Hoş geldiniz kitap dostları!
Hayatın dünü dünde kalmamış her şeyiyle bugüne taşımıştı kahrını. Bugünler yarınların müjdecisiydi bir bakıma. Yarınlar her zaman umuttu insanoğluna...
Uzun süredir Canan'ı ortalıkta göremeyen Özgür, annesini bir hafiye gibi çeşitli bahanelerle Nahiye Müdürünün evine gönderiyordu; Canan hakkında malumat toplaması için.
Sakine Hanım, bu gidip gelmeler sayesinde Canan'ın rahatsız olduğunu öğrenmişti. Özgür, biricik aşkının hasta olduğunu öğrenince kahrı perişan olmuştu. Onu bir kerecik görebilmek uğruna günaşırı elinde bir demet çiçekle müdür beylerin kapısına geliyor fakat her defasında göremeden geri dönüyordu.
Özgür'ü kapı önünde karşılayan anne hanım getirdiği çiçekleri teşekkür ederek alıyor ve nazikçe kapıdan geri çeviriyordu. Genç adam kendisi kabul görmese de çiçekleri kabul gördüğü için bir bakıma seviniyordu. En azından Canan, çiçeklerini görüp mutlu oluyordur diye düşünüyordu.
Tabii Özgür, öyle sanıyordu. Canan'a hiçbir zaman Özgür'ün çiçek getirdiği söylenmiyordu. Hoş söyleseler de hiçbir şey değişmeyecekti zira Canan, dış dünyayla irtibatını keseli hayli zaman olmuştu. Bir bakıma bile isteye kendi yaşam fişini çekmişti.
&&&
Öte taraftan Sinan Hoca'nın getirdiği fakat Nihan'ın kendisine uzattığı gülleri dermansız kollarını uzatarak eline aldı Canan...
Önce feri sönmüş gözleriyle uzun uzun baktı güllere. Sonra burunu doğru yaklaştırdı ve güçsüz nefesiyle defalarca kokladı. Her koklayış ona bir nefeslik can katıyor gibiydi.
Sinan Hoca, gülleri koklayıp duran genç kıza uysal ve sakin adımlarla yaklaşırken şaka yollu birkaç cümle kurdu. "Canan Hanım, duydum ki yemekle aranız hiç iyi değilmiş?"
Canan'ın yorgun göz kapakları usulca kapanıp açılırken akabinde bakışlarını sözlerin sahibine çevirdi fakat konuşacak mecali kalmadığından sadece bakmakla yetindi. Genç adam, elinden geldiğince samimi bir hava yaratmaya olabildiğince sevecen davranmaya çaba sarf ediyordu.
Sinan, muhatabından her hangi bir cevap alamayınca bu kez başka yolla meramını dile getirmek istemişti. "Sıcacık bir çorbaya hayır demezsin diye umut ediyorum?"
Canan, başını sağa sola olumsuz anlamda sallayarak cılız çıkan sesiyle; "İstemem!" diye cevap verdi.
Genç kızın itirazını duymazdan gelen Sinan, "Annen sana özel tavuk suyuna çorba yapmış. Hocan olarak senden rica ediyorum. Sağlığına kavuşmak için bir şeyler yemek zorundasın ve beni kırmayacağınızı düşünüyorum..." dedi.
Canan'ın yüzüne acı bir tebessüm otururken, "Hocam sizi kırmayı hiç istemem. Hatırınız için içeyim o zaman." dedi.
Sinan, avuç içlerini birbirine sürterek keyifle ovuşturdu. "Evet, çorba içme konusunda anlaştığımıza göre bu konuda mesele kalmadı; ayrıca beni kırmadığınız için çok teşekkür ederim."
Nihan, ablasının ikna edildiğini görünce şimşek hızıyla mutfağa gitti. Bir kenarda sessizce duran anne hanım, kızının yatağının kenarına gelip oturdu. Bu arada Sinan Hoca'ya öyle bir bakışı vardı ki gözlerinden adeta minnettarlık akıyordu.
Lale Hanım, kızının ellerini avuçları arasına aldı bir anne şefkatiyle dudaklarına götürüp öperken, "Canan kızım." dedi.
Gerçekten de bu içler acısı manzara Sinan'ın vicdanını sızlatmıştı. Kendisi istemeden nelere sebep olmuştu. Yarattığı yıkıma baktıkça adamlığından utanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Müdürün Peçeli Kızı
Genel KurguEvrenin rüzgarına kapılmış dönüyordu Dünya. Ülkelerden bir ülkede, şehirlerden bir şehirde, bu döngüye kapılmış yaşayıp giden mutlu bir ailecik vardı. 20.1.2019