Sağıma dönüp camdan dışarıya baktığımda stresten tırnaklarımla oynamaya başladım. Şu an ne düşündüklerini bilmiyordum; ama ikisinin de o kadar acı çektiğini biliyordum ki hissetmekten vücudum uyuştu. Bu durumda eve gidemeyeceğimden Onur'u ikna ettiğim gibi hastane yoluna düştüğümüz için ilk işi beni bırakmak oldu. Neredeyse diğerleriyle aynı anda yola çıktığımız için hastanenin önüne geldiğimizde Cankat, Doruk ve Cansu'nun arabası da önümüzde park etti.
"Çantanı al Nehir. Telefonuna da aradığımızda ulaşalım." Damla ben inmeden elime çantamı tutuşturduğunda Onur'un bakışı zaten ne demek istediğini anlamamı sağladı. Annemi ikna edecek tek kişi Damla olduğundan yanımda olmayacağı için sesindeki sert tınıyla arkamı döndüm.
"Tamam," dediğim gibi bakışarak anlaştığımız da Sena'ya döndüm. Ona sadece bu yaşananlar için üzgün olduğumu anlamasını sağlayan buruk bir gülümseme sunduğumda aynı şekilde karşılık verdi. Döndüğüm gibi kapıyı açıp çıktığımda Onur'a, Damla ve Sena'yı emanet edip arabadan indim.
Cansu, Cankat'ın arabasından inince çantamı koluma geçirdiğim gibi koşar adım yanına ilerledim. Ters tarafta kaldığım için onunla birlikte çıkan Cankat'ın tam yanına gelince bir an duraklamamı sağladı. İlerleyecekken aynı şekilde durup suratıma baktığında iki hafta önce bıraktığım halinden daha çok uzamış sakalıyla Cansu'dan farksız çökmüş gözlerini yüzümde tuttu. Şu an onun acı çektiğini o kadar iyi hissediyordum ki nefesim düğümlenirken uzanıp sarılmak isteğimi engellemek için elimi yumruk yaptım. Gözümü kaçırdığımda önüme bakıp yürüyecekken onunda elinin yumruk olduğunu görmek yutkunmamı sağladı. Hiçbir şey demeden önünden geçip Cansu'ya ilerlediğimde ağlamamak için direnen gözleri hastaneden gelen beyaz ışıkla kızardığını anlamamı sağladığında sıkıca sarıldım.
"Ben sana demiştim Nehir. Kötü bir şey olacağını hissettim. Bak gül yanaklımı kaybettik." Kendini tuttuğu için öfkeli gibi çıkan sesine karşı daha sıkı sarıldım.
"Tutma kendini Cansu. Ağlamak sandığın gibi güçsüz olduğunu göstermez." Kolları belimi sardığında hala kendini sıktığı o kadar belliydi ki konuşmamak için başını salladı.
"Gidelim." Cankat'ın iradeli çıkarmaya çalıştırdığı sesini duyduğumda Cansu'nun kolları çözüldü. Hastanenin girişine doğru ilerlediğinde koluna girip peşinden ilerledim. Doruk diğer yanında yer alınca Kaan da Cankat'ın yanında elini sırtına koyarak destek olmaya çalıştı. Danışmanın orada daha önce karşılaştığım için tanıdığım halasını görünce yerimizde durduk. Cansu o an elimi tutup sıktığında kendini bu şekilde sakinleştirmeye çalıştırdığını halasına gözünü diktiğinde anladım. Kadın son gördüğüm halinden bir gram eksilmeden tertipli iş kadın profiliyle karşımızda yer edince şaşırmadan edemedim. Bu saatte ve annesinin ölüm haberi alıp hastaneye gelirken nasıl bu düzenini bozamamıştı hayret doğrusu.
Cankat'ı gördüğünde gözü ağladığına dair bir izlenim vermezken elini hafifçe dokundurup sildiğini gösterdi.
"Başımız sağ olsun," dediğinde sesinde gerçek anlamda Cankat'ın çalıştığı ama başaramadığı duruşu sergiledi. Sanki annesi değil de tanıdığının babaannesi ölmüş gibi.
Cankat çevik bir hareketle başını oynattığında kadının yanındaki adam zoraki şekilde yanına geldi.
"Başımız sağ olsun. Eğer görmek isterseniz morgda babaanneniz." Sıradan bir şey der gibi söylemesinin dışında rahatlığı benim bile tüylerimi diken diken ederken Cansu elimi bırakıp öne doğru adım attı.
"Mutlu musunuz? Öldürmek için uğraştığınız kadından kurtuldunuz sonunda. Ne geçti elinize he?" Sesini yükselttiğinde Doruk kolundan tutup benim başaramadığım şeyi yaparak yanına çekti. Adamla kadın onun haykırışını duymamış gibi sanki Cansu bir hayaletmiş gibi onu takmadıklarında Cankat onlara doğru bir adım attı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah İnci
Teen FictionBU KİTABI DAHA ÖNCE BAŞKA BİR PROFİLDE YAYINLAMIŞ VE GEÇEN SENE 5 MİLYONDAN FAZLA OKUNMA OLMASINA RAĞMEN KALDIRMIŞTIM. ŞİMDİ KENDİ ÖZEL PROFİLİMDE SİZLERE SUNUYORUM. İLK YAYIN TARİHİ 2013'TÜR. Herhangi bir kopyalama, çalınma gibi durumlarda gerekli...