Elindeki Cankat'ın şapkasını ve peçeteyi öne doğru uzattığında gözlerimi kısmaktan vazgeçtim.
"Masanın üzerinde unutmuşsun. İhtiyacın olur diye düşündüm." Peçeteyi diğer eline alıp salladığında anca sesimi duydum.
"Teşekkür ederim," derken elinden eşyaları almak için uzandım. Bir elim ceket yüzünden dolu olduğundan diğer elimle önce şapkayı tuttum. Aklıma takılan soruyu şapkayı elime alıp başıma geçirdiğimde sordum. "Adımı nereden biliyorsun? Ben sana..."
"Aynı sınıftayız. İlk ders kendini tanıttığın zaman öğrendim. Sanırım sen beni hatırlamadın." Cümlemi bölüp sorumun cevabını verdiğinde yüzümü buruşturdum. Ceket yüzünden düzgün takamadığım şapkayı düzeltirken örgülü saçımı omuzumdan sarkıttım.
"Ah, Kusura bakma. Başım ağrıdığı için kimseyi dinleyemedim." Elimi tekrar uzatıp bu sefer elindeki peçeteyi almak için tuttum. Bir anda peçete poşetini parmaklarıyla sıkıştırıp almamı engelledi. Kaşlarım çatılırken benim tersime gülümsedi.
"Burak," dediğinde bakışlarımda bir değişiklik olmadan suratına baktım. "Adım Burak. Umarım bundan sonra unutmazsın."
Gamzelerini gözüme sokarken parmaklarını bıraktı. Gözlerini başımın arkasına doğru kaldırdıktan sonra yine bana çevirdi. Peçeteyi elime alırken gülümsemekle yetindim. Arkasını dönüp dershaneye geri girdiğinde bende topuklarımı çevirip arkama döndüm.
Gözlerimi yoldan arabaya doğru kaldırdım. Cankat arabaya yaslanıp sigarasını içerken gözlerini bir an bile benden ayırmadı. Ne ara dışarı çıkıp yine sigara içmeye başlamıştı göremedim. Başımı sallayıp yanına doğru hareket ettim. Topuklu botumun sesiyle yanına yaklaştığımda düşmemek için önüme bakmak yerine kaçamak bakışlarımı suratında tuttum.
Gergin olduğunu en az iki metreden anlamak zor değildi. Önüne geldiğimde yeni çektiği dumanı başını sağa çevirip dışarı saldı. Ona sarılmak istesemde hastalığımı bulaştırmak istemiyorum. Kendime en büyük cezayı karşısında öylece durarak verdiğimde o benim tersime hareket etti. Boşta kalan eliyle başımı tutarken yüzünü yaklaştırıp alnımdan öptü.
"İyi misin? Ateşin yok gibi," dediğinde gülümseyip geri çekildim. Onu görmemle oluşan heyecanım dudaklarıyla alevlenirken yutkundum. Boğazımın acısı bile onun yüzüne baktığımda hafifliyordu. Dayanamayıp onun gibi en azından yanağından öpmek istesemde yine kendimi tutup gülmekle yetindim.
"Sümüklü halimi ve ağrıyan başımı saymazsak iyiyim. Sen nasılsın?" Peçete poşetinden bir tane daha peçeteyi çıkarıp burnumu sildim. Sesim sabaha nazaran daha iyiydi. Bir şey yiyemesem de en azından Damla'nın zorla içirdiği limonlu çay işe yaramıştı. Tabii onu görünce içimdeki mutluluk ve heyecan sesimi titretmese olmazdı.
Halime hafif gülümsediğinde yeniden sigarayı ağzına götürdü. Dudaklarının arasında sigarayı tutarken ellerini kaldırıp şapkamdan çıkan saçları düzeltti.
"Arabaya bin hadi. Ceketini bile giymemişsin. İyice hasta olma." Dudaklarındaki sigarayla konuşması içimde kıpraşan organları dansöze çevirdi. Ellerini yüzümden çekerken sağ eliyle sigarayı ağzından aldı. Yine başını sağa çevirip dumanı benden uzağa saldı.
Gözlerim yüzünün her santiminde gezinsede boynundaki gerilen damarı dikkati oraya vermemi sağladı. Hava gerçekten soğuktu ve elinde tuttuğu sigara bile sanırım onu sıcak tutmuyordu. Üzerinde kazak dışında bir şey olmadığını fark ettiğimde gözlerimi devirdim.
"Bana diyene bak. Sende artık şunu içmeyi bıraksan ve birlikte içeri girsek olmaz mı?" Siyah incileri kısarak suratıma baktığında ceketime rağmen ellerimi önümde bağlayıp baktım. Sigarayı bir kez daha içine çekip yere attı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah İnci
Teen FictionBU KİTABI DAHA ÖNCE BAŞKA BİR PROFİLDE YAYINLAMIŞ VE GEÇEN SENE 5 MİLYONDAN FAZLA OKUNMA OLMASINA RAĞMEN KALDIRMIŞTIM. ŞİMDİ KENDİ ÖZEL PROFİLİMDE SİZLERE SUNUYORUM. İLK YAYIN TARİHİ 2013'TÜR. Herhangi bir kopyalama, çalınma gibi durumlarda gerekli...