi süpürecek güce sahipti. Gözlerini benden ayırmayınca utanıp başımı çevirdim.
''Ben bunları geri götüreyim. Onlar yüzünden içecekler elimde kaldı. Siz ne istiyorsunuz?''
Doruktan başlayarak hepsinin suratına bakarken Damlada duraksadım. Bakışları bir tuhaflık olduğunu söyler gibiydi. Daha doğrusu bu 'Sana bir şey demem lazım. Önemli.' bakışlarıydı.
Cankat elini uzatıp tepsideki bardağı önüne koydu. Damladan ilgimi çekip merakla ona bakarken Onur uzanıp diğer kokteyli aldı. Bileğinde hala iz olan kızarıklığa baktığımda omuz silkip bir şey olmadığını söylemeye çalıştı. Ama canının acıdığını biliyordum. Ve çalışsam da onu umursamama gibi bir şey söz konusu olmuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah İnci
Teen FictionBU KİTABI DAHA ÖNCE BAŞKA BİR PROFİLDE YAYINLAMIŞ VE GEÇEN SENE 5 MİLYONDAN FAZLA OKUNMA OLMASINA RAĞMEN KALDIRMIŞTIM. ŞİMDİ KENDİ ÖZEL PROFİLİMDE SİZLERE SUNUYORUM. İLK YAYIN TARİHİ 2013'TÜR. Herhangi bir kopyalama, çalınma gibi durumlarda gerekli...